Dindar bayan üniversite öğrencilerine açık mektup:
KURAN’A GORE, ISTEMEYEREK BAS ACMAK GUNAH DEGİLDİR
Sayın Türbanlı/Başörtülü Bayan Üniversite Öğrencileri,
Liseyi bitirdiniz, yüzbinlerce kişinin girdiği çok zor bir sınavı
kazanarak üniversiteli oldunuz. Bu, aklınızı kullanabildiğinizi, mantık ve düşünce yeteneğinizin üstün olduğunun bir göstergesidir.Okuduğunuz binlerce sayfalık bilgiyi özümlediniz, aklınızın süzgecinden geçirdiniz, yorumladınız ve işte, üniversiteli oldunuz.. İnancınıza göre kendinize bir dış görünüm seçtiniz, kıyafetiniz inancınıza uygun.. Ve, başınızı örtme gereğine inanıyorsunuz. Çünkü “size göre” Kuran'ın
Nur (24) Suresi'nin 31.ayeti örtünmeyi emretmektedir:Nur (24) suresi, 31. Ayet: Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini
(harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler. Baş örtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (mümin kadınlar), ellerinin altında bulunanlar (köleleri), erkeklerden, ailenin kadınına şehvet duymayan hizmetçi vb. Tâbi kimseler, yahut henüz kadınlaryn gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına zinetlerini göstermesinler. Gizlemekte oldukları zinetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar (Dikkatleri üzerine çekecek tarzda yürümesinler). Ey müminler! Hep birden Allah'a tevbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz.Burada, “ziynet” kelimesinin gerçekten ne anlama geldiği ayrı bir tartışma konusu olabilir.. Malum, ziynet, önce “takı” anlamına gelir. Sizin, “kadın saci” olarak yorumladığınız anlaşılıyor ki, başınızı örtüyorsunuz.
Ancak, ayetteki "Gizlemekte oldukları zinetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar" cümlesinden, buradaki zinetin sert yürüyüşte ses getiren takı, mücevher gibi eşyalar olduğu gün gibi açıktır. Hırsızların, kağkaççıların dikkatini çekmemek için günümüzden 1400 sene önce yapılan Muhammed'in bu önermesi, bugün bir Tanrı sözü sanılarak kadınarın saçlarının başka insanlarca görülmemesi görülmemesi, hava ve güneş görmemesi için bir çeşit işkence emri olarak algılanması ve uygulanması son derece yanlıştır.
Bu ayetteki "himar" kelimesi genis manali bir kelime olup örtü manasina gelir. Eski Arap yazilarina bakilirsa himarin yere konulan, masaya örtülen veya herhangi bir örtüyü tarif edebilecegini görürüz.
Himar, basi örterse basörtüsü olur, masaya konursa masa örtüsü olur.
Allah
eger "himar" kelimesi ile basin örtülmesini isteseydi "himarürres"
gibi
bir vurgulama ile basörtüsü diyebilirdi: Böylece "res" kelimesi ile
bas
bölgesi vurgulanir ve örtü kelimesi olan "himar" ile beraber
basörtüsü net
bir sekilde anlasilirdi. Nitekim abdest alinmasiyla ilgili ayette
basin
sivazlanmasi söyenirken, bas kelimesi Arapca karsiligi 'res' ile
vurgulanir.
Üstelik ayette
kapatilacak yerin yaka acigi oldugu gecer. Yani himarin basi
kapatmasi
degil, ayette acikca yaka dekoltesini örtmesi istenir. (Yaka acigi
manasina gelen 'cuub' kelimesi hem bu ayette kapanilacak bölgeyi
belirtmek
icin, hem Hz. Musa'nin yaka acigina elini soktugunu belirten
ayetlerde
gecer.) "Himar" kelimesi sirf basörtüsü manasina gelse bile bu
ayetten
basi örtmek degil, yine yaka dekoltesini kapatmak anlasilacakti.
Üstelik
basörtüsünü Kuran'a maletmek isteyen zihniyet, acik bir saptirma
yaparak
"felyedribne" fiilini "salsinlar" diye tercüme etmeye kalkmistir.
Böylece
ayeti okuyan "basörtüsünü yaka aciklarina salsinlar" seklinde
okuyacaktir.
Oysa hicbir sekilde "darabe" kökünden türeyen "felyedribne" fiili
"salsinlar" manasina gelmez. Bu fiille örtünün yaka acigina
konulmasi yani
kapatilmasi anlatilir. Kuran'da salsinlar, indirsinler manasinda
"felyüdnine" kelimesi kullanilir. Allah böyle bir ifade kullanmak
isteseydi "felyedribne" fiili yerine "felyüdnine" fiilini
kullanabilirdi.
Bu örnek bize gelenekci zihniyetin, kendi fikirlerini dogru cikartmak
ugruna gereginde Kuran'daki kelimelerin manasini kaydirmaktan
cekinmedigini göstermektedir.
Ayette diger dikkat
etmemiz gereken nokta "süsler" kelimesi ile neyin kastedildigidir. Bu
konuda iki degisik görüs bulunmaktadir. Birinci görüste, "süsler" kelimesi ile özellikle "gögüsler"
kastedilmektedir. Cünkü, ayette yaka
aciklarinin kapatilmasi geciyor, yaka aciklarindan ise gögüsler
gözükür. Ayrica, ayette gizlenen süslerin belli edilmesi icin ayaklarin yere
vurulmamasi geciyor. Ayaklar yere vuruldugunda vücutta belli olacak
yer
özellikle gögüslerdir. (sütyenin o dönemde icad edilmedigini
düsünürsek bu
daha da iyi anlasilir.) Yine, ayetten kendiliginden görünenler
haric
süslerin kapanmasi söylenmektedir. Ne kadar kapatilmaya calisilirsa
calisilsin özellikle iri gögüsler, cesitli fiziksel hareketlerde,
hatta
rüzgarin esmesiyle elbise yapisinca bile kendini belli edebilir. Ve yine ayette süslerin kimlerin
yaninda
acilabilecegi söylenir. Kuran'daki diger ayetlerden kadinlarin bir
kisminin iki yil gibi uzun bir süre cocuklarini emzirdigini
görüyoruz.
Kadinin, babasi gibi yakinlarinin yaninda, cocugu aciktiginda ve
agladiginda onu emzirmesi gerekebilir. Ayetteki bu aciklamanin
özellikle
bu konuda kadinlara büyük kolaylik saglayacagi kanaatindeyiz. Tüm bu
izahlara gögüs gibi uyan baska bir bölge bulunmadigi icin süslerle
özellikle gögüslerin kastedildigi sonucuna varabiliriz.
Süsler ve ziynet kelimelerinden, "taki"larin da anlasilmasi mümkündür. Kadinlar, ayaklarini yere vurarak sert bir sekilde yürüyecek olurlar ise, metal ve tastan yapilmis olan kolye gibi ziynetler, sangirdayarak cikardiklari seslerden dolayi kendilerini belli ederler. Bu durumda, söz konusu kadinin ziynet sahibi olabilecek kadar varlikli oldugu cevresine bir bakima ilan edilmis olunur ki, bu da kiskanclik ve calinma gibi sebeplerden dolayi ziynet sahibi kadin icin bir tehlike dogurabilir. Bu yuzden, Muhammed bu ayeti hazirlarken, kadinlarin ziynetlerinin belli olmamasi icin ayaklarini yere vurmadan yürümelerini tavsiye eden ifadeyi ilave etmistir.
Buna rağmen, varsayalım ki, siz yine de ortuyu bas ortusu olarak algiliyor ve basinizi illa ki "Kuran yaziyor..." diye kapatmak istiyorsunuz..
Bu durumda, unutmamak gerekir ki, toplum yaşamında bazı kurallar vardır. Bu kurallara istesek de istemesek de uymak gerekir.
Kuran'ın, akla ve mantığa hitap eden bir kitap olduğunu düşünüyorsanız, ki, öyle düşündüğünüzü varsayıyorum, çünkü akıllı ve mantıklı bir kişi oldugunuz universite ogrencisi olmanizdan bellidir, başörtmek/türban konusunda da akıl ve mantığınızla çözüme ulaşacaksınız. (Bu arada, size göre eğer Allah varsa ve eğer Allah Kuran'ı göndermişse, Allah 'neden"kadınların başını örtmesini istemektedir? Neden? Neden?.. Bunun mantıklı bir nedeni var mıdır? O devire göre mantıklı bir nedeni var ise, bugün o neden hâlâ geçerli midir? Eğer bundan 1400 sene önceki neden bugün mantıksız ise, başınızı örtmenin bir mantığı kalmadığına göre, o zaman başınızı açabilirsiniz).
Çünkü; Kuran, "istemeyerek" yapılan davranışları Allah'ın-varsa eğer- affettiğini yazar. Ve, başörtmek, Islamiyet dininin farzları içinde yoktur.
Bildiğiniz gibi, Kuran'ın Nahl(16) Suresi'nin 115.ayeti
leş, kan ve domuz etini yemeyi kesin bir ifade ile yasaklamıştır. Bununla beraber, bunları "istemeyerek" yerseniz, Allah'ın affedici olduğunu da belirtir.Nahl(16)/115:
"Allah, size ancak les, kan, domuz etini, Allah'tan baskasi icin kesileni haram kilmistir. Kim istemeyerek ve siniri asmayarak yemek zorunda kalirsa, bilsin ki Allah, Gafur ve Rahim'dir."
Şimdi Kuran'ın bu ayeti ile örtünme konusundaki ayetini düşünecek olursak; göreceğimiz şudur:
Eğer, "istemeyerek" ba
sınızı açarsanız, Allah size bir günah yazmayacaktır. Çünkü, O, gafur ve Rahim'dir.Çünkü, açıkça yasak olmasına rağmen, leş, kan ve domuz etini
"istemeyerek" yiyenlere Gafur ve Rahim olan Allah; süphesiz ki, başınızı üniversite kuralları gereği "istemeyerek" açtığınızda da Gafur ve Rahim olacaktır.Kuran'daki bu ayetleri göz önünde tutarak, başınız açık resim çektirebilir, ve derslere girerken başınızı açabilirsiniz.
Unutmayınız ki, Kuran’da yazılı
oldugu üzere, "istemeyerek" yaptığınız davranışlar için Allah, Gafur ve Rahim'dir.Ayrıca, asla ve asla unutulmamalıdır ki; Başörtmek/Türban, Islamiyette buluna 32 farz arasında yoktur. Kısaca, başörtmek/türban, Islamiyet'te farz değildir.
Şimdi, İslamiyet'teki 32 farzı hatırlayalım:
İslamiyet'e inananlar için; İman'ın şartları: 6 adet, İslam'ın şartları: 5 adet, Abdest'in şartları: 4 adet, Gusl'ün farzları: 3 adet, Teyemmüm'ün farzları: 2 adet, Namaz'ın farzları: 12 adet olmak üzere, 32 adet farz vardır:
İman'ın şartları:
|
İslam'ın şartları:
|
Abdestin farzları:
|
Gusl'ün farzları:
|
Teyemmüm'ün farzları:
|
Namaz'ın farzları:
|
Görüldüğü gibi, "Başörtüsü/türban takmak" şeklinde bir farz yoktur. Farz olmayan birşeyi her yerde ve her şartta yapmaya çalışmak, en hafif tanımıyla "işgüzarlık" sayılabilir.
Namaz kılmak, Islam'da olmazsa olmaz farzlardan birisidir. Namazı vaktinde kılamayan birisi, namazı kazaya bırakıp sonradan kılabilir. Bu durumda, zamanında namz kılmamanın hiçbir günahı olmaz. Namaz gibi çok önemli bir "farz"da bile bu şekilde affedici ve kolaylık gösterici olan Islam dininde, "başörtüsü/türban takmak" gibi "farz olmayan" bir eylemde günde birkaç saat eksik kalmanın hiçbir günahı olmayacağı mantıken bellidir.
Kaldı ki, herhangi bir ibadetin gerçekleşmesinde, inananın kendisi dışındaki sebeplerden kaynaklanan eksikliklerde, bunun tüm kusuru ve varsa eğer günahı, inanana mani olan kişileredir.
Sonuç olarak:
1) Türban/başörtüsü takmak için direnmenin dini açıdan hiçbir mantıklı nedeni yoktur. Türban/başörtüsü takmak için direnmek, kişinin kendi huysuzluğu ve inatçılığının göstergesi olup, dine zarar verici ve Islamiyeti kötü gösterici bir davranıştır.
2)"İstemeyerek" yaptığınız davranışlar için Allah, Gafur ve Rahim'dir." Çağdaş yasalar ve kurallar nedeniyle, "istemeden açılan baş" için, herhangi bir günah yazılmaz.
Konuyla ilgili çeşitli linkler:
Türbanın
Kökeni | Avrupa Türbanı Nasıl
Görüyor? | İlahiyat Profesörü
Z. Beyaz: Türban farz değildir | Türbana
Özgürlük?!.. | İlahiyat
Profesörleri'nin görüşleri | Islam
Ve Kadın |
Islamiyet Gerçekleri |