'Sumer
tapınaklarında rahibeler genel kadın görevi yapıyorlardı. Bunlar Tanrı namına
seks yaptıklarından kutsal sayılmış ve diğer kadınlardan ayrılmaları için
başları örttürülmüştür(24). Daha sonraları, İÖ 1500 yıllarında bir Asur
Kralı, yaptığı bir kanunun kırkıncı maddesi ile evli ve dul kadınları da başlarını
örtmeye mecbur etmiştir. Fakat kızlar, cariyeler ve sokak fahişelerinin örtünmesi
yasak; örtünürlerse ceza var. (Prof. Mebrure Tosun-Doç. Dr. Kadriye Yalçav,
Sumer, Babil, Asur Kanunları ve Ammi- Aduqa Fermanı, Ankara, 1975,
s.252, madde 40.) Böylece meşru seks yapan evli ve dul kadınlar da mabet
fahişeleri düzeyinde saymışlardır.
Bu
gelenek Yahudilere geçmiş, dindar Yahudi kadınları evlenince saçlarını traş
ettirip bir peruk veya başörtüsü ile başlannı örtmüşler. Hıristiyanlık'ta rahibeler
aynı şekilde başlarını örtüyorlar. İlginç olan Tevrat'ın
son yazıldığı zamana kadar Yahudiler arasında Tanrı namına fuhuş
yapan kadın ve erkekler varmış.. Tevrat Tesniye 23: 18'de "İsrailoğullarından
ve kızlarından kendilerini fuhşa vakfetmiş kimseler olmayacaktır. Kadınlar!
Fuhşun ücretini herhangi bir adak için Allah'ın Rabbin mabedine getirmeyeceksin, çünkü
bunların ikisi de Allah'ın Rabbe mekruhtur" şeklinde yazılıyor. Yahudi fahişeleri yüzlerine peçe
koyuyorlarmış. (Tevrar, Tekvin 38:15.)(25) Bunun Araplarda da olduğunu duydum; ama yazılı bir
kanıt bulamadım.
İslam'a örtünme, erkekten kaçma şeklinde geçmiş. Buna karşın erkeksiz
bir yerde Kurân okunurken veya dua ederken kadınların başını örtmesi,
Sumer geleneğinin bir devamıdır.
Kur'an'da
Örtünmeyle İlgili Ayetler
A'râf
Suresi, ayet 26-27:
"Ey
Ademoğulları! Size çirkin yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise
indirdik. Tekva (iman) elbisesi ise daha hayırlıdır. Ey Ademoğulları! Her
mescide gidişinizde ziynetli elbiseler giyinin. Yiyin için, fakat israf
etmeyin."
Nûr
Suresi, ayet 31:
"Mümin
kadınlara söyle: Gözlerini korusunlar, namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen
kısımları müstesna olmak üzere ziynetlerini teşhir etmesinler. Başörtülerini
yakalarının üstüne örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları,
erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları,
kendi kadınları ellerinin altında bulunan, erkeklerden kadına ihtiyacı kalmamış hizmetçiler, yahut henüz kadınların gizli kadınlık
hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına ziynetlerini göstermesinler.
Gizlemekte olduklan ziynetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar."
Bu
ayetteki "ziynetler" nedir? Bu, çeşitli şekilde yorumlanmış. Kimi
kadının vücudu, kimi de takılan ziynettir, demiş.
Nûr
Suresi, ayet 60:
"Bir
nikâh ümidi beslemeyen, çocuktan kesilmiş kadınların ziynetlerini göstermeksizin,
dış elbiselerini çıkarmalarında kendilerine bir vebal yoktur. Yine de
iffetli olmalan kendileri için daha hayırlıdır."
Burada
ziynetin; kadının vücudu, göğüsleri olduğu daha belirgin. İslamiyetten
evvel Arap kadınları yarıbellerine kadar çıplak gezerlermiş. Hatta İslamiyetten
sonra da cariyeler, köleler giyinmezlermiş çalıştıklan için. Bizde kadınlar
yaşlanınca daha çok kapanıyorlar.
Ahzâb
Suresi, ayet 59:
"Ey
Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlanna (bir ihtiyaç için
dışan çıktıklannda) örtülerini üzerlerine almalarını söyle. Onlann
tanınmaması ve inciltilmemesi için en elverişli olan budur."
Bu
ayete göre kadınlar örtününce ne okullara gidebilecek, ne de çalışabilecekler.
Kurânda, bazı hocaların uydurduğu gibi, başlarını örtmeyen kadınların
cehennemde saçlanndan asılacaklan şeklinde bir ayet olmadığı gibi, örtünenlerin
de cennete gideceği yazılmıyor.
Bazı
Sumer rahibelerinin, evlenseler bile çocuklan olmamalı idi. Kazara böyle doğan
çocuklar öldürülürdü. Çünkü bu kadınlar Allah'ın karısı olduğundan,
doğan çocuklar da Tanrı'nın çocuğu sayılıyordu. Sumerler bir ölümlüden
Tanrının çocuğunu istemiyorlardı. Bu ve Kur'an'daki bir ayet, İsa'nın
neden Tanrının oğlu olarak kabul edildiğine bir açıklık getiriyor.
Âli
İmrân Suresi, ayet 35-37:
"İmran'ın
karısı şöyle demiş 'Rabbim karnımdakini azatlı bir kul olarak sana adadım.
Adağımı kabul buyur. Rabbim onu kız doğurdum, ona Meryem adını verdim.
Kovulmuş şeytana karşı onu ve soyunu sana ısmarlıyorum' dedi. Rabbi ona hüsnükabul
gösterdi ve güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriya'yı (teyzesinin kocasını)
Rabbi onun bakımı ile görevlendirdi. Zekeriya onun yanına, mabede her gelişinde
orada bir rızk bulur 'bu sana nereden geliyor?' derdi. O da'Allah tarafından'
derdi."
Bu
ayetten anlaşıldığına göre o zaman mabetler vardı. (Tevrat ve İncil'de
de mabetlerin bulunduğu yazılı.) Meryem, mabede adanmış ve orada yetişmiş
bir kızdı. Herhangi bir şekilde, bazı kitaplara göre de nişanlısı
Yusuftan hamile kalmıştı (26). Onu gidip ücra bir yerde
Mezopotamya'da
eski çağlardan başlayarak Yeni Babil devrine kadar adak olarak veya kıtlıktan
korumak üzere çocuklar mabede verilirdi. Meryem hikâyesinde bu geleneğin sürdüğü
anlaşılıyor. (L.O. Oppenheim, Ancient Mesopotamia, Chicago, 1964,
s.107.)
Kur'an'da
İsa
ile ilgili bir ayet: Mâide Suresi, ayet 110:
"Allah
o zaman şöyle diyecek: 'Ey Meryem oğlu İsa! Sana ve annene (verdiğim)
nimeti hatırla! Hani seni mukaddes ruh ile desteklemiştim. Sen beşikte iken
de yetişkin çağında da insanlarla konuşuyordun. Sana kitabı, hikmeti, Tevrat
ve İncil i öğretmiştim. Benim iznimle çamurdan kuş şeklinde
bir şey yapıyordun da ona üflüyordun ve benim iznimle kuş oluyordu. Yine
benim iznimle anadan doğma körü, alacayı iyileştiriyordun. Ölüleri
benim iznimle (hayata) çıkarıyordun. Hani İsrailoğullarını (seni öldürmekten)
önlemiştim. Kendilerine apaçık deliller getirdiğinde bu bir sihirden başka
bir şey değildir, demişlerdi."'
Bu ayete göre Allah, İsa'ya İncil"i öğretmiş. Halbuki İsa yaşadığı sürede ne bir şey yazmış, ne de yazdırtmış. İncil çok sonra çeşitli kimseler tarafından yazılmış. İncil'lerin yazılma tarihleri ve yazanlar hakkında çeşitli varsayımlar ortaya atılmış. Özellikle geçen yüzyıl. Aynca Apostol Barnabas, İsa'nın çarmıha gerilmediğini, gerilenin Judas olduğunu; Hıristiyan öğretmen Bassilides de çarmıha gerilenin Simon of Sirene olduğunu; Mosheim da İsa'nın aslında bulunmadığını, yalnız hayal edildiğini söylüyor. İsa'nın yazılan mucizslerini de asla kabul etmiyorlar. (R. Cooper, The Inquirer's Text-Book, Being Substance of Thirteen Lectures on the Bible, s.150 ve Meydan Larousse, İncil).
Kaynakça:
24.
Hartmut Schmökel, Kulturgeschichte des Altenorient, Stuttgart, 1961,
s.37.
25. Tekvin 38: 5-26'da bulunan hikâye bunu açıklıyor. Buna göre, Yahuda'nın oğlu ölüyor: Geleneğe göre gelinini ikinci oğluna veriyor. O da ölünce adam üçüncü oğluna almıyor gelinini. Buna kızan gelin dulluk elbisesini çıkarıyor. Yüzüne peçe takıp ken disini fahişe gibi yaparak kaynatası ile yatıyor. Karşılığında kadın adamın mührünü, kuşağını ve değneğini istiyor. Kadın gebe kalıyor; bunlarla, çocuğun kaynatasından olduğunu kanıtlıyor.
26.
İncil, Mattaya bap
I, 18-25:
Anası
Meryem Yusufa nişanlı olduğu halde buluşmalarından önce Ruhulkudüsten gebe
olduğu anlaşıldı. Nişanlısı Yusuf salih bir adam olup onu âleme rüsvay
etmek istemeyerek gizlice boşamak niyetindeydi. Fakat bunlan düşünürken
Rabbin meleği ona rüyada görünüp "sen Davut oğlu Yusuf, Meryemi
kendine karı olarak almaktan korkma. Çünkü kendisinde doğmuş olan
Ruhulkudüstendir ve bir oğul doğacaktır. Onun adını lsa koyacaksın. Çünkü
kavmini günahlarından kurtaracak olan odur. "Yusuf
İlginç
olanı; Kur'an'ın Tevbe Suresi, ayet 30'a göre, Yahudiler Üzeyir
isimli birine de "Allah'ın oğlu" diyorlarmış. Buna Tevra'ta
rastlayamadım.
Meryem'den
den önce de
Tanrı'dan gebe kalma hikâyeleri var. Hintlilerde bakire Rohini
bir Tanrı oğlu doğuruyor. Çin'de de Tanrı Foe'nin annesi güneş
ışığından gebe kalmış. Siyamllılara göre evreni koruyacak Tanrı'nın
annesi
bakireymiş. (Robert Cooper, s.149.) Moğol Buyan Han'ın kızı Alankowa kapıdan
giren ay ışığından gebe kaldığını söylüyor. Sözde ışık girerken
sembolik bir hayvan şekli almış; bu, Tanrı'nın kendisi veya elçisiymiş.
(Bahaattin Ögel, Türk Mitolojisi, Kaynaklan ve Açıklamaları ile Destanlar, Ankara, 1989, c.l, s.131.) Kitan efsanesinde kadının
karnına bir
ışık düşüyor. Bu ışıkla birlikte Tanrı tarafından bir de çocuk gönderiliyor.
Uygur efsanesinde gökten düşen bir ışıkla bir kayın ağacı gebe kalıp
beş çocuk doğurmuş. Bir Moğol efsanesinde bir kadın dolu tanesini
yutarak gebe kalmış. Birçok Çinli kralın anneleri, gökten ışık
gelerek gebe kalmışlar. Böyle türeyen nesiller kutsal sayılmış veya nesilleri kutsal yapmak için böyle hikâyeler uydurulmuş. (Ögel, s.85,
558.)
İlginç
olanı, bunlara benzer olaylar Kızılderililerde de
bulunuyor. Kuzey Amerika'da yaşayan Hopi yerlileri arasındaki bir öyküde, hiçbir erkekle beraber
olmayan bir kız sabaha karşı odasına giren güneş ışınlanndan gebe kalıyor.
Doğan çocuk, güneşin oğlu oluyor. (Coming to Light, Contemporary Translations
of the Native Literatures of North America, Edited and with an Introduction
by Brian Swann, New York, 1994, s.663. The Boy who went in Search
his Fathen) Kolombiya Kızılderililerinde de bir kabile reisinin son
derece güzel kızı, bir ormanda oturuken bir bulut arasından sızan güneş
ışınlanndan gebe kalıyor. Ve bir oğlan doğuruyor. Bu çocuk, güneşin oğlu
olarak Zak Kızılderililerinin atası oluyor. (Kolombien Land der Legenden
adlı bir broşürden.)
Kaynak: Muzzez İlmiye Çığ, Kuran Tevrat ve İncil'in Kökeni