Eger oyleyse, bu felaket dunyanin neresinde ve ne zaman gerceklesti? Bu sorularin yanitini arayan bilim insanlarinin, Karadeniz'de yasadiklari muthis "Nuh Tufani" seruveninin oykusu.
1993 yazinda, Rus ve Amerika'li bilim adamlari tum cihazlarini bir Rus balikci teknesinden bozma olan gemilerine yukleyerek, Karadeniz'in sirlarini cozmek icin yola koyuldular. Iki hafta boyunca gece gunduz calistilar. Geceleri, deniz tabaninda sonar taramalari yaparken, gunduzleri camurlu deniz tabanindaki cokel tabakalarindan numuneler aliyorlardi. Gunde dort saatten fazla uyuduklari olmuyordu.
Aralarindaki iletisim ise berbatti. Ruslarin cogunlugu, cok az Ingilizce konusabiliyor; Amerika'lilarin ise hicbiri Rusca konusamiyordu. Sozcukler ise yaramadigi zaman isaret lisanina basvuruluyordu.
Bilimsel odul, binlerce hatta milyonlarca yasinda olan cokel tabakalarini tipki bir tarih kitabi gibi okumayi basarabilenler icin, tabandaki camurun icinde sakliydi.
Gemi murettebati camuru elde etmek icin, deniz tabanini celik bir boruyla deliyor; tabana ulasan ici bos olan tup 15-22 santimetre uzunlugundaki karotla (camur numunesiyle) doluyordu. Ruslar, karotun yalnizca ust birkac santimlik kesimiyle ilgileniyordu. Cunku bu kesim Cernobil nukleer felaketiyle ilgili ipuclari iceriyordu. Amerika'lilar- Columbia Universitesi, Lamon-Doherty Dunya Gozlemevi'nden Bill Ryan ve Walter Pitman - ise binlerce yil daha oncesiyle, yani deniz tabaninin 1 metre daha derinleriyle ilgileniyorlardi.
Onlar, " Nuh Tufani " gibi oykulere ilham kaynagi olabilecek eski bir felaketin izlerini ariyorlardi.
Eldeki ilk kanitlar
Boyle bir felaketin izini bulmayi basardilar da. M.O. 5600 yillarinda bugun Karadeniz'in yer aldigi bolgenin Akdeniz'in tuzlu sularinin ani hucumuna ugradigina dair kanitlar buldular. Ryan ve Pitman'a gore, bu buyuk tufan yalnizca Karadeniz'in sularinin kabarmasini saglamadi, ayni zamanda insanlik tarihini iki onemli acidan degisiklige ugratti. Ilkin, felaketten dolayi topraklarini terk eden ciftciler, tarimin Dogu ve Kuzey Avrupa'ya yayilimini hizlandirdi. Ayrica bu buyuk sel, " Tekvin 'deki (Genesis)" Nuh Tufan'i ve onlardan cok daha eski olan Babil'lilerin Gilgamis Destani gibi bircok Ortadogu kaynakli oykuye esin kaynagi oldu.
Arastirmacilarin buldugu jeolojik sonuclar bile tek basina sasirtici olmaya yeterliydi. Bircok bilim adami, Karadeniz'in son buzul caginin bitiminden, yaklasik 15.000 yil once baslayarak yavas yavas buyudugunu dusunuyordu. Klasik hikayeye gore, buzullarin erimeye baslamasi Atlantik sularinin, yukselerek Akdeniz'e; oradan da 145 kilometre uzunlugundaki Istanbul Bogazi boyunca akmasini saglamisti. Boylece Akdeniz'in tuzlu suyu, daha once dev bir gol olan Karadeniz'i 1500 sene icerisinde dereceli olarak bugunku haline getirmisti.
Ryan ve Pitman ise, bu dusuncenin tam aksine, dev bir tufanin jeolojik kanitlarini buldu. Deniz seviyesi yukseldikce, Akdeniz'in suyu oncelikle onu tikali olan Istanbul Bogazi'na sizmaya, ardindan onu kemirmeye basladi ve aniden bu buyuk engelin yikilmasina neden oldu. Deniz suyu yaklasik 200 tane Niagara Selalesi'nin gucuyle Karadeniz'e akmaya basladi. Yuzlerce kilometre uzakliktan bile duyulabilecek bir kukremeyle akan su, kiyi seridinin her gun 1.5 kilometre kadar geriye cekilmesini sagliyordu ve bu sel bir daha geriye cekilmedi.
Ryan: "Bu adeta dev bir toprak barajin catlamaya baslamasi ve sonunda yikilmasi gibi" diyor. "Toprak barajin su sizdirmasi, gunlerce hatta aylarca surebilir; ancak baraj, gucu kalmayinca, birkac saat icinde tamamen ortadan kalkar".
Hikayenin bundan sonrasi spekulasyon. Dehsete dusen gocmenlerin bir kismi batiya, Avrupa'ya; digerleri guneye, oykulerinin destanlara gectigi Mezopotamya'ya, Babilonya'ya ve bugunku Irak'in bulundugu bolgeye goc etti.
M.I.T'den deniz jeologu Maureen Raymo, "Insan uygarligi boyunca meydana gelen cok az jeolojik felaket ornegi var" diyor ve ekliyor: "Bu buyuk tufanin, tum bu mitlerin kaynagi olduguna inanmak kolay. Bir astroitin dunyaya carptigini dusunun. Bunu nasil aciklardiniz? Eger olayi anlayabilecek bilimsel bir temele sahip degilseniz, bunu tanrilarin ofkesine baglardiniz."
Kutsal kitaplarda yer alan "Tufani" kesif macerasi, cok daha buyuk ve eski bir sel felaketinin izlerinin kesfiyle basladi. 60'li yillarda Ryan ve diger iki bilim adami, Akdeniz'in camurlu tabaninda yuzlerce metre kalinliginda tuz tabakalarina rastladi.Boylece, arastirmacilar, kitalarin hareket etmesiyle Atlantik Okyanusu ile Akdeniz'in tek baglantisi olan Cebelitarik Bogazi 'nin gecici olarak tikandigini ve bunun sonucunda Akdeniz'in 6 milyon yil once kurudugunu anladi. Bu olaydan 600.000 yil sonra ise, aradaki dogal toprak baraj yikildi ve Atlantik'in sulari dev bir caglayan olusturarak yuzyildan az bir surede Akdeniz'i yeniden doldurdu.
Bu kesiften yillarca sonra, Columbia (ABD) Universitesi'nden bir arastirmaci, bu tufanin Gilgamis ve Tekvin'deki oykulere ilham kaynagi oldugunu ileri surdu. Elbette dalga geciyordu; cunku bu olay insanoglu evrimlesmeden milyonlarca yil once gerceklesmisti. Bunun uzerine, Ryan ve Pitman dusunmeye basladilar: Boyle buyuk bir sel, insanoglunun hatirlayabilecegi bir donemde baska bolgelerde de pekala gerceklesmis olabilirdi.
Izler Istanbul Bogazi'na goturuyor
Ama nerede? Kizildeniz 'de mi? Iran Korfezi 'nde mi? Ikisi de tufan oykulerin in uretildigi bolgelere yakindi. Ama buralara akan kanallar, dogal yollarla tikanamayacak kadar derindiler.
Istanbul Bogazi icin ise durum farkliydi. Dar ve sig olan bogaz, Akdeniz'den Karadeniz'e dogru kuzeye dogru akan suyu, tipki bir su vanasi gibi acip kapatabilirdi. Arastirmacilar, bilimsel literaturu karistirinca, bu olayin gecmiste surekli tekrarlandigini kesfetti.
Milyonlarca yil icerisinde Karadeniz, defalarca, yalitilmis bir tatli su golunden, tuzlu su iceren bir denize donusmustu. Bu degisimi kontrol eden mekanizma, birbirini izleyen buzul caglariydi. Buzul caglarinda su, okyanuslari dolduracak yerde buzul kutleleri seklinde saklaniyordu. Okyanuslar, karalardan cekiliyor ve geride,akarsularin, sularini zamanla tatli su haline getirdigi ic denizlere birakiyordu. Ancak gezegenimiz yeniden isininca, eriyen buzullar sayesinde, deniz seviyesi Karadeniz'i yeniden tuzlu suyla doldurabilecek duzeye yukseliyordu. Ryan "Golu denize ceviren yaklasik yarim duzine kadar deniz baskini gerceklesti" diyor.
Ama en son baskin digerlerinden biraz daha ozeldi. Rus, Turk ve Bulgar bilim adamlarinin arastirma makalelerini inceleyen Ryan ve Pitman, karadan derin deniz ortamina ani bir gecis sonucunda cokelmis olabilecek kum ve silt'le ilgili bilgilere rastladilar. Bu bilgilerin isiginda, 1993 yilinda, Ryan ve Pitman, ileri surdukleri bu kuramsal "felaketi", Tekvin'deki ve Gilgamis Destani'nda anlatilan "Tufan'la" iliskilendirecek bir kitap yazmak icin unlu yayinevi Simon&Schuster ile kontrat imzaladi.
Bir sel felaketini teorik olarak ileri surmek kadar onu belgelemek de onemliydi. Onlarin ihtiyaci olan kanitlar, yalnizca Karadeniz'in camurlu tabanindan elde edilebilirdi. Yapmalari gereken ise tabandaki camurda sondajlar yaparak, karasal cokellerin(ya da gol tabani cokellerinin) deniz tabani cokellerine donustugu en genc noktayi bulmak ve karbon yas tayiniyle bunun ne kadar zamanda gerceklestigini bulmakti. Camuru delerek gecmise bakabileceklerdi.
Ancak Soguk Savas doneminde, Karadeniz'in Sovyet kontrolun deki bolgelerinde, Amerikalilar hos karsilanmiyordu. 1980'li yillarda Sovyet'lerin gucunu kaybetmesiyle onlara bir umut isigi dogdu; ama yine de arastirmalarini surdurebilmek icin davetiyeye ihtiyaclari vardi. Ryan "Karadeniz'e umutsuzca girmeye cabaliyorduk, ama bunu nasil yapabilecegimizle ilgili en ufak fikrimiz yoktu." diyor.
Cernobil'in yarari
1987 yilinda gerceklesen Cernobil felaketi her seyi degistirdi . 90'li yillarin baslarinda, Rus bilim adamlari Ukray na'daki bu santralin, nukleer serpinti sonucunda 560 kilometre guneydeki Karadeniz'i nasil kirlettigini arastirmak istiyorlardi. Ancak, Soguk Savas'in sonunda, Ruslar meteliksiz kalmislardi. Pitman "Ruslar, kisaca, parasiz kalmislardi, cokmuslerdi." yorumunu yapiyor.
Daha sonra, Ruslarin aklina bir fikir geldi. Ryan ve Pitman'in Karadeniz'de arastirma yapmak istedikleri kulaklarina gelmisti ve hemen, Columbia Universitesi profesorlerine telefon ederek bir anlasma teklif ettiler: "Arastirma projemiz icin bize para saglayin, biz de sizi beraberimizde goturelim. Siz kendi "Tufaninizla" ilgilenin, biz de radyoaktivitemizi olcelim" Ryan'in "evet" demesi icin yalnizca otuz saniye gecti.
Amerikalilarin bu kesif gezisi icin arastirma bagisi arayacak kadar bile zamanlari yoktu. Bunun yerine Simon& Schuster'in, yazacaklari kitap icin kendilerine verdigi avanstan yararlanarak, hemen arastirma programini hazirlamaya koyuldular. Iclerinde iki Rus, uc Turk ve bir Bulgar bulunan dunyanin en iyi Karadeniz uzman grubuna basvurdular. Simdi Teksas A&M Universitesi'nde gorevli olan, Karadeniz arastirmacisi Glenn Jones ise cikartilacak orneklerin karbon-14 yas tayinlerini yapmayi kabul etti. Herkesin uzerinde calisilmasi gerektigini dusundugu anahtar nokta, deniz tabanina gomulmus olan gecmiste yasamis tuzlu su yumusakcalariydi. Eger, deniz, binlerce yilda yavas yavas genislemis ise, yumusakcalarin nufusu da boyle yavasca artmaliydi. Ama eger, Karadeniz ani bir sel felaketiyle buyuduyse, tuzlu su yumusakcalari, Akdeniz'den kitleler halinde birden gelmis olmaliydi ve bu canlilarin fosil kalintilari Karadeniz'le neredeyse ayni yasta olmaliydi.
Ryan ve Pitman, 1993 Hazirani'nda Moskova'ya uctu. Buraya varir varmaz, Aquanaut adli eski bir balikci teknesi olan arastirma gemilerinin demirledigi, Karadeniz'in Gelencik limanina giderek ise koyuldular. Karot numunelerini toplamak icin secilen bolge Rusya ve Ukrayna kiyilari boyunca uzanan kita selfiydi ; Kirim Yarimadasi'nin hemen dogu ve bati kisimlari.
Sondajdan once, kita selfindeki cokeller uzerinde hassas sonar taramalari yapip, cesitli kesitler cikarttilar. Boylece hangi bolgelerden numuneler almalari gerektigini tespit ettiler-ornegin gecmisteki bir akarsuyun olusturdugu delta kumunun, denizin tasidigi silt cokelleriyle kapladigi bolgeler hedef alindi.
Arastirmalar dogru yolda
Murettebat, numuneleri guverteye cikarttikca Amerikalilarin dogru iz uzerinde oldugu anlasildi. Bazi karotlarda, deniz tabaninin eskiden kara oldugunu gosteren, catlakli, kurumus ve yer yer bitki kokleri iceren cokellere rastlandi. Bu katmanlarin uzerini orten cokeller ise beklenildigi gibi, tuzlu su yumusakcalari iceriyordu. Bu da karalarin deniz suyu tarafindan isgal edildigini gosteriyordu. Deniz suyunun bir sel baskini biciminde geldigini gostermek icin, Pitman ve Ryan, farkli karotlarin icerisinde bulduklari yumusakcalarin ayni yasta oldugunu ispatlamalari gerekiyordu. Numunelerin karbon-14 yas tayini yapilmasi icin Woods Hole Osinografi Enstitusu'ne –Glenn Jones'a- gonderilmesi gerekliydi. 1993 sonbaharinda gonderilen yumusakca numuneleriyle ilgili sonuclar icin dort ay beklendi.
Iki farkli tabaka
Ryan ve Pitman, arastirma sonuclarini beklerken, daha once Karadeniz uzerinde arastirmalar yapan Jones, sasirtici bir aciklama yaparak olayin boyutunu degistirdi. Arastirmaci, bu denizin onu digerlerinden ayiran, farkli bir karakterini inceliyordu. Denizin ilk 174 metre derinlige kadar olan kesimi, Akdeniz'den gelen tuzlu su ile denizi besleyen akarsularin tasidigi tatli suyun karisimindan olusuyordu. Yasam, yalnizca bu seviyeye kadar barinabiliyordu. 174 metre altinda ise Karadeniz oldukca tuzluydu. Yogunluk farkindan dolayi, iki tabaka birbirine hic karismiyordu. Denizin ust kesimlerinde cozulen oksijen daha derinlere ulasamadigi icin, hidrojen sulfit iceren bu kesim oluydu, yalnizca anaerobik bakteriler yasayabiliyordu.
Bazi bilim adamlari, Karadeniz'in derin kisimlarinin, Akdeniz'den gelen tuzlu suyun, onceleri bir tatli su golu olan bu denize akmasiyla tuzlulugunun yavas yavas arttigini ileri suruyordu. Jones, bunu test etmek icin, Karadeniz'in derinliklerinden alinmis numunelerin icerisindeki deniz kabuk parcaciklarina karbon-14 yas tayinleri yapti. Eger derin sular, oksijeni yavas yavas kaybetmis ise kabuklarin icerisinde yasayan -oksijene bagimli- canlilarda uzun yillar icerisinde yok olmaliydi. Ama deniz, oksijeni birden kaybettiyse canlilar aniden olmeliydi. Arastirmanin sonuclari onu hayrete dusurdu; kabuklu canlilar M.O. 5600 yillarinda aniden ortadan kalkmislardi.
Jones'un ulastigi sonuc, Ryan ve Pitman'i oldukca memnun etti. Eger Akdeniz'in suyu bir sel baskini halinde, Karadeniz'i isgal etmis ise oksijence zengin bir ortamdan fakir bir ortama gecis, tam onlarin bekledikleri sonuctu. Ancak, acaba tuzlu su kabuklulari uzerinde yapilan karbon-14 yas tayinleri yumusakcalar uzerinde yapilanlarla uyumlu muydu?
Sevindirici sonuc
Nihayet, 1994 yilinin Subat ayinda sonuclar ellerine ulasti. Yumusakcalar onlarla neredeyse ayni yastaydi. Iki arastirmaci, bulgularini ve spekulasyonlarini, Deniz Jeolojisi Bulteni 'nin 1997 Nisan sayisinda yayimladi.
Ryan ve Pitman kendi sel baskinlarini ispatlamayi basarmislardi. Ama bu, Gilgamis ve Tekvin'deki tufanla ayni miydi?
Suphe edenler var
Bircok uzmanin bu konuda supheleri var. Bilinen ilk yazi ornegi, M.O 3000 yillarinda Sumerliler ile ortaya cikti. Tufanla ilgili bilgilerin, bir yerlere kaydedilmeden once 2500 yil boyunca dilden dile dolasmasi gerekiyor. Stanford Universitesi'nden jeofizikci Amos Nur "Binlerce yillik sozlu bir aktarimin oldugunu hayal etmek zor" diyor. Nur, Incil'de anlatilan bircok oykunun yasanan dogal afetler sonucunda ortaya ciktigina inaniyor. Ancak, Nur'a gore, destanlarla ilgili sorun, daha yakin tarihli olan olaylarin hatiralarinin, zamanla daha yasli olanlarin yerlerini almasi. Nur, "Binlerce yil icerisinde bir suru felaket yasanir. Ancak daha eski olanlar essiz olma ozelliklerini yitirmeye baslarlar. En yakin zamanda olan olay, daima en essiz sanki daha once hic yasanmamis gelecekte de hic yasanmayacakmis gibi algilanir" diyor. Buna gore, Incil'deki felaket, Pitman ve Ryan'in bulduklarindan daha genc olmali.
Diger yandan, Pitman, nesilden nesile sozlu oyku aktarma geleneginin yazinin icadindan once cok daha guclu olmasi gerektigini savunuyor. "Yazi olmayan kulturler sozlu anlatima dayali kurulmaliydi" diyor ve ekliyor: "Kulturler sozlu olarak aktarilmaliydi. Ayrica siirsel bicimde olani akilda tutmak cok daha kolaydir"
Columbia ekibi, Karadeniz'de gecmiste yasanan sel felaketinin orta ve dogu Avrupa'da, ciftciligin yayilimini hizlandirdigini ileri surerek yeni bir tartismayi da alevlendirdi. Princeton Universitesi'nden, Avrupa ilkel tarim kulturleri uzmani Peter Bogucki "Arkeologlar, bu tur olaylarin tek bir etkenle aciklanmasina supheyle yaklasirlar" yorumunu yapiyor. Ne var ki, arastirmaci, arkeologlarin Pitman ve Ryan'in iddialarini gozardi etmemelerini soyluyor.
Ryan ve Pitman'in bulgulari uzerindeki tartismalar, 1999 yilinda "Nuh Tufani" adli kitap yayimlanip, kuramlari, genis bir okuyucu kitlesine ulasinca, daha da alevlenecek gibi gorunuyor. Ryan "Elimizdeki veriler tamamiyla yalnizca bir sel felaketiyle aciklanabilir" diyor. Ancak sorun, acaba bunun, Tekvin ve Gilgamis'ta tasvir edilen tufanlarla ayni olup olmadigi. Belki de bunu kimse kesin olarak kanitlayamayacak. Ancak, daha akla yakin bir soru soyle olmali: "Acaba dusunurler, bu sel felaketini, sellerle ilgili olan mitlerin makul bir kaynagi olabilecegini benimseyecekler mi?" Herhalde, bu da, bilimin destanlarla karsi karsiya oldugunda bekleyebilecegi en iyi sey olsa gerek....
Kaynak: Earth, Agustos 1998, Cumhuriyet Bilim Teknik Dergisi
Not: Ryan ve Pitman'in kitabı yayınlandı. Konuyla ilgili açıklamalar için burayı tıklayınız.
Nuh Tufani ile Karadeniz'in öyküsü
İslamiyet Gerçekleri (yedek link)