GAZETECİLER VE FİKİR ADAMLARININ TÜRBAN HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİ

 Turban Sorununa Cozum, Ahmet Taner Kislali

Turban Sarik Cubbe, Hikmet Cetinkaya

Bosuna Cirpinislar, Toktamis Ates

Tarikat Tuzagi, Hikmet Cetinkaya

Bosuna Inat ,Toktamis Ates

Hayinligin Boylesi, Prof.Dr. Cahit Tanyol

Iste Merve!, Emin Colasan

Merve Ve Carmih, Hikmet Cetinkaya

Cumhuriyet Erdemdir,Güngör Yekta Özden

Türbanlinin Özgürlük Anlayisi, Prof.Dr.Ilhan Arsel

Ne türban ne başörtüsü: Sıkmabaş..Erol ERTUĞRUL Hukukçu 
 
Cumhuriyet 19.06.1998

HAFTAYA BAKIS (Ahmet Taner Kislali)

''Turban'' Sorununa Cozum!

Oyle sorunlar vardir ki iki tarafi da doyuracak bir cozum yoktur. Ya taraflardan birisini secer, onun istegini yerine getirirsiniz..

Ya da ''Ne sis yansin ne kebap'' yontemini secersiniz. Yani, ne bir yana yaranabilirsiniz ne de oteki yana..

Ama bazen de cozum, Kristof Kolomb 'un yumurtasi kadar yalindir. Ama herkes karmasik formuller pesinde oldugundan, bu cozum kolay kolay kimsenin aklina gelmez.

''Turbanli ogrenci'' lere izin verseniz, olayin orada durmayacagi belli... Cunku perde arkasindaki ''siyasal Islam'' icin turban bir amac degil, sadece bir arac!

Izin vermediginiz zaman da konunun Fazilet ve benzeri cevrelerce ''istismar'' edildigi ortada... ANAP sozculeri bile, soz turbana gelince, karaya vurmus baliga donuyorlar.

Sacmaliyorlar.

Yolu Ozal acmis bir kere.. Yilmaz mi kapatacak?!

Oyleyse ne yapmali?

****

''Ne yapmali'' sorusunu yanitlamadan once.. konunun artik ''her acidan'' , tartismaya yer birakmayacak kadar acik oldugunu vurgulamaliyiz.

Bazi kiz ogrenciler nicin baslarini ortuyorlar?

Kimisi inanci geregi... Kimisi siyasal amacla.... Kimisi de kendisine bunun karsiliginda maddi bir cikar saglandigi icin...

Eskiden var olmayan boyle bir sorunun, 12 Eylul sonrasinda ve ozellikle de Ozal doneminde ortaya cikmasinin nedenleri nelerdir?

Dinci guclere verilen odunler... ''Turk-Islam sentezi'' nin resmi ideoloji yapilmasi... Devletteki kadrolasma... Ve Ozal'in tarikatci egilimleri...

Kadinlarin baslarini ortmesi, dinsel acidan bir zorunluluk mudur?

Hayir! Kuran, kadinlarin basini ortmesini zorunlu kilmamis, sadece ''daha uygun'' olacagini tavsiye etmistir.

Bu tavsiyenin arkasinda ne gibi gerekceler var?

Arap erkekleri sokakta cariyelere satasiyordu. Yanlisliklari onlemek icin boyle bir uygulama getirildi. Ve bu nedenle de Musluman cariyelerin bile baslarini ortmesi yasaklandi.

Din adamlarinin, dinsel ''cemaat onderi'' konumundakilerin yakinlari baslarini ortuyor mu? Fazilet Partisi'nin onde gelenlerinin esleri baslarini ortuyor mu?

Orten de var, ortmeyen de!

Ogretmenlerin ve ogrencilerin basortusu ile derse girmelerinde ne gibi bir sakinca var?

Herkes dinsel inancini belli edecek bicimde giyinerek sinifa gelirse, orada ozgur bir egitim ortami kalmaz. Siyasal ve inancsal bolunmelerin siniflara tasinmasi, giderek onlenemez olur.

Kamu gorevlerinde ve universitede ''turban yasagi'' demokrasiyle bagdasir mi?

Benzer uygulamalar bircok demokratik ulkede de var. Her kurumun ve gorevin geregi olan kurallar bulunur. Avrupa Insan Haklari Mahkemesi, bu yasaga karsi yapilan bir basvuruyu geri cevirdi.

Universitede ''turban yasagi'' kalkarsa ne olur?

Yeni istemler baslar... Sirada ders ve sinav saatlerinin ''namaz saatlerine gore'' duzenlenmesi istegi bulunuyor.

Perde arkasindaki guclerin amaci ''din devleti'' dir.

****

Ne yapmali?

''Turban'' in yerine ''peruk'' koymali!

Boylece, hem basini ortmek isteyenler amaclarina ulasmis olacaklar.. hem de dinsel simgelerle universitelere girilmesinin sakincalarina inananlarin ici rahat edecek! (Ayni cozumun tum kamu calisanlari icin gecerli omamasi icin de bir neden yok!..)

Ustelik boyle bir uygulamanin ornekleri de var.

Fethullah Hoca 'nin ogretmenleri, Orta Asya'daki okullarinda derslere basortusu ile girmiyorlar... Peruk ile giriyorlar.

Cunku yonetimler basortusune izin vermiyor.

Iste cozum!.. Iste uygulama!..

Eger amac ''uzum yemek degil de bekci dovmek'' degilse tabii!

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

21.10.1999 günü bombalı bir suikast sonucu katledilen ve yapıtları ile ölümsüzleşen Ahmet Taner Kışlalı'nın biyografisi için tıklayınız

Sevenlerinin acısını paylaşırım. Işık içinde yatsın..
Mustafa Kemaloglu.

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

POLITIKA GUNLUGU (Hikmet Cetinkaya)

19.06.1998 Cumhuriyet

Turban, Sarik, Cuppe...

Hizbullah orgutunun PKK ile baglantisi bir baska noktada bulusuyor; kimi faili mechul cinayetlerin, turban eylemlerinin arkasindaki iliskiler ilginc sonuclari da ortaya cikariyor...

Bir sure once Bingol yoresindeki cami eylemlerinin arkasinda hangi teror orgutleri vardi?

Hizbullah ve PKK...

Acaba son gunlerde kamuoyunun dikkatinden kacan ''Resmi basin degil, ozgur basin'' diyen bir kesimin arkasinda kimler bulunuyor?

Kurtculer ve seriatcilar...

Turbanli ogrencilere ozgurluk isteyenler; seriatci ve Kurtcu insan haklari savunuculariyla, dinci yazarlarla birlikte ''demokrasi ve insan haklari mucadelesi'' mi yapiyorlar, yoksa baska bir sey mi?

Hizbullah, Diyarbakir Dicle Universitesi'nde ogretim uyelerini olumle tehdit ediyor, ''Allah'in kilici basinizi ezecek'' diyor; PKK lideri, ''Tarikatlarla, Hizbullah'la iliskilerinizi pekistirin'' komutunu veriyor...

Guneydogu'da Hizbullah'in ve PKK'nin arkasinda tarikatlarin oldugunun devletin istihbarat birimlerinin raporlarindan ortaya ciktigi bilinmiyor mu?

Biliniyor?

O zaman Basbakan Mesut Yilmaz ve yardimcisi Bulent Ecevit ne yapiyor?

Diyarbakir Dicle Universitesi'nde Rektor Prof. Dr. Mehmet Ozaydin , 420 kiz ogrencinin ''turban'' takmaktan vazgectigini aciklarken bakin ne diyor:

''Ikna yontemiyle 420 kiz ogrencimiz turban takmaktan vazgecti ve cevrenin baskisiyla turban taktiklarini soylediler.

Ozellikle bazi dinci vakiflar, kiz ogrencilere burs karsiligi turban takmalarini oneriyorlar. Biz de kiz orencilerimize universite bunyesinde is bulduk, parasal destek sagladik...''

Aymazligin ahmakliga donustugu gunumuzde yeni mandacilar; gazete koselerinde, televizyon ekranlarinda Hizbullah destekcileri ve Kurtculerle sarmas dolas ahkam kesiyorlar:

''Basortusu yasagi bitsin! Carsaf, sarik, cuppe serbest birakilsin!..''

Zaten sarik, cuppe, carsaf, turban giymek Turkiye'de ozgur degil mi? Istanbul Universitesi Iletisim ve Hukuk fakultelerinde kiz ogrenciler turbanin uzerine kep giyip diploma almadi mi?

***

Cumhuriyet' in Londra muhabiri ve kose yazari Ergin Yildizoglu bir suredir Istanbul'da...

Dun sabah Ergin, Adam Sanat Dergisi' nin son sayisinda yayimlanan siirini gosterip ekledi:

''Sen boyle siirleri sevmezsin, ama bir bak istersen!''

Siir uzundu...

Bir bolumunu aktariyorum:

''Ellerin usur hava soguktur.

Iste su cekmis yine ayaklarin!

Birden basini arkaya at...

(Sokagin karsisindaki balikci sen de artik tezgahini kapat)''

Ergin'e sordum:

''Biz Turkiye'de turbanla, sarikla, cuppeyle ugrasiyoruz, acaba Ingiltere'de insanlarin kilik kiyafetlerine karisiliyor mu?''

Ergin'in yaniti su oldu:

''Demokrasi, kural tanimazlik degildir. 5-6 ay once Londra Islington Belediyesi bir karar aldi. Belediye calisanlarinin blue-jean'le ise gelmesini yasakladi. Simdi Turkiye'de turbanla Capa ve Cerrahpasa Tip fakultelerinde sinavlara girmek dekanlarca yasaklanmis, ama diger fakultelerde (iktisat, iletisim, hukuk) serbest. Ama kiyamet kopuyor.

Islington belediye calisanlari blue-jean yasagina uydular. Cunku belediyenin kurali bu...''

Ingiltere'de bankalarda calisanlar da blue-jean giyemiyor...

Turkiye'de demokrasi kural tanimazlik olarak algilaniyor; erkek avukat sarikla, kadin avukat turbanla durusmalara girmek istiyor...

Yeni dunya duzeni, kuresellesme, IMF programlari ucuncu dunya ulkelerinde ekonomilerini dibe vurdururken; sovenizm kiskirtmaciligi, irk, din, dil, mezhep ayrimciligiyla emekci yiginlari hem eziyor, hem de birbirine dusuruyor...

O zaman ne oluyor?

Insan haklarinin bir parcasi olan dusunceyi ifade ve yazma ozgurlugune gerici-fasist gucler kelepce vuruyor...

***

Benim ulkemde ''Harclara hayir'' diyen 18 yasindaki universite ogrencileri ''silahli cete'' kurduklari gerekcesiyle zindanlara atiliyor; benim ulkemde 18 yasindan kucuk cocuklar Gaziantep'te baklava caldiklari icin altisar yil hapis cezasi alirken, insan haklari savunuculari irkciligin, seriatciligin golgesinde sov yapiyorlar...

Umit Zileli' nin dun degindigi gibi Apo' yu Zabata' ya, Garibaldi' ye benzetmek ise ''ovme ozgurlugu'' nden ''dusunce ozgurlugu'' ne donusuyor; kafalarin iyice karistigi bir ulkede inanin icimden yazi yazmak bile gelmiyor...

Ne diyorsunuz?..

**
 
 

ARAYIS (Toktamis Ates)

Cumhuriyet 19.06.1998

Bosuna Cirpinislar

Sali gunku yazimda, ''basortusunu bahane eden kimi cevrelerin ogrencileri atese attigini'' yazmam, kimilerini ciddi bir bicimde rahatsiz etmis. Fakultedeki odami arayan birkac hanim, kimsenin etkisiyle ortunmediklerini, inanclarinin mucadelesini yaptiklarini soylediler. Artik, ogrenci miydiler, bilemiyorum...

Elbette oyle soyleyecekler. Aralarindan bazilarinin zor altinda ortundugunu dusunsem bile, buyuk bir cogunlugunun kendi karariyla bu ise sivandiklarina kusku duymuyorum. Ancak bu karari alirlarken, yanlis bilgilendirildiklerini, provoke edildiklerini ve bos hayaller pesinde kostuklarini dusunuyorum. Ve bu ogrencilerden bir bolumunun simdiden pisman oldugunu bildigim gibi, yakinda ''telafi edilmez'' kayiplara ugrayacak olan buyuk bir cogunlugunun bu ''pismanlar kervanina'' katilacagina inaniyorum.

Bu isler, kimi ''munasebetsiz'' beyanlarla alevlendirildi.

Necmettin Hoca 'nin, ''Bugun basortululerle ugrasan universite rektorleri, yarin o basortululer karsisinda selam duracak, selam...'' gibisinden secim konusmalari, bazi ogrencilerde gercekten ''selam bekler'' bir hava yaratmisti.

Ve bu beklenti cercevesindeki tutum ve davranislari, ''basortusu sorununu'' bu noktalara tasidi.

Gecen hafta sonunda Istanbul disinda oldugum icin, yapilan gosterileri ve polisin tutumunu izleyememistim. Polisin gostericilere karsi ilk kez ''cop kullandigini'' da gazetelerde okumustum. Gene ''dinci basinimizin'' yazdiklarina bakilirsa, polis gostericilere karsi ''cok sert'' davranmisti.

Kimi ozel televizyon kanallarinda, gosterileri ve ''cok sert'' (!) davranan polislerin goruntulerinin tekrarini izledim ve ''insaf...'' dedim. Eger solcu ogrenciler polislere oyle saldirsalar, tumunun kemiklerini kirarlardi. Eger elli, altmis kisilik solcu bir grup ana caddeleri tikayan boyle izinsiz bir gosteriye kalkissaydi, tumunu ''derdest'' ederlerdi. Hem de ne ''derdest etme...''

Bizim dinciler, genellikle '' Muaviye 'nin hilelerini'' kullaniyorlar. Saci sakali agarmis ''nur yuzlu'' dedeleri ve ellerinde ve kucaklarindaki ''bebeleriyle'' ogrencilik cagini coktan geride birakmis kadinlari on safa diziyorlar. Cevik kuvvet polislerinin ellerini kollarini bagliyorlar. Kaldi ki bir zamanlar, bugun ANAP'ta yer alan bir siyasetcinin ozellikle belirttigi gibi, ''bizim polisler 'tekbir getiren' insanlara karsi zaaf icinde bulunuyorlar.'' Bunun ardindan neler gelebileceginin ayirdinda olsalar bile...

Bu insanlarin, Turkiye'nin laik yapisini degistirerek, bir Islam seriati devleti kurabileceklerine ne kadar inandiklarini, gercekten cok merak ediyorum. Ayrica (en azindan onemli bir bolumunun), bunu isteyip istemediginden de emin degilim.

Defalarca dile getirdim. Eger Turkiye'de ''Islamci'' olarak nitelenen insanlar, gercekten ''siyaseti din ugruna'' yapsalar, bunu cok tehlikeli bulurum, ama ''inanci ugruna'' mucadele eden insanlara, bir bakimdan saygi da duyarim.

Ancak gorebildigim kadariyla, kendini ''Islamci'' olarak nitelendiren ve isimlendiren gruplarin onemli bir bolumu, ''Islamiyeti siyaset icin kullaniyor''. Yani siyasal ve dogal uzantisi, ekonomik cikarlari icin ''Muslumanligi'' ve samimi ''Muslumanlari'' kullaniyorlar. Ve bu amaclarini saklamak icin, nereden firsat bulurlarsa, oradan saldiriya geciyorlar. Bir ara Istiklal Mahkemeleri'ne takmislardi. Sonra ordudan ihrac

edilen subay ve astsubaylari gundemde tutmaya cabaladilar.

Daha sonra sekiz yillik kesintisiz temel egitimi istismar etmeye calistilar. Simdi de basortusu meselesini kargiliyorlar.

Bizim ''kimlik tanimlamamiz'' icinde, hic kuskusuz ''Muslumanlik'' vardir. Musluman bir cevrede dogduk ve Islami bir seremoni ile bu dunyaya veda edecegiz. Ve bu cerceve icinde, elbette ''basortusu dusmanligi'' bizim gibi insanlar icin soz konusu olamaz. Ama toplumsal yasamin belirli kurallari vardir ve begensek de begenmesek de uymak zorundayiz. Bunlari degistirmek icin cabalamak, elbette her vatandasin hakkidir. Fakat ''kurallara uymamak'' diye bir hak yoktur.

Universitelerimizde baslarini orten cocuklarimizin onemli bir kismi ''din bezirganlarinin'' ellerine dusmus bulunmaktalar.

Mustafa Kemal' in ''halk egemenligine dayanan, laik ve cagdas cumhuriyeti'' , bu gibi sorunlarin altinda kalmayacak kadar gucludur.

12 Eylul yonetiminin ''aymazligi'' , hatta ''ihaneti'' nedeniyle, kendilerini iktidar adayi olarak goren Islam seriatcilari, Icisleri Bakanligi, Milli Egitim Bakanligi, Kultur Bakanligi, YOK vb. gibi kurumlarda istedikleri kadar ''koprubasi'' tutmus olsunlar, eninde sonunda ''kaybetmeye mahkumdurlar''.

Bugun utanmaz bir piskinlikle, sozde Ataturkcu gecinen ve bu ''donemi atlatmaya cabalayan'' bu turden insanlar, ''postlarini'' ve cikarlarini yitirmemek icin, yarin benden daha fazla ''Ataturkcu'' de kesilebilirler. Bunun orneklerini de gordum. Ama Turkiye Cumhuriyeti'nin ''cagdas'' ve ''laik'' yapisini dgistiremeyeceklerdir.

Bosuna cirpiniyorlar.

**

POLITIKA GUNLUGU Cumhuriyet 11.09.1998

Hikmet Cetinkaya

'Tarikat Tuzagi...'

Iki universiteli genc kiz...

Ikisi de tip fakultesi ogrencisi...

Biri ucuncu, digeri dorduncu sinifta okuyor...

Ikisinin de icine kapanik olduklari ilk bakista anlasiliyor...

Birincisi:

''Uc yildir tesetturle dolasiyordum. Cunku bu bicimde giyinmeye mecburdum..''

Duraksiyor...

Basini one egiyor...

Soruyorum:

''Neden mecburdunuz boyle giyinmeye?''

Yanit:

''Okumam icin ailemin gonderdigi para yetmiyordu. Bir gun bir Nur cemaatinden birisiyle tanistim. Bana cok iyi davrandi. O zaman yurtta kaliyordum. Eve tasindim. Bu evlere 'isik evi' denir. Ayda 300 dolar veriyorlardi. Kabul ettim ve kapandim. Sonra Nur egitimi aldim. Bana on kiz ogrenci bulmam soylendi. Buldum, onlar da kapandi...''

Soru:

''Tum bu anlattiklarin kendi isteginle mi oldu?''

Yanit:

''Evet!..''

Ikincisi:

''Lise son sinifta ogretmenim kapanmami istedi. Kapandim. Kurslara gittim. (...) Tip fakultesini kazandim. Eger o kurslara gitmeseydim, tip fakultesine giremezdim. Bana ev buldular, ayda 250 dolar veriyorlardi...''

Soru:

''Baban ne is yapiyor?''

Ikincisi:

''Babam isci emeklisi, annem ev kadini...''

''Ya senin baban?''

''Memur, annem ev kadini...''

Soru:

''Ikinize birden soruyorum: Tarikattan ayrilinca mi tesetturden ciktiniz?''

Birincisi:

''Karar verdik ikimiz birden.. cunku hayatimizla oynuyorlardi. Sizin, bizim tarikatla ilgili yazdiklarinizi okuduk. Kitaplarinizin hepsini inceleyip kendi aramizda tartistik. Yazdiklarinizin tumu de dogruydu. Sonunda tarikattan ayrildik...''

Ikincisi:

''Evet, oyle yaptik...''

Soru:

''Sizi tehdit etmediler mi?''

Ikisi birden:

''Ettiler. Ama direndik. Is bulduk, calisiyoruz. Bizim icin yeni bir yasam basladi...''

***

FP'li Abdullah Gul 'un esi Hayrunnisa Hanim 'i animsadim birden!..

Iki genc kiz tesetturden kurtulmus karsimda oturuyorlar...

Onceki gece televizyonlarda Gul ve esi soruyorlar:

''Bu ne bicim demokrasi!''

Sevsinler!..

Turkiye'de bir oyun oynaniyor...

Oyunu yonetenler kim?

Din bezirganlari!..

Bakin bir din bezirgani neler yaziyor:

''Cocuklarimiz bir yilini kaybedebilir.

Bizler tutuklanip hapse atilabilir, surgunlere gonderilebiliriz...

Ya da iskencelere tabi tutulabiliriz.

Bunlarin hepsi mumkun.

Mallarimiz, canlarimiz ve sevdiklerimiz ellerimizden alinabilir.

Ama bir sey mumkun degil. Ne kitabimizi ve yuregimizdeki imani size teslim ederiz ve ne de vazgeceriz

mucadelemizden...'' 

ARAYIS (Cumhuriyet, 18.03.1999)

TOKTAMIS ATES 

Bosuna Inat

Bu satirlari kaleme aldigim sirada, 18 Nisan genel milletvekili secimlerinin ''encami'' henuz tam netlesmemisti. Fakat her ne olursa olsun, bugun ele almak istedigim konu, guncelligini korumakta.

Fazilet Partisi'nin, kimi ''ortulu'' hanim adayi secilebilecek yerden listeye koymasi, hic geregi olmayan ciddi tartismalara yol acabilecek gibi gorunuyor.

Dinsel konularin tartismalarina girmekten pek hoslanmadigimi bilirsiniz. Fakat su ''ortunme'' konusunu, bir turlu anlayamiyorum. Kuran'da, kadinlarin ''zinet'' yerlerinin ortunmesi emrediliyor. Ama zinet yerinin neresi oldugu tartismali. Eger ortunmek, Musluman olmanin vazgecilmez kosulu ise ortunmeyen milyonlarca ve milyonlarca hanim, Musluman degil mi?

Bu milyonlarca hanimi bir kenara birakin; Fazilet listesinden TBMM'ye girecegi garanti gibi gorunen Sayin Akgonenc ve Ilicak bu konuda ne dusunuyorlar acaba? Eger bu tutum ''Allah'in emri'' ise bu iki hanim, Allah'in emrine karsi mi geliyorlar?

Cok tutuldugum bir aciklama; ''Onlar tercihlerini oyle yapiyorlar...'' Eger Allah'in bir emriyse, bunun ''tercih'' i olur mu? Zaten bunu dile getirmeleri bile, bu konuda bir netlik olmadiginin gostergesi.

Benim bugunku amacim, bu konuyu tartismak degil. Zaten gecen yillarda, bu konuyu cok tartistik. Benim amacim, gereksiz tartismalara yol acmanin doguracagi sikintilar.

1991 secimlerinde, SHP'nin HEP milletvekillerini TBMM'ye tasimasi konusu cok tartisilmisti. Dogrusu, cok riskli bir tutumdu ve SHP bunun bedelini cok agir bir bicimde odedi. Karadeniz'de, Marmara'da, Ege'de ve Akdeniz'de oy yitirdi. Bu konu tartisilirken; ben de kalemim yettigince Erdal Inonu' nun politikasini desteklemistim. Zira ne denli oy yitirilirse yitirilsin, Guneydogu Bolgesi'nde yasayan vatandaslarimizin, PKK tuzagina dusmemeleri icin, TBMM'de seslerini duyurmalarinin yararli olacagini dusunuyordum.

Fakat birdenbire, bambaska bir fotografla karsilastik. ''Halk PKK'nin etkisine girmesin'' derken, PKK'nin sozcusu gibi davranan milletvekilleriyle karsi karsiya kaldik. Daha ilk adimda, yemin toreninde, Turkce disinda bir dille yemin etmeye kalkisilinca, kizilca kiyamet koptu. Iyi mi oldu? Hayir, cok kotu oldu.

Yillardan beri, ''demokratik cozum'' diye konusanlar, yazip cizenler; en demokratik cozum olanaginin, sacma bir govde gosterisi ugruna nasil harcandigini unutmus gibi gorunuyorlar.

Yasa ve ictuzukte; ''Kurtce yemin edilmez'' diye bir maddenin olmadigi gerekcesinin ardina siginmak istemislerdi o zaman. Boyle bir madde olmasi mumkun mu? Kurt kokenli vatandasimiz Kurtce, Gurcu kokenli vatandasimiz Gurcuce, Laz kokenli vatandasimiz Lazca vs. vs. yemin etmeye kalksalar, o Meclis neye donerdi?

Simdi, ''ortulu'' kimi milletvekillerini TBMM'ye sokmaya niyetlenen Fazilet Partisi, ayni ictuzuge dayanmak istiyor. Neymis, hanim milletvekilleri ''tayyorle girerler'' ibaresi varmis da ''ortulu olmaz'' ibaresi yokmus. Hic boyle bir mantik olur mu? Kamu yasaminda oyle seyler vardir ki ''belirtilmesi'' gerekmez. Bunlar ''Esyanin dogasinin geregi'' , kendiliginden ''belirlenir'' .

Bu konuda cok kalem oynatildi. Bu bakimdan fazla uzerinde durmayacagim. Benim ele almak istedigim husus, bu inadin kime ne yarar getirecegini tartismak.

''Ortulu'' bir milletvekilinin, TBMM kursusune cikarak yemin ''edemeyecegi'' , cok acik bir sey. 10 yasindaki bir cocuk bile bunu tahmin edebilir. Peki o zaman bu inat neden?

Nitelikleri ve degerini hic tartismadigim, ortulu bir hanim; TBMM Genel Kurul Salonu'na girmek isteyecek ve engellenecek. Sert tartismalar yapilacak, ''Beni buraya halk secti'' diyecekler, ''Ne olursa olsun giremezsiniz'' yanitini alacaklar, ''Bu ne bicim demokrasi..'' sorulari ortaya atilacak...

Tum bunlarin kime faydasi var? Ne bekliyorlar?

Mustafa Kemal 'in kurdugu TBMM'ye, cumhuriyetimizin temel ilkelerine bagli olmadigi izlenimini veren bir hanimefendinin giremeyecegi, cok aciktir.

Bu tarz bir yasam surmek isteyen insanlara karsi, sonuna dek saygiliyim. Hicbir itirazim yok. Fakat bu yasam tarzini ve sembollerini, kamu yasamina aktarmak istedikleri zaman, ''kulahlari degistiriyoruz'' .

Bu tutumuma karsi cikan kimi arkadaslar, ''Siz Islamiyeti camiye hapsetmek istiyorsunuz...'' diyorlar. Cok yanlis. Cami hapishane mi?

Kaldi ki (bence) Islamiyet ''Kul ve Tanri'' arasindaki bir baglantiya dayanir ve ''sevgi'' temelinde olusur. Baskalari, baska bicimlerde yorumluyorlarsa, onlara da mubarek olsun...

Fakat ''Olmayacak duaya amin demenin'' ve bosa inatlasmanin, kimseye yarari olmaz. En buyuk zarari da bosa inatlasanlara olur.

Ne Türban Ne Başörtüsü: Sıkmabaş... 

Cumhuriyet 20.12.2005 
Erol ERTUĞRUL Hukukçu 

AKP yöneticilerinin, türban diyerek, başörtüsü diyerek, konuyu sevimli bir duruma getirmeye çalışmaları boşunadır. Sıkmabaş siyasal içeriklidir. Amaç, dinsel bir düzen kurmanın ön adımıdır. Herkesin bildiği bir şeyi yüksek sesle söylemenin hiçbir sakıncası yoktur. Ulusumuz adına bir şanssızlık sayılabilecek biçimde, bugün ülkemizi yönetenler, din kurallarına dayalı bir düzen kurmak amacındadırlar. 

Öyle görülüyor ki, ülkemizi yönetenlerin en büyük sorunu, sıkmabaştır. Öyle olmasaydı, Başbakan, TBMM Başkanı, Dışişleri Bakanı , her fırsatta bu konuya değinmezdi. Başbakan, yurtdışına giderken uçakta, yurtdışında resmi görüşmeler sırasında, her sorulduğunda bu konuda açıklamalar yapıyor. 

En son Avustralya gezisinde iken bile bu yolda açıklamalar yaptı. Bu sorun sanki ülkemizin en önemli sorunuymuş, bu sorun çözülmezse insan hakları, özgürlükler, demokrasi yara alacakmış gibi konuşuyor, davranıyor. 

Belki kendileri için öyle olabilir. Kendi eşleri sıkmabaşlı olduğu için bu konu onların en büyük sorunu olabilir. Ancak, yurtdışı gezilerine sıkmabaşlı eşlerini de götürüp ülkemizi küçük düşürdükleri yetmezmiş gibi, bu yapay gündemi ülkemizin en büyük sorunu gibi sunmaları, düşün yapılarını görmek bakımından önemlidir. 

Dinsel yanı yok 

Bu bakımdan söz ederken, son günlerde sürekli olarak ''başörtüsü'' deyimini kullanıyorlar. Çoğu kez de, bu durum kamuoyuna, ''türban'' diye sunuluyor. Başörtüsü sözcüğü ile olayı masum göstermeye, türban sözcüğü ile de sevimli yapmaya çalışıyorlar. 

Başörtüsü, yüz yıllardır Anadolu kadınının, annelerimizin, başlarına koyup fazla sıkmadan çene altında bağlayıp uçlarını sarkıttığı bir alışkanlıktır. Başı güneşten, rüzgârdan korur. Saçları tümü ile kapatmaz, saçların bir kısmı açıkta kalır. 

Başörtüsünün sıradan ve sevimli bir örtü olmaktan öteye, siyasal hiçbir amacı, hiçbir yanı yoktur. Bugüne değin bu konuda hiçbir sorun olmamış, başörtüsünden ötürü hiçbir sıkıntı yaşanmamıştır. Başörtüsünün dinsel bir yanı da yoktur. 

Türban, 19. yüzyılda Fransa'da çıkan, kadınların kullandığı bir tür şapkadır. Kenarları yoktur. Sözlükler, türbanı, ''Her türlü yumuşak kumaştan yapılmış, kenarları olmayan kadın başlığı'' biçiminde tanımlıyorlar. 

Sıkmabaş ise Filistin 'de, özellikle İran 'da çıkmış ve son otuz yıldır bizim ülkemize de girmiş siyasal içerikli, İslamcı bir simgedir. Saçların tümü görülmeyecek biçimde iyice kapatılır. 

Böylece, saçların ve başın hava alması bile önlenir. Üzerinde de ayrıca bir örtü çekilir. Boğazdan da sıkıca bağlanır. Bu tür baş bağlamanın, başörtüsüyle, türbanla hiçbir ilgisi yoktur. Dini en uygar biçimde yaşayan Anadolu kadını, böyle bir baş bağlama biçimi kullanmamaktadır. Bu tür baş bağlamanın dinsel bir yanı olsa Müslüman Anadolu kadınının böyle bir örtünmeyi uygulaması gerekirdi. Bu giyinme biçimi dinin bir gereği de değildir. Öyle olsaydı, İslam ülkelerinin, Peygamber soyundan geldiklerini bildiğimiz yöneticilerinin eşlerinin de bu tür baş bağlamaları gerekirdi. 

Oysaki yakın zamanda, ülkemize gelmiş, Peygamber soyundan gelen Ürdün Kralı'nın, Suriye Devlet Başkanı'nın, Pakistan Devlet Başkanı'nın eşlerinin hepsinin başları açıktı. Onların uygar, çağdaş, pırıl pırıl görünümlerinin yanında, yalnızca bizimkilerin başları bağlıydı ve bu durum hepimizin yüreğini yaralıyor, ülkemizin aydınlık yüzüne aykırı düşüyordu. 

Sağlık sorunu 

İstanbul Belediyesi'nin yaptırdığı bir sağlık araştırmasına göre, sıkmabaşlı ve tesettürlü hanımlarda, güneş ışığından yoksun kalma nedeniyle kemik erimesi olduğu ve sıkmabaşın koku ve terleme yaptığı ortaya çıktı. Aymazca bir siyasal amaç uğruna, kızlarımızın sağlık sorunlarının hesabını kim verecektir? 

Başörtüsüne de, türbana da karşı değiliz. Annelerimizin kullandıkları başörtüsüne de, uygar, çağdaş türbana da saygı duyuyoruz. Keşke sıkmabaşlar, Fransa'dan dilimize giren türbanı ya da yüzyıllardır Anadolu kadınının kullandığı başörtüsünü başlarına koysalar. 

AKP yöneticilerinin, türban diyerek, başörtüsü diyerek, konuyu sevimli bir duruma getirmeye çalışmaları boşunadır. Sıkmabaş siyasal içeriklidir. 

Amaç, dinsel bir düzen kurmanın ön adımıdır. Herkesin bildiği bir şeyi yüksek sesle söylemenin hiçbir sakıncası yoktur. Ulusumuz adına bir şanssızlık sayılabilecek biçimde, bugün ülkemizi yönetenler, din kurallarına dayalı bir düzen kurmak amacındadırlar. 

Bu amaçlarını da artık gizlemiyorlar. AKP yöneticilerinin değiştiğini söyleyenler ise ya hayınlık ya aymazlık içindedirler. Başbakan, imam okulunu bitirmiştir, temel din eğitimi almıştır. Olaylara bakış açısı dinseldir, kafasındaki düzen dinsel bir düzendir. 

İçki yasağı 

AKP'li İstanbul Belediyesi'nin, Ankara Belediyesi'nin ve öbür AKP'li belediyelerin, bir yandan özgürlük, insan hakları derken öte yandan içki yasağı uygulamaları bundandır. 

İstanbul Belediyesi'nin Göztepe parkına cami yaptırma girişimi bundandır. Başbakan'ın, TBMM Başkanı'nın, Dışişleri Bakanı'nın, AİHM'nin verdiği ve sıkmabaşın, kamu kurumlarında kullanılamayacağı yolundaki kesin kararına sinirle karşı çıkmaları bundandır. 

Başbakan'ın, bu yolda, Türkiye sanki şeriatla yönetiliyormuş gibi ''Ulemaya danışılmalı'' demesi bundandır. Ulaştırma Bakanı'nın eşinin, erkeklerle aynı masaya oturmaması bundandır. Başbakan'ın, ülkemizi bölünmeye götürebilecek, üst kimliğin TC vatandaşlığı olduğunu söylemesi, ''Türkiye'de, üst kimliğin din olduğunu'' belirtmesi bundandır. 

Devlet televizyonu olan TRT'de, adlarının başında Prof. sanı taşıyanların, İslam hukukunun erdeminden söz etmeleri, kadınların çalışmalarının uygun olmadığından, İslamın bir yaşam biçimi olduğundan dem vurmaları bundandır. 

Düşünde, bir tarikat şeyhini gördüğünü Başbakan'a yazan bir kişinin yazısının, Başbakan tarafından, gereği yapılsın diye Milli Eğitim Bakanı'na, oradan da YÖK 'e gönderilmesi bundandır. 

İlköğretim öğrencilerinin, din dersi uygulaması diyerek camilere götürülmesi bundandır. 

Bu ulus, çok güçlükleri aşıp bugünlere geldi. Ulusumuzun sağduyusu ile bugünler de aşılacaktır. 

İslamiyet Gerçekleri

Islam Muhammed Kuran.. Bunlari Biliyor muydunuz?

İslamiyet Gerçekleri (yedek link)

Free Web Hosting