KADINI KAPATMAK, TANINMAYACAK KILIKLARA SOKMAK, ERKEKTEN AYIRMAK VE UZAK TUTMAK ISLAMI EMIRLERE DAYALI BIR GELENEKTIR KI, MUSLUMAN TOPLUMLARIN GERILILIKLERINDE ROL OYNAMISTIR; HALEN DE OYNAR
Yer yuzunde hic bir toplum, Seriat toplumlarinda oldugu kadar kadini ilkel ve cirkin giysilere zorlamamis, cuvala tikarcasina carsafa sarmamis, umaci kiliginda dolastirmamis ve mezara sokarcasina eve kapamamis ve erkekle temastan kacirmamistir.
Eskiden oldugu gibi bugun dahi musluman ulkelerde, kozmopolit kentlerin modernlesmeye yonelik bolgeleri haric, kiz cocuklar daha alti yasindan itibaren erkek cocuklardan ayri tutulur, okul varsa ayri okullara gonderilir, onbir yasina geldiginde carsafa sokulur ve omrunun geri kalan kismini da bu zevksiz ve kendi kisiligini yok edici giysiler icerisinde yasamaya mahkum birakilir. Ve butun bunlar erkegin kiskancligi ve hodgamligi ugruna..
Turkiye gibi Ataturk sayesinde bu baskilardan ve dinsel bagnazliktan kendisini kurtarmis bir ulkede bile bugun Seriatciligin sahlanmasi nedeniyle, bu tur cagdisiliklara donus baslamistir. Turkiye gibi laiklige yonelmemis diger musluman ulkelerde ise bu uygulama, gecmis yuzyillari hic de aratmayacak sekilde surup gitmektedir.
Hemen belirtelim ki, bu uygulamanin, soylendigi gibi ekonomik yoksulluklarla, ya da gerililiklerle ilgisi yoktur; sadece Seriata saplanmislikla ilgisi vardir. Hangi ulkede ki Seriat dini, esas ozune en uygun sekilde uygulanmaktadir, o ulkede kadin en insafsiz "kapatilmalara" mahkum demektir.
Ornegin Suudi Arabistan, ki petrol gelirleri sayesinde yeryuzunun en zengin ulkeleri arasinda sayilir, kadin sinifina dunyayi zindan etmek hususunda en ileri gidendir. Bu ulkede kizlar, alti yasindan itibaren oglanlardan ayrilir, ayri okullara yollanir, Universiteye geldiklerinde erkek ogrencilerden ayri siniflara sokulur; erkek hocalardan ders almalari yasaktir. Sinifta dersleri televizyondan izler ve hocaya soru sormak icin siniftaki telefonlara sarilirlar. Haftada bir gun okulun kitapligindan yararlanirlar, fakat orada bulunduklari sirada erkek ogrenciler kitapliga alinmazlar. (S. Gray, Beyond The Veil, - New York - 1983, 27, 221, 322) Tum Suudi Arabistan'da ne tiyatro, ne sinema, ne konser yeri, ne dans yeri hic bir sey yoktur. Kadin erkek bir araya gelmesin diye... Kadinlara araba kullanmak yasaklanmistir. Diger musluman ulkelerde de durum asagi yukari aynidir. Nikah anindan itibaren kadinin kaderi, evin dort duvari arasinda kapanmis olarak yasamaktir. Kocaya dusen dinsel gorev, karisinin sokaga cikmasina, yabancilarla (hatta komsularla) konusmasina engel olmaktir. Sokaga cikmasina izin verdigi hallerde, kadinin taninmayacak kilikta ve erkeklerin bulunmadigi yerlerde dolasmasina mukayyet olmaktir.
Musluman yazarlar, her alanda oldugu gibi, bu alanda da Muhammed'i koru korune savunmak amaciyla, Islam dininde kadini kapatmak, carsaf ve peceye zorlamak diye bir sey olmadigini, Kur'an'da "pece", "carsaf" ya da "Basortusu" gibi seylerle ilgili hukum bulunmadigini, ve musluman toplumlarda uygulanan bu gelenegin Islam'a yabanci kaynaklardan (ornegin Iran, Bizans, Hint ve Turk yasamlarindan) gelme oldugunu soylerler. (1985 yilinda Su'ud'lu kadinlar hakkinda roportaj yapan bir yazar, Suad e'd-Dabbah adindaki Su'ud'lu taninmis bir kadinin su sozlerini nakleder: "Kadinlarin pece kullanmalari ve carsaf giymeleri gelenegi Islami bir kural degildir. Turklerden gelme bir gelenektir." Bkz "Saudi Women Start to Peek From Behind The Veil" by Elaine Sciolino, The New York Times, April 13, 1985) Onlara gore Muhammed, toplum duzeninin belli bir ahlakilikle saglanabilecegi tezine dayali olarak kadini "kem gozlerden" korumak istemis, kadinin ortunmesini emretmis, fakat hic bir zaman "makul" sinirlar disina cikmamistir, pece ve carsaf gibi giysilere zorlamamistir.
Bu tur gorusleri savunanlar Arap yasamlarindan ornekler vermek suretiyle iddialarini kanitlamaya calisirlar. Bir yazar, 17. yuzyilda Hama kentindeki evlenme torenlerinde kadinlarin erkeklerle beraberce eglendiklerini, kapanma nedir bilmediklerini, ziynetlerini ve guzelliklerini sergilediklerini ve 18. yuzyildan kalma kitaplarda kadinlarin ziynet takarak ve makyaj yaparak camiye gittiklerinin yazili oldugunu soyler. (H.I.Katibah, The New Spirit in Arab
Lands, New York 1940, 203-4) Yazara gore bugun dahi buralarda ayni seyleri gormek mumkundur ve Suriye sinirlarindan Dogu'ya dogru gidildiginde, yani Arap irkinin yasadigi bolgelerden uzaklasip da Iran, Azerbeycan, Afganistan ve Hindistan gibi bolgelere gidildiginde, kadinlarin kapandiklarini, carsafa sarildiklarini, eve kapatildiklarini izlemek mumkundur. Kadinin taninmayacak kiliklara sokulmasi gelenegi konusunda Seriatcinin diger bir uydurmasi da sudur: Derler ki "Bu gelenek 622 yilinda Mekke'den medine'ye goc eden muslumanlarin oradaki yasamlarindan dogma bir ihtiyaci karsilamak uzere yerlesmistir. Zira Mekke'de iken musluman kadinlar ayni giysiler icerisinde dolasiyorlardi ve herkes birbirini tanidigi icin hur kadinlara satasan olmazdi. Fakat Medine'ye geldiklerinde, Medinelilerin hur kadinlara satasir olduklarini gorduler. Sebebini arastirdiklarinda ogrendiler ki Medineliler, hur kadinlari ayni giysiler icerisinde dolasan cariyelerden ayirdedemedikleri icindir ki boyle yapmaktadirlar. Iste bundan dolayidir ki Muhammed kadinlarin taninmayacak kiliklarda dolasmasini emretmistir."
KADININ TANINMAYACAK KILIKLARA SOKULMASI, EVE KAPATILMASI VE ERKEKTEN UZAK TUTULMASI GELENEGININ GERCEK KOKENI, MUHAMMED'IN KISKANCLIGINDA ARANMALIDIR.
Hemen belirtelim ki yukaridaki iddialarin gercege yatkin tek bir yonu yoktur. Gercek olan sey butun bu durumlarin Muhammed'in kiskancligindan ciktigi ve Kur'an ve Hadis emirlerine dayali olarak uygulandigidir. Birazdan kisaca deginecegimiz gibi Kur'an'in ozellikle Nur ve Ahzab surelerine, ve cesitli Hadislere soyle bir goz atmak, bunun boyle oldugunu anlamaya yeter. Her ne kadar Kur'an'da "pece", "carsaf" ya da "basortusu" gibi sozcuklerin gecmedigi iddia edilirse de, kadinlarin hic taninmayacak ve bilinmeyecek sekilde ortunmeleri ongorulmustur ki bu tur giysileri gerektirir.
Daha baska bir deyimle kadini taninmayacak sekilde ortulere tikama, eve kapama, ve erkekten uzaklastirma gelenegi ne Bizans'tan, Iran'dan, Hint'ten ya da Turklerden gelmedir ve ne de Mekkeli musluman kadinlarin Medine'de karsilastiklari soylenen davranislari onleme ihtiyacindandir. Cunku bir kere Bizans'ta, Iran'da ya da hele Turklerde boyle bir gelenek soz konusu olmamistir. Kitabimizin ilk bolumlerinde (ve diger yayinlarimizda) bunun boyle olmadigini aciklamistik. (Eski Turklerde kadini kapatma ya da erkekten kacirma diye bir sey olmadigi tarihi bir gercektir. Ibn Battuta'nin Seyahatname'si en saglam kanitlarindan biridir bu konuda. Eski Turklerde, ozellikle Samani donemde, kadinli erkekli dini toplantilar tertip edildigi, ayni mahalde hep birlikte ayinler duzenlendigi, toplantiya katilanlarin bir daire halinde yere oturduklari, kadin ve erkeklerin mevki ve yaslarina gore siralandiklari anlasilmaktadir. Yakut'larda Isi-ah denilen ayin yapildigi ve bu ayin sirasinda kadin erkek bir yerde toplanip birbirlerinin ellerini tutarak ve "hu hu" diyerek raks ettikleri, hep birlikte kimiz ictikleri ve dini merasimi yuruttukleri bu kaynaklarin ortaya vurdugu bir gercektir. Kadinli ve erkekli dini ayin ve merasimlerin, muslumanligi kabulden sonra dahi (ozellikle gocebe Turkler arasinda) devam ettigi gorulmustur. Bu konuda bk Ahmet Yasar Ocak, Bektasi Menakibnamelerinde Islam Oncesi Inanc Motifleri (Istanbul 1983) 125 ve d.)
Musluman kadinlarin Medine'de karsilastiklari soylenen durumlara gelince, bu iddianin da tutar tarafi yoktur. Her ne kadar Mekkelilerle Medineliler arasinda kavgalar olmamis degilse de bunun nedenleri bambaskadir. (Bu nedenler, Muhammed'in Medinelileri kendisine boyun egdirtmek istemesi ve fakat direnme gormesi ile ilgilidir ki Islam tarihinden haberi olanlarca bilinir.) Bir an icin soylenenin dogru oldugunu kabul etsek bile, kadini satasmalara karsi korumak icin zindana kapatir gibi zarsafa tikmak degil, satasmalari onlemek gerekirdi. Erkegin hayvana yarasir davranislari yuzunden kadina dunyayi haram etmek, herhalde Tanri'nin basvuracagi bir yol olamaz.
Ote yandan Muhammed'in yerlestirdigi hukumler, herhangi bir satasma olayi vesilesiyle konmamistir. Dogrudan dogruya kiskanclik duygularindan dogma bir itisle konmustur. Maksat kadini erkegin mali bilip baska erkeklerin "nazarindan ve temasindan" uzak tutmaktir. HAtirlatmak yerinde olacaktir ki Muhammed, kiskanclik denen seyi frenlemek degil, fakat dinsel fazilet seklinde bilmek ve bunu erkegin karakterinde guclendirmek ve herkesten once kendisinden ornek vermek suretiyle kisisel ve toplumsal yasamlara yon cizmistir. Kendisini inananlarin en kiskanci bilerek ovunurken Tanri'yi da kendisi gibi, hatta daha da kiskanc gosterirdi. Ornegin, Sa'd b. Ubade'nin, son derece kiskanc bir insan oldugunu ogrendiginde: "Sa'd'in kiskancligi sizi sasirtiyor, degil mi? Hayir, sasirtmasin, cunku Tanri ve ben, her ikimiz de ondan cok daha kiskanciz ve Tanri benden de daha kiskanctir." demistir. (Bu hadisler icin bk Gazali-1975-II, 120; Sahih-i...XI 287)
Kadinlarin erkeklerle bir arada bulunmalarina ve konusmalarina tahammul etmek soyle dursun, fakat birbirlerine uzaktan bakmalarina dahi goz yummaz ve onlerdi. Ornegin bir gun halkla konusurken, ve "kutsal" seylerden soz ederken, kendisini dinleyenler arasinda guzelce bir kadin gorur. Kadinin yanina genc ve yakisikli bir delikanlinin comeldigini ve kadini gozleriyle suzdugunu farkeder.
Derhal konusmasini keser ve gencin yanina giderek cene sakalina yapisir ve basini bir baska yone cevirir. Boylece ici rahatlamis olarak kursusune doner ve "kutsal" nitelikteki konusmasina devam eder. (Buna benzer olaylari Gazali ya da Ibn Ishak ve Ibn Hisam kaynaklarinda bulmak kolaydir)
Bu tur mudahaleleri bazan mantik disi boyutlara ulasirdi. Ornegin erkeklik duygusu olmayan Muhannes'in cirkin denecek kadar sisman bir kadina fazlasiyla bakmasi, onu gazaba getirmeye ve adamcagizi surgune gondermege yetmistir. (Muhannes, iki elini ve iki ayagini kinaya boyayip hal ve tavri kadina benzeyen ve kadinlara temayul edecek erlik hissi bulunmayan bir kimse idi. Bu cihetle kadinlarin oldugu yere girmesinde bir sakinca gorulmezdi. Soylendigine gore bir gun Umm-i Seleme'nin erkek kardesine:"Tanri yarin size Taif'in fethini muyesser kilarsa sana gereken kizini yakalamaktir. O kiz ki (semizlikten karni) dort buklum karsilar, sekiz buklumle de arkaya doner." demistir. Bu sozlerden anlasilan odur ki, Muhannes bu kiza iyice bakmis ve onun sekli semalini aklinda tutmustur. Iste bu sozler Muhammed'e nakledildiginde Muhammed fena halde kizar ve derhal onu huzuruna cagirarak "EY Allah'in dusmani! O kizcagiza bu derece baktin ha!" diyerek azarlar ve onu tenha bir yere "nefyeder" olarak surer. Bk Sahih-i... X s 332 ve d. Hadis No 1630)
Kiskancliklarinin tezahuru bazi hallerde cok daha farkli ve korkunc sonuclara ulasmistir. IFK olayi dolayisiyla Ayse ile kususmesi, ve olayda adi gecen kisilerden Hamne ile Hasan'i olduresiye dovdurtmesi, Mistah'i kor etmesi ve Safvan'i da savaslardan birine gondererek savas alaninda olmesine vesile olmasi; ya da cariyesi MAriya'nin sucladigi Hasan'i, hic arastirma yapmadan oldurtmeye kalkmasi (Bk Taberi, II s 528 ve d; al-Sati s 89 ve d), ya da Musluman kadinlar aleyhinde siirler yazdi diye Ka'b Ibn-i esref'i en feci sekilde oldurtmesi, verilebilecek nice orneklerden sadece bir kacidir. (Ka'b'i oldurmesinin asil nedeni, bu unlu sairin kendisini hicveder sekilde siirler yazmis olmasidir. Fakat Muhammed bir yandan Ka'b'in Mekkelileri kendi aleyhinde kiskirttigini soylerken diger yandan musluman kadinlara laf attigi bahanesine yer vermistir. Ifk olayina ayrica deginecegiz.)
Hic kuskusuz bu ve buna benzer olaylar yuzundendir ki Kur'an'a erkeklerin kadinlara ve kadinlarin de erkeklere bakmalarini yasaklayan hukumler koymustur:
"Ey Muhammed! Mu'min erkeklere soyle; gozlerini bakilmasi yasak olandan cevirsinler.." (Nur/24:30)
"Mumin kadinalara da soyle; gozlerini bakilmasi yasak olandan cevirsinler.." (Nur/24:31)
Bu sinirsiz kiskancligi nedeniyledir ki once kendi karilarini giyim kusam ozgurlugunden, baskalariyla temastan yoksun kilmakla ve evin duvarlari arasina kapamakla ise baslamis, ve ayni seylerin tum musluman kadinlara uygulanmasi yolunu acmistir. Kur'an'in Ahzab suresinin 33, 53, 55 ve 59uncu ayetleriyle Nur suresinin 31inci ayetleri bu konuda verilebilecek orneklerden bazilaridir.
KADINLARIN HIC TANINMAYACAK SEKILDE ORTUNMELERINI ONGOREN "HICAB AYETLERI" (Ahzab 33, 53, 59 ve Nur 31)
Kadinlari hic taninmayacak sekilde olmak uzere yuzlerini ve her yerlerini kapamalari ve erkeklerle bir arada bulunmaktan kacinmalari, ve zaruret olmadikca evden cikmamalari konusunda Kur'an'da yer alan ayetlere "Hicab Ayetleri" adi verilir ki bunlar genellikle Ahzab suresinin 33 ve 53, 59uncu ayetleriyle Nur suresinin 30 ve 31inci ayetleridir. Bunlara eklenebilecek diger ayetler yaninda Muhammed'in vahy ile indigini soyledigi pek cok hadisler de vardir.
Kadinlari, daha pek kucuk yaslardan itibaren adeta zindan alemine tikarcasina ortunmeye zorlayan bu hukumlere gore kadinin her seyi "Avret" sayilmistir. "Avret" sozcugunun lugavi anlami, kadinin dince gorunmesi haram sayilan yerleridir ki sacindan ayak tirnagina varincaya kadar vucudunun tumunu kapsar; su amacla ki iyice ortunmus olsunlar da hic kimse onlari taniyamasin.
Bununla ilgili olarak Ayse'nin bir rivayeti soyledir:
"(Suna ant icerim ki) Resulu'llah... (sabah namazini) kilardi da mu'minatdan kadinlar (baslarini ve bedenlerini) mirtlari ("Mirt" sozcugunun basa ortulup butun vucudu kaplayan, yunden, tiftikten, kildan vs yapilmis ve kadinlara mahsus bir ortunun adi olarak kullanildigi bildirilmekte. Sahih-i...II, 311-2) ile orterek hazir bulunurlar, sonra evlerine donerlerdi, (henuz ortalik agarmamis ve kendileri iyice ortunmus olduklari icin) onlari kimse taniyamazdi.
(Sahih-i II, 311 Hadis No 242)
Ahmed Ibn-i Hanbel ve Malik ve Safii gibi Islam ustadlari ve mezheb kuruculari, kadinin ayaklarinin dahi "Avret" oldugunu kabul ettikleri icin; "Ayaklari ciplak olarak namaz kilan kadin, namazi iade etmelidir" demislerdir. (Her ne kadar Ebu Hanife ile Sevriye'nin: "Eger kadin, ayaklari ciplak oldugu halde namaz kildi ise namazin iadesi gerekmez" seklinde konustuklari soylenirse de, Ebu Hanife'den olan rivayetin ikili oldugu, ve bir rivayetinin "Namazin iadesi gerekir" seklinde bulundugu anlasilmaktadir. Ikrime ve Ibn-i Abbas ve diger temel kaynaklarin bildirmelerine gore kadinin vucudunun hic bir yerinin gorunmemek uzere ortunmesi gerekir.
Bununla beraber Ebu Davud'un Musned'inde rivayetine gore kadinlar, elleri ve yuzleri acik olarak namaz kilabilirler, cunku guya Muhammed, bir def'asinda Esma'ya:"Kadin buluga erince ondan gorulmesi caiz olan a'za ancak sudur" demis ve derken de Esma'nin elleriyle yuzunu isaret etmistir. (Hanefi mezhebinin inanisina gore kadin taniklik yaparken ya da nikahta yuzunu acabilir, eline kina surebilir, yuzuk takabilir. Sahih-i...VI, 56)
Islam kaynaklarinin bildirmesine gore ortunme ile ilgili Hicab ayetleri, guya uc defada ve "uc mertebeyi natik" olmak uzere inmistir ki birincisi soyledir:
"Ey peygamber! Eslerine, kizlarina ve Mu'minlerin kadinlarina, disari cikarken ustlerine ortu almalarini soyle; bu onlarin taninmamalarini) saglar." (K 33 Ahzab 59 - (Diyanet islerui baskanliginin cevirisinde "Bu onlarin taninmasini ve bundan dolayi incitilmemelerini saglar" seklindedir. Golpinarli cevirisinde de soyledir:"Bu onlarin taninip incinmemelerini daha iyi saglar.")
Goruluyor ki emredilen sey kadinlarin taninmayacak sekilde giyinmeleridir. Hem de oylesine taninmayacak sekilde giyinmeleri emredilmistir ki, hem ellerinden gayri yerleri gorunmemelidir, ve hem de "vucudlarinin karaltisindan kim olduklarinin anlasilmamasi" gerekir. (Bk Sahih-i... I s 140 ve d. ; Ayrica bk Sahih-i..VI s 156 ve Sahih-i..II s 312)
Ote yandan bu emirler hem Peygamber eslerine ve hem de tum musluman kadinlara samildir. Bu itibarla bazi kimselerin "Kuranda musluman kadinlara ortunmesi emredilmemistir" ya da "ortunme emirleri sadece Peygamber esleri icin getirilmistir" seklindeki iddialari temelsizdir.
Ikincisi kadinlarla erkekleri birbirlerinden uzak kilan, her turlu temastan yasaklayan ayetlerdir ki "Harem ile selamligi" ayirmak anlaminda olmak uzere "Irha-yi hicab" diye anilir. Ahzab suresinin 53uncu ayeti buna ornektir:
"Ey inananlar!..Peygamber eslerinden bir sey isteyeceginizde onu perde arkasindan isteyin.." (33 Ahzab 53)
Ucuncusu ise kadinlarin zaruret olmadikca evlerinden cikmalarini ya da baskalarina bakmalarini ya da ziynetlerini ve suslerini kendi yakinlarindan gayri kisilere gostermelerini yasaklayan ayetlerdir. Ornegin Nur suresinde soyle yazilidir:
"Mu'min kadinlara da soyle: gozlerini bakilmasi yasak olandan cevirsinler...Suslerini...acmasinlar. Bas ortulerini yakalarinin uzerine salsinlar. Suslerini kocalari veya babalari, veya kayinpederleri, veya ogullari...veya cariyeleri, veya erkekligi kalmamis hizmetciler veya kadinlarin mahrem yerlerini henuz anlamayan cocuklardan baskalarina gostermesinler.." (24 Nur 31)
Ahzab suresinin 33uncu ayetinde de soyle denmistir:
"Evlerinizde oturun, eski cahiliyyede oldugu gibi acilip sacilmayin" K33:33
Bu ve benzeri hukumleri Muhammed, hic kuskusuz kendi kiskanclik duygularinin kabarmasina vesile olan olaylar vesilesiyle koymustur ki bu olaylar arasinda Hicret5inci yilinda Zeydin esi Zeyneb'e asik olup onunla evlenmesi ve daha sonra esi Ayse'nin Safvan bin Muattal adinda bir delikanli ile sevistigine dair halk arasinda dedikodu yapilmasi (yani IFK olayi), ve bu orada karilarinin "Kazayi hacet" maksadiyla evlerinin disina cikmalarinda sakinca bulunmasi gibi olanlari vardir.
Hele Ahzab suresindeki "Ey mu'minler....Peygamberin eslerinden bir sey isteyeceginizde onu perde arkasindan isteyin." (K 33:53) seklinde hukmu koyarken Zeyneb ile olan iliskilerinin isigi altinda hareket etmistir. Bilindigi gibi ogullugu olan Zeyd'in karisi Zeyneb'e asik olusu Zeyd'i ziyaret icin evine gittigi sirada vukuubulmustur. Zeyd evde olmadigi icin Zeynep, kapida asili bulunan perdeyi acmis fakat aceleye geldigi icin libasini giymeden Muhammed'e gorunmustu; Zeyneb'in bu yari ciplak hali Muhammed'in hosuna gitmis ve o an ona asik dusmustur. Ve iste bu tur bir olayin kendi basina gelmesinden korktugu icindir ki yukaridakine benzer hukumler yerlestirmeyi gerekli gormustur.
Fakat butun bunlari yaparken ayni zamanda musluman erkegine de hem kendinden ornekler ve hem de ogutler verirdi. Nitekim inanan erkeklere, bir yandan kiskancligin dinsel bir gercek oldugunu belirtir ve "Kiskanc olmayan kimsenin kalbi terstir" ya da "Tanri ve ben her ikimiz de kiskanciz" der ve diger yandan da sunu soylerdi:
"Kiskanc olmamak icin, kadini yabanci erkeklerle temas ettirmemeli, sokaklarda gezmesine izin vermemelidir; tepeden tirnaga kadar ortunmesine, ortunurken dahi kotu-cirkin giysilere burunmesine dikkat etmelidir (cunku boyle giyinirlerse erkekleri cezbetmezler, erkekler de onlara bakmaz)."
Muhammed;in bu sozlerini kendisine siar edinen ashab-i kiram'dan Omer soyle eklerdi:
"Kadinlarinizin sokaklarda gezmesini istemiyorsaniz onlara sevimli (guzel) elbiseler giydirmeyin. Cunku onlar (kadinlar) guzel, sevimli olmayan elbise ile gorunmek istemezler." (Gazali, -1975- II, 122)
Goruluyor ki kiskanclik yuzunden erkegin huzursuz olmamasi icin Muhammed'in buldugu care, kadini erkegin hodgamligina feda etmektir. Bundan dolayidir ki eski Arap yasamlarinda zaten uygulana gelmekte olan gelenegi, temsilcisi bulundugu erkek sinifinin mutlulugunu saglamak maksadiyla daha da katilastirarak uygulamak istemistir. Boylece Seriat yasamlari icerisinde bu gelenek, kadinin kisilik yitirmesi, erkek sinifinin yabanilesmesi ve iki cinsiyetin birbirleriyle temassizligi yuzunden ruhen, fikren ve ahlaken geri kalmasi sonuclarini yaratmistir.
Daha baska bir deyimle Islamin, kadini carsafa tikmak, eve kapamak ve erkekten uzaklastirmak icin ongordugu kurallarin, sanildigi ve iddia olundugu gibi kadini korumaga matuf mantiki bir nedeni yoktur; ornegin Medine'ye goc etmis musluman kadinlarini sarkintilktan korumak ya da genel olarak kadina seref ve haysiyet kazandirmak icin konmamistir. Eski bir gelenegin Muhammed tarafindan pekistirilip duygusal sartlara oturtulmasi sonucu olmustur.
Her ne kadar "cahilliye" diye tanimlanan donemde ve ozellikle col bedevisinin yasamlarinda kadinlarin yuzlerini ortmeyip erkeklerle bir arada bulunduklari gercek ise de, kentlerde durum bundan farkliydi: Bir nevi ortunme gelenegi vardi. Muhammed'in kendi kabilesi Kureys'te bu gelenek oldukca siki bir bicimde uygulanirdi. Fakat yine de aileler, kizlarina damat ve kolelerine alici bulabilmek icin onlari sokaklarda yuzleri acik dolastirirlardi.
Kocaya vardiktan sonra kadinin ortunmesi ve muhafazakar sekilde giyinmesi gerekli olmakla beraber pece ve carsafa sarinmasi diye bir sey yoktu. Daha dogrusu Arap kadini, islami uygulamalardan once yuzunu, ellerini vs ortmez ve fakat hayasiz bir sekilde dolasmazdi. Bu yasam tarzini Hicret'ten sonra da korudugu anlasilmaktadir. Nitekim Sakif halki kadinlarinin Hicret'in sekizinci yilina kadar bu sekilde dolastiklarini gosterir ornekler bulunmaktadir.
Bilindigi gibi Muhammed, Sakif'lerin putlarinin yok edilmesini Mugira'ya emrettiginde Sakifli kadinlar, yuzleri acik olarak onun karsisina cikmislar ve uzuntulerini siirler okuyarak aciga vurmuslardir. (Ibn ishak -1980- 616). Tarihi gercek odur ki, Muhammed kadinin taninmayacak sekilde ortunmesi geregini Medine'ye hicret ettikten sonra yerlestirmistir. Daha baska bir deyimle, peygamberligini ilan ettigi tarihten sonraki 15 yil boyunca kadinlarin ortunmeleri konusunda bir sey dusunmemistir. Bunun boyle oldugunu Ayse'nin beyanlarindan anlamak mumkundur. daha henuz Medine'ye hicret tarihleri sirasinda anlattiklarina gore o zamana gelinceye kadar Arap kadinlari arasinda kapanan yoktur. Gercekten de o tarihlerde Muhammed ile birlikte Medine'ye gelen muslumanlar, bu sehirde hukum surmekte olan humma hastaligina yakalanmislardi; onlari ziyaret ederek hatirlarini soran ve bu arada babasinin azad etmis bulundugu kole Bilal'i goren Ayse soyle der: "O zamanlar (biz kadinlara) carsaf (ve pece) gibi giysilere burunme (ve kapanma) zorunlulugu yuklenmemisti" (Ibn Ishak, 280, 458). Demek istedigi sey Muhammed'in daha henuz o tarihlerde Arap kadinina bu tur giysileri emretmemis olmasiydi. Neden o zamanlar emretmemisti?
Cunku o tarihlere gelinceye kadar buna kendi bakimindan gerek gormemisti. Hatice ile evli bulundugu surece esasen boyle bir emir veremezdi; Hatice'den cekinir ve onun boyle bir zorunluluga boyun egmeyecek kadar haysiyetli oldugunu dusunerek bunu teklif etmeye cesaret edemezdi.
Ote yandan hatice, nispeten yasli bir kadindi, onu kiskanmak icin de gerek yoktu. Fakat Hatice'nin olumunden sonra durum degismistir. Evlendigi kadinlar genc ve guzel kadinlardir. Kiskanclik duygularini kabartacak durumlar dogmustur artik. Hic kusku edilemez ki, kadini taninamayacak kiliklara tikan carsaf ve pece felaketine mahkum kilan bizzat Muhammed olmustur. Ve o bunu, herseyden once kendi kiskancligini tatmin icin yapmistir. Bunun boyle oldugunu ve kadinin ortunmesinin Hicret'in 5ci yilindan itibaren uygulanmaya baslanmis olmasindan anlamak kolaydir. O zamana kadar boyle bir giyim zorunlulugu olmadigini Sakifli kadinlar orneginden gayri Ayse'nin Hendek gazasindan sonra bir vesile ile soylediklerinden de cikartmak mumkundur. (Ibn ishak 457). hatilanacagi uzere Hendek gazasi Hicret'in 5inci yilina rastlar. Ne ilginctir ki Muhammed'in Zeyneb'e (yani ogullugu Zeyd'in esine) asik olup onunla evlenmesi de bu tarihlerdedir. Daha once gordugumuz gibi Zeyd'i ziyaret vesilesiyle evine gittiginde kapiyi Zeyneb acmis ve Zeyneb'i libasiz bir sekilde gormek Muhammed'in aklini basindan almisti. Ve iste buna benzer olaylar vesilesiyle yaptiklarinin muhtemelen kendi basina gelmesini onlemek maksadiyla tedbir almayi dusunmustur. Bunun icindir ki eski Arap gelenegini kotulemis ve o donemlerin giyim tarzini daha da kotu gostermek icin Kur'an'a: "(Ey kadinlar)...eski cahilliyede oldugu gibi acilip sacilmayin..." (33 Ahzab 33)seklinde hukumler koymus ve ortunme gelenegini olmadik boyutlara ulastirmistir.
Ulastirirken de bunun bir ahlak gelenegi oldugunu, zinayi onlemenin toplum huzurunu saglamanin ancak kadini ortmekle, taninmayacak kiliklarda dolastirmakla ve erkekten uzak tutmakla mumkun olacagi kanisini yerlestirmistir.
Bazi yazarlar Zeyneb olayinin buna sebep olmadigini, hatta ortunme zorunlulugunun tum musluman kadinlara degil fakat sadece peygamber karilarina yuklendigini soylerler. (Muhammed H. Haykal, Hayatu Muhammed - Kahire- 1965- s 350) Ornegin sarih Ayni'nin Kadi Iyaz'dan nakline gore, Kur'an'in Ahzab suresindeki Hicab ayeti (33:59), peygamberin kadinlarinin el ve yuz dahil hic bir yerlerinin gorunmeyecek sekilde kapatilmasini ongorur; sair kadinlara gelince onlar icin bu derece kapanmak gerekmez. (Sahih-i Buhari...XI, 158)
Bu soylenenler dogru degildir; cunku ortunmeyi ongoren Kur'an hukmu Zeyneb olayini izleyen gunlerde konmus olup sadece peygamber kadinlarini degil fakat "muminlerin kadinlarini" dahi kapsayacak sekildedir ve soyledir:
"Ey peygamber, eslerine, kizlarina ve muminlerin kadinlarina, disari cikarken ustlerine ortu atmalarini soyle; bu onlarin taninmasini ve bundan dolayi inciltilmemelerini saglar" 33 Ahzab 59
Zeyneb olayini izleyen IFK olayinin da bunda rolu oldugunu belirtmek mumkundur.
Daha baska bir deyimle Muhammed, kadinlara ortunme zorunlulugunu Zeyneb olayindan (ki Hicret'in 5. yilina rastlar) sonra yukleyip, bu zorunlugu Beni mustalik gazasi sirasinda olusan Ifk olayindan (ki Hicret'in 6. yilina rastlar) sonra pekistirdigi soylenebilir; cunku bu gaza sirasinda Ayse gerdanligini kaybettigi icin geride kalmis, Safvan bin Muattal onu tanimis ve devesine bindirerek Medine'ye getirmistir. Bu vesile ile Ayse'nin soyledigi soyledir:
"Ben gerdanligimi bulduktan sonra ordugaha dondum. Fakat ordugahta ses seda yoktu. .. Ben uzanmis bir halde bulundugum vakit Safvan bin Muattal Sulemr yanimdan gecti... benim yerde yattigimi gordugunde yanimda durdu. Cunku (o tarihlerde), kadinlar hicab altina alinmadan once oldugu icin yuzumu goruyordu... O bundan sonra devesini bana yaklastirdi... O arkaya cekilde, ben deveye bindim... Biz ancak sabah vaktinde askerin arkasindan yetisebildik."
Hatirlatalim ki bu olay uzerine Ayse'nin Safvan ile sevistigine dair halk arasinda dedikodu cikar ve bunu duyan Muhammed fena halde kizar. Bir sure Ayse ile konusmaz. Fakat Ayse'ye zaafi bulundugundan fazla dayanamaz ve Tanri'dan ayet geldigini ve ayete gore Ayse'nin sucsuz oldugunun anlasildigini soyleyerek onunla barisir. (Taberi, II s 530 ve d.; Ibn Ishak 457, 494; Sahih-i Buhari..VI 922, 929 Hadis No 910)
Goruluyor ki Muhammed, kendisini Peygamber ilan ettikten sonra on bes yil boyunca ortunme zorunlugu koymak diye bir sey akil etmemistir. Fakat ne zamanki kiskanclik sorunu yaratan olaylarla karsilasmistir, iste o zaman kadinlari ortmenin erkeklerin cikarlarina daha uygun olacagini dusunmustur.
Nitekim Beni Mustalik gazasindan sonra ciktigi diger seferlerinden her birinde yanina aldigi karilarinin iyice ortunmelerine dikkat etmis ve ortusuz kadinlara bakmanin erkekler icin gunah oldugunu soylemistir.
Tabuk seferinden dondugu sirada basina gelen bir olay bunun guzel kanitlarindan bir digeridir. Bu sefere cikarken Muhammed, Safiye Bint-i Huveyy'i yanina alir. Lihyan ogullarina karsi giristigi Usfan savasinda donerken, devesinin arkasina Safiyye'yi bindirir. Kafile yururken devesinin ayagi bir seye takilir, surcer ve bu nedenle Muhhammed ve Safiyye, her ikisi de birden deveden duserler.
Muhafizlarindan Ebu Talha hemen Muhammed'in yardimina kosar, -'Sen kadina ihtimam et' diyerek Safiyye'yi yerden kaldirmasini ister. Safiyye yere duserken ortusunu kaybettigi icin, Ebu Talha, hemen elindeki 'Hamisa' denilen ortuyu Safiyye'nin ustune orter. Boylece kadini devenin ustune bindirirken yuzunu gormemis olur. (Enes Ibn-i Malik'in rivayetine dayali bu hadis icin bk Sahih-i..>VIII s 429 ve d Hadis no 1286)
Kadinlarin hic taninmayacak sekilde ortunup kapanmalari zorunlulugu, birazdan deginecegimiz gibi Sevde olayi vesilesiyle oldukca gulunc denebilecek raddeye getirilmistir. Zira bu olay sirasinda Muhammed, biraz da Omer'in israrlarina kanarak, kadinlarin "vucudlarinin karaltisindan kim olduklarinin anlasilmasina imkan vermeyecek sekilde ortunmeleri" geregini ongormustur. (Sahih-i..XI s 155 ve d; ayrica bk Sahih-i...I, s 140-1)
Nur suresinin 30-31. ayetlerinde kadinlarin ziynetlerini gostermemeleri belirtilirken:
"...ve irzlarini muhafaza etsinler, ziynetlerini acmasinlar. Ancak zahir olan mustesna. Bas ortulerini yakalarinin uzerine atsinlar..." 24 Nur 30-31 diye eklenmistir.
Bundan anlasilmak gereken sey elleri disinda hicbir yerlerini gostermemeleridir. Nitekim Ebu Davud'un Musned'inde Muhammed'in bir gun Esma'ya: "Ey Esma 'Kadin buluga erince ondan gorunmesi caiz olan a'za ancak sudur' diyerek onun iki eline isaret ettigi yazilidir. (Sahih-i..VI 56) diyerek "zahir" sozcugu ile sadece kadinin ellerini kasdetmis oldugunu ve bunun disinda kadinin hic bir yerinin gorunmemesini istedigini anlatmistir. (Nur suresinin 30-31 ci ayetlerinde gecen "Himir" sozcugu "ortu" anlaminda olup "basortusu" seklinde de cevrilebilir. Cunku maksat kadinin taninmayacak tarzda ortunmesidir.)
Denilebilir ki tarih boyunca hic kimse Muhammed'in giristigi olcude kadini kisiliginden siyiracak sekilde taninmaz ve cirkin kiliklara tikmamistir; kendini Peygamber olarak kabul ettiren hic kimse, onun asiriliklari icerisinde kadini "toplum duzeni icin tehlike" saymamistir.
Genellikle Ayse'nin rivayetine dayali hadislerden ogrenmekteyiz ki Muhammed, kadin denilen yaratigin "tirnagina kadar avret oldugunu" ve hicbir yerinin gorunmeyecek sekilde ortunmesinin sart bulundugunu soylemistir. "Resullullah...(salat-i) fecri kilardi da muminattan kadinlar (baslarini ve bedenlerini) mirtlari ile orterek hazir bulunurlar sonra evlerine donerlerdi ki (henuz ortalik agarmamis ve kendileri iyice ortunmus olduklari icin) onlari kimse tanimazdi." (Sahih-i...II, 311 Hadis No 242) "Mirtlari" deyimi bir cins futaya verilen adtir ki aba gibi yunden ya da keten ve yunden mamul, kadinlara mahsus bir ortudur. Bu hadis, Buhari tarafindan kadinlarin kac parca "Libas ile sahih olabilecegine" tanik olmak uzere ele alinmistir. Ikrimi'nin rivayetine bakilirsa Muhammed, kadinlarin baslarini "car" ile orttukten sonra vucudlarindan hicbir sey gorunmemek uzere nburunurlerse kildiklari namazin "sahih" olacagini bildirmistir. Ibn Abbas ya da Ahmed Ibn-i Hanbel ve Ibnu'l-Munzir gibi unluler kadinlarin kac parca giymeleri gerektigi konusunda Muhammed'e atfen gorusler ileri surmuslerdir. Malik ve Safii gibi kimseler kadinin ciplak ayakla namaz kilmasi halinde namazini iade etmesi gerektigini bildirmislerdir. Biraz once degindigimiz gibi Ebu Hanife gibi "kademi" (Ayaklari) avret saymayip ciplak ayakla kilinan namazin iadesini gerekli gormeyenler de vardir. Fakat ittifak olunan sey sudur ki kadinlar, hic taninmayacak ve hicbir yerleri gorunmeyecek sekilde ortunmelidirler. Ihtilaf daha ziyade "Sabah namazi kilmak icin kadinlar, ortaligin iyice aydinlanmasindan onceki vakti mi beklemelidirler, yoksa aydinliga kadar gecikmeli midirler?" gibi sorunlardadir. Ote yandan hic taninmayacak sekilde ortunmus olsalar dahi kadinlarin cemaatla namaza cikmalari hususunda ihtilaf vardir. Kimisi genclerin cikmasini gunah sayar, kimisi (ornegin Ebu Hanife) oglen ve ikindi namazlarindan maadasi icin sadece kocakarilarin cikabilecegini soyler, kimisi de (Sarih-i Buhari Ayni gibi), "Fesad ve fitne olur" korkusu ile Muhammed'in genc ve ihtiyar tum kadinlari namaza cikmaktan alikoydugunu ekler. (Sahih-i..II, 318 ve d) Anlasilan odur ki Muhammed'in istedigi sey kadinin taninmaz kilik icerisinde dolasmasidir, cunku ancak bu suretledir ki kadindan dogma "fesad ve fitne" onlenebilecektir.
Kadini bu sekilde ortunmeye zorlamasinin ve tehlike saymasinin baslica nedeni "erkek kullarini" iradece zayif, karakterce zayif ve ic gudulerine kapilarak kadina saldirmaya hazir bir yaratik seklinde gormesindendir. Insan varligina ve insan aklina karsi besledigi guvensizlik onu, egitim yolu ile insanlarin uygarlasabilecegi ve ornegin kiskanclik ya da sehevilik gibi duygulara "hakim" olunabilecegi fikrine yabanci kilmistir. Kadini kapamakla, carsafa sarmakla ve erkekten uzaklastirmakla, kisiyi uygarlastiramayacagini ve kiskancliktan kurtaramayacagini ve hayvandan farkli kilamayacagini hesaplayamamistir.
Dusundugu tek sey, kisa vadeli tedbirlerle, erkegi (ve herkesten once kendisini) kiskancliktan uzak tutmak ve rahata kavusturmak olmustur. Onun bu dusuncelerini Gazali: "Kiskanc olmamak icin kadini yabanci erkeklerle temas ettirmemeli; sokaklarda gezmesine izin vermemelidir." diyerek acikliga kavusturmustur. (Gazali, (1975) II, 121).
Zira Muhammed'in dusuncelerinde yatan sey kadinlarin erkeklerle bir arada bulunmamalari geregidir. Nitekim Ukbe Ibn-i Amir'den rivayete gore bir hutbesinde:
"Ashabim (yaninda mahremi bulunmaksizin) kadinlarin yanina girmekten sakininiz" diye konusurken dinleyenlerden birinin: "Ya erkek akrabasina ne dersiniz?" diye sormasi uzerine: "Onlarla halvet olumdur" demistir. (Sahih-i..XI, 323-5, hadis no 1826)
"Halvet" sozcugu:"Yaninda nikah gecmez bir mahremi olmayan bir kadinla bir erkegin bir arada yanliz bulunmasi" anlamina geldigini goz onunde tutan din ustadlari kimlerin buna dahil edilebilecegi konusunda tartismislardir. Genellikle kayinpeder ile buyukbaba ve ogullari disinda kalan erkek akraba ile kadinin bir arada yalniz basina kalamayacagi gorusu hakimdir. (Hadis metninde yer alan "Hamiv" sozcugunun hangi yakin akrabayi kapsadigi hususunda tartismalar icin bk Sahih-i... XI, s325, 325)
Sunu belirtmek yerinde olacaktir ki Muhammed, kendi cevresindekileri ve ozellikle Sahabe'yi, kendisinden de daha kiskanc durumlara sokmasini ve onlarin bu konuda son derece bagnaz davranislarini hos karsilamasini bilmistir. Omer Ibn Hattab'in "Hicap ayeti"nin inmesiyle ilgili tutumu, verilecek orneklerden biridir.
Belirttigimiz gibi Hicab ayeti, Ahzab suresinin 59. ayeti olarak kadinlarin "taninmayacak" sekilde ortunmelerini emreden ayettir. Buhari ve Muslim kaynaklarinda yer alan hadislerden anlasilmaktadir ki kadinlarin ortunmeleri konusunda Omer b. Hattab, bircok vesilelerle Muhammed'in dikkatini cekmeye calismis ve ornegin "Huzuru saadetinize hayirsiz kimseler giriyor, kadinlariniza ortunmelerini emretseniz" seklinde muracaatlarda bulunmustur. Soylendigine gore onun bu devamli ikazlari sayesindedir ki Muhammed, sozunu ettigimiz ayetlerin inmesini saglamistir. (Bundan dolayidir ki evlenme umidi kalmayan, ihtiyarlayip oturan kadinlari "taninmayacak" sekilde ortunme zorunlulugundan muaf kilmistir. Dis esvaplarini cikarmalari halinde onlara sorumluluk yuklenmeyecegini, fakat cikarmamalarinin daha iyi olacagini, ancak her halukarda suslerini aciga vurmamalarini bildirmis, Kur'an'a ayetler koymustur. Ornegin bk 24 Nur 31 ve 60; 33 Ahzab 33 ve 59)
Fakat Omer, peygamberin kadinlarinin "car ve carsaf" giymelerini kafi bulmamistir. Onlarin diger kadinlardan daha fazla "muhadder" (kapali) olmalarini istemistir; yani golge ve karartilarini da erkeklerin gormesini asla uygun bulmamistir. Bundan dolayidir ki onlarin hic bir vesile ile evden disariya cikmalarina izin verilmemesini beklemistir. Yine bundan dolayidir ki Sevde'nin "hacet" gormek icin evden cikmasina karsi itirazda bulundugu olaya sebebiyet vermistir. Olay sudur: Yukaridaki ayetin "nazil" olmasindan sonra bir gun Muhammed'in karilarindan Sevde, "bir luzum ve ihtiyac" uzerine evden cikar.
O zamanlar evlerde "hela" olmadigi ve bu ihtiyac disarda bir yerde gorulur oldugu icin, herkesin yaptigi gibi o da isini bitirmek istemis ve uzerine carsafini giyerek kendisine bir yer aramis. Sevde iri yapili bir kadin oldugundan carsaf icinde bile olsa endamiyla onu tanimak kolaymis. Nitekim Omer Ibn Hattab onu gorunce, evin disina cikmasina itiraz etmis ve: "Ya Sevde, iyi bil ki, Vallahi sen bizce taninmamis degilsin...ne cesaretle evinin disina cikiyorsun?" diyerek kadincagizi daha isini gormeye vakit birakmadan eve dondurmus. Olayi anlatan Ayse soyle der: "O sirada Resulullah, benim odamda aksam yemeginde idi. Elinde de etli bir kemik vardi. Bu halde iken Sevde girdi ve -'Ya Resulullah! Bazi hacetim icin evimden cikmistim. Omer bana soyle soyliyerek itiraz etti', diye sikayet eyledi. Bunun uzerine (Tanri) Resul-i Ekrem'e vahiy gonderdi. Vahiy asari (peygamberden) kaldirildiktan sonra ve elinde tutmakta oldugu et (kemik) parcasini yere koymaksizin Sevde'ye soyle cevap verdi:-'Siz kadinlarin luzum ve ihtiyac uzerine (mesture olarak) evlerinden cikmalarina izin verildi' buyurdu." (Sahih-i Buhari...XI, 155, Hadis no 1723)
Goruluyor ki Omer, zavalli kadinlarin "hacet" icin dahi olsa evden disariya cikmalarina izin verilmemesi taraftaridir. Boyle bir durumda kadinin muhtemelen evin icinde bir yere pisligini yapmasi gerekecektir ki bu da evi oturulmaz hale sokmaya yetecektir. Bununla beraber kadinlarin evden cikmalarina esas itibariyla karsidir. Bunu farkettigi icindir ki Muhammed, ortunme geregi yaninda bir diger tedbir olarak onlarin ortaliklarda fazla gorunmemelerini uygun bulmustur. Ahzab suresine yerlestirdigi:
"...Ey peygamberin hanimlari...edali konusmayin...evlerinizde oturun; eski Cahilliyede oldugu gibi acilip sacilmayin" (33 Ahzab 32-33) ayeti ile bu sorunu da halledivermis ve boylece Omer gibi kisileri tatmin etmistir. Fakat bunu da yeterli gormemistir; kadinlarin disari cikma heveslerini iyice yok etmek uzere her seyi dusunmustur. Bir kere kaslarini inceltmelerini, yuz tuylerini almalarini, ziynetlerini gostermelerini ve buna benzer seyleri yasak etmistir. Ote yandan, hic bir kadinin cirkin kilikta kendini teshir etmeyecegini bildigi icin, kadinlarin guzel ve goz alici giysilerle dolasmalarini onlemeye calismistir. Onun bu dusuncelerine vakif olup aciklayan Omer soyle der:
"Kadinla(riniza), evlerinin kapisinda oturmamalari icin, yeni elbise yaptirtmayin. Cunku elbiseleri (guzel ve yeni) olursa kalblerinden disari cikmak (dolasmak) arzusu gelir." (Gazali, Kimya-i ... (1979) 178)
Gazali bu dusunceleri daha da acikliga kavusturarak soyle ogut verir kocalara:
"Kadinlarinizin sokaklarda gezmemelerini istiyorsaniz, onlara sevimli elbise giydirmeyin." (Gazali, Ihyau...-1975- II, 122)
Cunku Seriatciya gore makbul olan kadin, sokaga cikmayan, baska erkek gormeyen ve kendi erkeginin icini boyle rahat ettiren bu tip kadinlardir. Ve cunku Muhammed, bu tip kadinlari tasvip eder oldugunu pek cesitli vesilelerle ortaya vurmustur. bir hadis soyledir:
"(peygamber bir gun) kizi Fatima'ya...buyurdu ki - 'Kadinlar icin ne daha iyidir?'. Dedi ki -'Hic bir erkegin onlari gormemesi (Bu cevap) Peygamber efendimizin hosuna gitti, kizini kucakladi ve -'bazilarinin zurriyeti bazilarindandir' buyurdu." (Gazali, Kimya-i..-1979-, 178)
Bundan dolayidir ki kocalara dusen dinsel gorev, evlendikleri andan itibaren karilarinin giyim ve kusamina goz kulak olmak, onlari taninmayacak cirkin kiliklarda dolasmaya birakmak ve mumkun mertebe az dolasmalari icin yeni ve guzel giysilerden yoksun kilmaktir. (Gazali, Ihyau...-1975, II, 123; Tusi, 163)
Fakat butun bunlar yaninda koca, bir de karisinin yabanci erkek gormesine engel olmalidir.
Her ne kadar Kur'an'da, Nur suresinde:
"Mumin erkeklere soyle harama bakmaktan gozlerini sirgesinler...Mumin kadinlara da soyle onlar da helal olmayan erkeklere bakmaktan gozlerini sakinsinlar." (24 Nur 30-31) yazili ve bunu garantiye baglamak icin de: "Allah yaptiklarindan suphesiz haberdardir"
diye kayit bulunsa da (Kadin ve erkegin bir arada bulunmamalari ve birbirlerine bakmamalari konusunda bk Sahih-i Buhari..VI s 55-6; ayrica bk VII s 381 Hadis 1260; ayrica bk XII 170-1) asil sorumluluk kadina yuklenmistir. Bu sorumluluk kadina olan guvensizligin asiri sonucudur. Ancak ne var ki Muhammed butun tehlikenin kadini ve erkegi, iki ayri dunyanin insanlari haline getirmekten dogabilecegini hic bir zaman anlayamamistir. Kafasinda yer eden tek dusunce kadini mezara tikar sekilde eve kapamak, erkekten kacirmak ve ona baktirmamak olmustur. Sanki kadin erkege baktigi an dunyanin sonu gelirmis gibi!
Ebu Hureyre'nin rivayetine gore Muhammed bu hususun kocalar tarafindan
titizlikle izlenmesini emretmistir. Bu nedenledir ki Ashab-i Kiram, kendi
karilarinin pencere ve kapi araliklarindan disari seyretmelerini ve erkek
gormelerini onlemek uzere evlerinin pencerelerini ve deliklerini siki siki
kapatirlar, su ya da bu sekilde disari bakanlara dayak atarlardi. (Gazali,
Ihyau..s.122) Yine bunun gibi, kocasinin izni olmadan bir kadinin, herhangi
bir erkegi (velev ki bu erkek kendi akrabasi olsun) eve almasi, onunla
gorusmesi kesinlikle yasaklanmistir. Cunku Muhammed, musluman bir erkegin
"huzurunun" varligini, karisinin beska bir erkekle gorusmemesine bagli
oldugunu soylemistir. (Riyazu's..-1972- I, 324), soylerken de baska erkek
goren kadinlarin, kocalarini onlara kiyaslayacagini ve belki de begenmeyip
kucuk gorecegini belirtmis ve bunun ise "ne bu dunyada ve ne de gelecek
dunyada hayirli sonuclar dogurmayacagini" bildirmistir (Gazali, Ihyau...-1964-
168; Tusi, 163-4)
Bundan dolayidir ki musluman bir kocanin yapmasi gereken seylerden biri de karisini eve kapatmaktir; hem de oylesine kapatmak ki hic kimse kendisinin "guzelliginden," "tabiatindan" haberdar olmasin ve kendisini baska erkeklerle kiyaslamasin.
Her ne kadar erkegin yabanci kadinlara bakmasi haram olmakla beraber, kadina yuklenen bu cehennemi kisitlamalar erkek icin soz konusu degildir. (Gazali, Ihyau..-1964- 168)
Goruluyor ki kadin icin evlilik demek, omrunu evinin dort duvari arasinda gecirmek demektir; evin tarasinda dolasmak, balkonundan asagi bakmak, pencereden komsularla konusmak dahi yasaktir. Hava almak icin ya da ahbaplarini ziyaret etmek uzere kocasindan izin istemesi dahi uygun degildir. Istemis olsa dahi koca icin bu izni vermemek gereklidir. Izinsiz olarak sokaga cikan kadini melekler kotuleyecegi gibi, evine donunceye kadar da ona lanet ederler; boyle bir sey yapan kadin Tanri indinde itibarini yitirir ve seytan ile basbasa kalir.
Ote yandan, kocasinin iznini alarak sokaga cikmis olsa dahi sanki evden hic cikmamis gibi davranmalidir; basini onune egip kimsenin yuzune bakmamalidir, kalabaliga karismamalidir, erkeklerin bulundugu yerlere yanasmamali, herkesin dolastigi sokaklardan uzak durmalidir ve daima tenhalik yerlerden yurumeli ve isini bir an once bitirip evine donmelidir. (Gazali, Ihyau..-1975- II, 120; Tusi 164)
Ibadet etmek uzere camiye gitme hususunda da kadin, benzeri yasaklara baglidir.
Aslinda camiye hic gitmemesi daha uygundur. Soyle ki: Ilk baslarda Muhammed, kadinlarin mescitte namaz kilmalarina pek ses cikarmaz gorunmustur. Fakat bu isi Abdullah b. Omer'in rivayetine gore, kocalarin iznine baglamistir:
"Kadinlariniz sizden (gece olsun, gunduz olsun) mescide (gidip ibadet icin) izin istediklerinde, kendilerine izin veriniz." (Abdullah Ibn Omer'in rivayetine dayali bu hadis icin bk Sahih-i Buhari..II, s 944, Hadis 477. Bu iznin gerek mescide ve gerek diger bir yere gitmek icin olduguna isaret edilmistir)
Her ne kadar burada emir sigasi kullanilmis gibi bir hava varsa da, koca bakimindan izin verme zorunlulugunun bulunmadigi anlasilmistir. (Bu husus icin bk Sahih-i Buhari.., II, s 945, not 1)
Nitekim al-Hattab'in rivayetine dayali bir hadiste, kadinlar icin evde namaz kilmanin, camide namaz kilmaktan cok daha hayirli oldugunu soylemis ve soyle kandirici bir formule baglamistir:
"(Kadinlar icin) evin avlusunda yapilan ibadet, camide yapilandan daha degerlidir; evin odasinda yapilan ibadet, evin avlusunda yapilandan daha hayirlidir; ve hele evin cunbasinda yapilan ibadet, her seyden daha hayirlidir." (Buhari Kitabu'n-nikah, Bap 118; ayrica bk Muslim, Kitabu'l-Salat, 134-140)
Goruluyor ki sirf kadinlari sokaga, disariya cikmaktan alikoymak ve erkeklerden kacirmak icin, ibadeti bile nerede ise yatak odasinda yaptirtmak hevesindedir. Evde namaz kilmanin kadinlar icin sevap sayilacagini soylemek suretiyle onlari, bir evin dort duvari arasinda, tek baslarina ibadete zorlamak gibi kurnaz bir yol bulmustur. Hem de oylesine bir kurnaz yol ki:
"Cemaatla kilinan bir namaz, tek basina kilinan 27 namaz gibidir"
seklindeki emriyle erkeklere sagladigi avantajlardan kadinlari yoksun kildigini belli etmez gorunmustur. (Gazali, Kimyau..-1979-105) Boylece camide namaz kilan erkegi, evde tek basina namaz kilan kadina nazaran 27 kez fazla sevap isler duruma sokmustur. Tabii butun bunlari, kadinin safligindan yararlanarak ve hic bir seyi farketmesine olanak birakmayarak. Kadinlar icin kocalarinin ya da babalarinin izni ile mescitte (camide) namaz kilma olanagini tamamen yok etmemekle beraber, erkeklerin gerisinde, arka saflarda namaza durmalarini emretmistir. Emrederken de bir baska kurnazliga basvurmustur ki o da sudur:
"Melekler, Allah'in huzurunda, birinci saftan itibaren saflari tamamlayarak dururlar. ERKEK saflarinin en hayirlisi, BIRINCI saftan itibaren baslar, en az fazilet en geriye kalir. KADIN saflarinin en hayirlisi ise EN GERIDEN baslar; en az hayirlisi on safa kalir. (Bu hadisler icin bk Diyanet gazetesi, Mart 1966 s 17; ayrica bk Riyazu's-Salihin, cild 2, Hadis no 1062)
Ve iste bu formule uygun olarak kadinlari camide en arkada, yani erkeklerin geri safinda ibadete zorlamis ve bu emrini de etkili kilmak uzere kadinlari arka saflara atmak suretiyle kendinden ornekler vermistir. Mescidde giris cikisi dahi bunu saglayacak sekilde ayarladigi anlasilmaktadir. (Ummu Seleme'nin ve Nesi'nin rivayetlerine dayali hadislerden anlasilmaktadir ki Muhammed, kadinlarin Mescid'te namaz kilmalarina engel olmadigi zamanlar, namazini bitirince ayaga kalkmadan once biraz beklermis, kendisiyle birlikte diger butun erkekleri de bekletirmis; kadinlar onceden cikip gitsinler diye. Bk Sahih-i...II s944 Hadis 463) Nitekim Enes b. Malik'in rivayetine dayali hadislerin bildirdigine gore Muhammed, kadinlarin arka saflarda, cemaatin tamamen arkasinda namaza durmalari, ya da 'iktida' etmeleri (yani uymalari) hususunu onemli bir Islam kurali olarak yerlestirmistir. (Kadinlarin arka saflarda namaz kilmalariyla ilgili hadisler icin bk Sahih-i Buhari...II, s944 ve d. Ayrica bk Sahih-i Buhari serisinde 87, 209, 217, 242, ve 338uncu hadislere bakiniz) Ve bu kural uygulanirken kadinin yasli ya da genc olmasina bakilmaz; ihtiyar kadinlar dahi erkeklerin arkasinda durmak ve kalmak zorunlulugundadirlar.
Erkek cocuklar, diger erkeklerle birlikte on saflarda durabildikleri halde, kadinlar, velev ki yasli olsunlar, erkek cocuklarinin dahi gerisinde yer almak durumundadirlar. Enes b. Malik'in rivayet ettigi hadis bunu acikca ortaya vurmaktadir. Hadisten anlasildigina gore bir gun Enes'in buyuk annesi Muleyke, Muhammed'i bir yemege cagirir. Yemekten sonra namaz kilinir:"Enes der ki:
-'Yetim ile beraber ben de ardindan bir (saf) olduk. Kocakari da arkamizda durdu.'" (Sahih-i Buhari... II, 325, hadis no 248)
Enes'in 'yetim' diye belirttigi yetim cocuk Ebu Zumeyre'nin ogludur. 'kocakari' diye zikrettigi kimse de kendi buyukannesidir. Hadisin anlatmak istedigi sey kadinlarin, namaz kilarken erkeklerin arkasinda, ayri bir safta duracaklaridir. Boylece ihtiyar kadinlar bile erkek cocugunun gerisinde durmak zorundadirlar. (Sahih-i Buhari, II, 326 Hadis no 248 ve 327 not 1)
Ote yandan bu konuyla ilgili oalrak Kur'an'da da su ayet yer almistir:
"And olsun ki, sizden one gecenleri biliriz...Geri kalanlari da biliriz.." 15 Hicr 24
Her ne kadar bu ayetin cesitli anlamlara geldigi ve ornegin insanlarin dunyaya farkli zamanlarda gelip farkli zamanlarda gitmeleriyle ilgili bulundugu, ya da savas sirasinda musluman askerlerin geride kalmayip on saflara gitmelerini saglama amacina yonelik oldugu soylenirse de, esas itibariyle Muhammed'in kiskanc tabiatiyla ve Tanri'yi da kiskanc imis gibi gosterme cabalariyla ilgili oldugu kuskusuzdur. Bunun boyle oldugunu, Beyzavi'den ogrenmekteyiz. Zira yukaridaki ayetin yorumu vesilesiyle Beyzavi, kadinlarinm camiye gitmelerine henuz ses cikarilmadigi siralarda bazi erkeklerin, sirf guzel kadin seyretmek ve onlar arasinda namaz kilabilmek icin camiye erken geldiklerini, ya da camiden gec cikan kadinlari gormek amaciyla geride kaldiklarini ve iste bunu onlemek uzere soz konusu ayetin indigini soyler ki dogrudur. Bundan dolayidir ki Muhammed, kadinlarin camiye gitmelerini yavas yavas onlemeye baslamis ve kadinlar bakimindan evde kilinan namazin camide kilinandan daha hayirli olduguna dair yukarida belirttigimiz hukumleri koymustur. Fakat onun koydugu yasaklar daha sonralari, ornegin Ashab-i Kiram zamaninda gevsemis ve kocalarin izniyle camiye giden kadinlarin sayisinda artma gorulmustur. Bu durum Seriatcilari rahatsiz etmeye baslayinca, yukardaki yasaklarin uygulanmasina yeniden ozlem duyulur olmustur. Nitekim Ayse bile:
"eger (Tanri elcisi) hayatta olup, bu kadinlarin camiye gittiklerini gorseydi, buna mutlaka engel olurdu."
demekten kendini alamamistir. (Gazali, Kimya-i -1979- 178. Ibadet sirasinda kadinlarin erkeklerin arkasina gecmelerini ongoren hadisler icin bk Buhari Kitabu'l-Ezan 164; Muslim, Kitabu'l -Salat 132; Tirmizi Mevakitul-Salat 59) Ayse'nin bu sozlerini kendisine dayanak yapan Gazali: "kadinlari camiye ve meslislere ve erkeklerin bulundugu yerlere gitmekten men'etmek (dinsel) gorevdir (farz'dir). Sadece eski elbiseler giymis ihtiyar kadinlari bundan istisna etmek gerekir."
diyerek hortlayan Seriatci zihniyetin temsilciligini yapmistir. (GAzali)
Aradan yuzyillar gecmis olmasina ragmen bugun hala durumda degisen bir sey yoktur. Kadinlarin ibadet etmek uzere camiye gitmeleri, musluman ulkelerin hic birinde caiz gorulmez. Bu vesile ile laik T.C. devletinin resmi organlarindan biri sayilan Diyanet Isleri Baskanliginin su fetvasini belirtmek ilginc olacaktir:
"Hanefiyye'nin kavl-i muhtarina gore genc kadinin iydeyn ile cuma ve sair namazlar icin mescide cimasina cevaz yoktur. Ihtiyar kadinlarin cikmalari caiz ise de cikmamalari efdaldir. Bayram namazina cikanlar Ebu Hanife'den bir rivayete gore salat-i iydi kilarlar, diger rivayete gore ise kilmazlar. Hayiz olanlar ise musalanin haricinde kalip yalniz duaya istirak ederler." (Sahih-i I, s 224-5)
Herkesin anlayamayacagi bir dil ile Diyanet'in soylemek istedigi sey, genc olsun ihtiyar olsun kadinlarin, mescide cikmalarinin dogru olmadigidir.
Camiye gitmeyi ya da sokaga cikmayi onleyen yukaridaki yasaklar nedeniyle musluman toplumlarda kadin, bugun hala mezarda yasar gibidir. Ve ne hazindir ki erkegin kiskancliklarina cozum yolu buluyorum diye kadini boylesine zavalli yasamlara mahkum eden Muhammed, butun bunlari kadinin hayrina yapiyormus gibi gorunmek icin:
"Kocasinin izni olmadan sokaga cikan kadini melekler kotuler, lanetler ve bu durum kadinin eve donmesine kadar devam eder."
seklinde konusmustur. Ibn Abbas'in rivayetine dayali bu ve benzeri hadisler ile kadinlarin evden cikmamalarinin onlarin lehine bir sey oldugunu, cunku boyle yaptiklari takdirde Tanrinin ve meleklerinin kendileriyle birlikte olacaklarini, aksi takdirde Tanri indinde itibarlarini yitireceklerini ve seytan ile basbasa kalacaklarini anlatmistir. Fakat yine tekrar edelim ki bunu yaparken onlari, "cemaat ile kilinan namazin nimetlerinden" yoksun birakmayi da unutmamistir. (Gazali, Kimya...-1979-, 105)
KADINI KAPATMAK VE ERKEKTEN UZAK TUTMAK, KISILERIN VE TOPLUMLARIN FIKREN VE AHLAKEN GERI VE ILKEL KALMALARI SONUCUNU DOGURMUSTUR
Insanlik tarihinin ortaya vurdugu gercek sudur ki, kadini kapatan erkekten ayiran ve kaciran sistemler, sadece kadin sinifini hak ve ozgurlukten yoksun kilmaya degil fakat ayni zamanda erkek sinifini da fikren ve ahlaken ilkel tutmaya sebep olurken, kadina serbestlik taniyan toplumlar her alanda uygarlasmislardir. Eski caglarin en buyuk uygarligini yaratan Misir'da kadinlarin yuzlerini gozlerini ortmeleri, erkekten gizlemeleri diye bir sey gorulmemistir. Eski Yunan uygarliginin parladigi donemlerde kadin, her ne kadar kocasina sadakatla bagli ve evinde kapali sekilde yasamakla beraber, hicbir zaman erkegin somuru araci haline sokulmamistir. Aristo, Yunan toplumunun "barbar" toplumlara ustunlugunu ele alirken, baska yerlerde oldugu gibi kadinin erkegin kolesi durumuna getirilmedigini, kocasinin arkadasi ve yardimcisi sayildigini siralar. Roma'da kadin, evin en serefli insani kertesindedir; sofrada bas kosede yer alirdi. Romalikocalar, her gittikleri ziyafete eslerini de beraberlerinde gotururlerdi. Tarih uzmanlari, boyle bir gelenegin Yunan uygarligindan daha ustun oldugunu soylerler. (Lecky, II, 301; ayrica bk Raineville, Le Femme Dans L'Antiquite -Paris 1865-, 144)
Hic kusku edilmemelidir ki Bati uygarliginin olusumunda kadin-erkek iliskileri gelismesinin buyuk rolu olmustur. Bati rasyonalizmi, Hristiyanligin kadini arka plana atan ve kadini kotuluk kaynagi sayan ilkelerine karsi savas acmakla ve egitim sayesinde kadin erkek esitligi zihniyetini olusturmakla ve erkegin kafa yapisini bu gelismeye alistirmakla en verimli urunlerini verir olmustur. Kadini "kotu" ve "seytan" niteliginde bilen ve erkegin bastan cikmasina "sebep" kabul eden ve bu nedenle kapali tutan ve toplum yasamlarindan uzaklastiran zihniyet, bugun artik sadece geri kalmis ulkelerde ve ozellikle Seriat ulkelerinde, gecerliligini koruyabilmistir. Cunku bu toplumlar hala "ahlakiligin ve toplum duzeninin", dogustan "kotu" sanilan kadinin, erkekten ve "kem gozlerden" uzak tutulmasiyla, carsafa sarilmasiyla, eve kapatilmasiyla saglanabilecegi yalanlarina saplanmislardir. (Ali, 904, 1126-7; Buksh, 1912, 253-9) Ancak ne var ki bu zihniyet, erkegin "yabani" ve kadinin ise "zavalli" ve her iki cinsin de fikren ve ahlaken geri kalmasi ve musluman ulkelerinin de yeryuzunun en az gelismis ulkeleri seklinde yasamalari sonucunu yaratmistir. Ne ilginctir ki bu ulkeler arasinda Islam dinini en koyu ve ozune en sadik sekliyle uygulayanlar ornegin Suudi Arabistan, Yemen, Pakistan, Banglades, vs gibi ulkeler, Turkiye gibi (ya da Arnavutluk ornegi) laiklik esasina yonelen ve kadin-erkek esitligine yer veren ulkelere oranla her bakimdan cok geridirler.
Bunlari Misir, Cezayir, Fas gibi Bati etkisiyle din sorunlarina ilimli bir cozum getirmeye calisan ulkelerle dahi kiyaslamak bu konuda fikir edinmeye yeterlidir. (Musluman ulkeler arasinda Turkiye'den sonra pece, carsaf ve cok karili evlilik sistemini kaldiran tek ulke Arnavutluk olmustur. 1829 tarrihli Anayasa, 4 muftuden olusan bir kurula genis yetkiler vermis ve bu kurul soz konusu degisiklikleri yapmistir. Bkz Wayne S. Vucunich 'Islam in the Balkans' (in Religion in the Middle East), Ed. by A.J.Arberry, Cambridge, England 1969, s.243) Seriat ulkelerinin toplumsal gerililiklerinde kadin sorununun dahli buyuktur. Cunku erkegin kiskancligini yatistiracagim ve onu rahata kavusturacagim ve guya ahlakilige dogrultacagim diye toplum nufusunun yarisindan fazlasini olusturan kadin sinifini egitimden ve calisma gucunden uzak tutarlar. Sosyal ve ekonomik gerilikler icerisinde cirpinmalari bundandir; ahlakilige degil fakat ahlak yoksunluguna saplanmalari da bundandir.
Ote yandan bu zihniyet erkegi de kucultucu durumlarda tutar. Cunku
erkek denilen varlik, karakter bakimindan ne kadar zayif ve kendisini kontrolden
ne kadar aciz ve icgudulerine suruklenmede ne kadar bicare olmalidir ki
kadini carsafsiz, pecesiz gordugu an kendisini kaybetsin, vahsilessin ve
kadina saldirsin ya da kiskancliklarina kapilip kadin icin cinayetler islesin.
Sayet erkegin bu ilkelliklerinden ve bu seviyesizliklerinden ancak akdini
carsafa sokmakla kurtulacagi dusunuluyorsa, bu herseyden once Tanri'ya
ve ayni zamanda insan varliginin kutsalligina hakaret sayilmalidir. Boylesine
olumsuz ve insan varligina boylesine guvensiz bir tutuma dayali bir din
kurulusunun, kisiyi fikren ve ahlaken gelistirmesi mumkun degildir. Bindortyuz
yillik Seriat uygulamasi sunu kanitlamaktadir ki, kadini kapatmakla, erkekten
kacirmakla hicbir olumlu sonuca varilamamaktadir. Bilakis, kadini orttukce
kisi ilkellesmektedir. (Sena, -1979- 434 ve d) Carsaf ve pece nedir bilmeyen
ve kadini "kem gozlerden" gizlemeyen Bati ulkelerinde erkek sokakta yanindan
gecen yari ciplak kadina satasmaz, cogunlukla basini cevirip bakmaz bile.
Kiskanclik yuzunden suc diye bir sey hemen hemen kalmamistir. Oysaki ahlakiligi
ve toplum duzenini saglama bahanesiyle kadina zindan hayati yasatan Seriat
ulkelerinde erkek, kadinla yan yana bulundugu an ic gudulerine kapilip
kadina saldirmaktan, kiskancligini sondurmek icin olmadik asagiliklara
dogrulmaktan kacinmaz. Kadina karsi saldiri ve saygisiz davranislar ve
kiskanclik yuzunden islenen cinayetler bakimindan Seriat ulkeleriyle yarisabilecek
bir ulke bulmak kolay degildir yeryuzunde.
KADININ "KURTULUSUNUN" CARSAF VE PECE KOLELIGINE SON VERMEKLE SAGLANABILECEGI
Kahire'de evvelce El-Hadid istasyonu meydaninda dikili iken sonradan Universite avlusuna nakledilen bir heykel vardir ki bir eliyle yuzundeki kara peceyi kaldirip atan ve diger eliyle Sfenks'in basina dayanan modern Misir kadinini canlandirir. Misirli heykeltras Mahmud Muhtar'in guzel anlamli bir yapitidir bu. Heykelin tabanina cakili bir plakada: "Misir'in Kurtulusu" satirlari yazilidir. Bu heykel ve bu yazi, Misir'in kalkinmasinin ve gelisen dunyaya ayak uydurmasinin ancak kadini ozgurluge kavusturmakla, serbest kilmakla, pece ve carsaf koleliginden kurtarmakla mumkun olabilecegini anlatmaktadir. Bilindigi gibi Sfenks, Misir'in Islam oncesi donemlerdeki muhtesem uygarligini temsil eder. O donemlerde Misirli kadin, imrenilecek bir ozgurluge ve devlet yonetebilecek ustunluge sahip bulundugundan, soz konusu heykel, Seriat belasindan kurtulmanin ve kadina deger vermenin mutlak bir kosul oldugu anlamina gelmektedir.
Cunku Seriatin zorladigi giysilerden ve daha dogrusu carsaf felaketinden kurtulmak demek, kadin icin bir bakima "kisilige ve ozgurluge" kavusmak demektir. Kendisini taninmaz hale getiren kiliktan ve bu kiligi Tanri emridir diye zorlayan Seriat baskisindan uzaklasmakla hic kuskusuz bagimsizligina ve insanligina kavusmasi demektir.
Kadini kapamakla ve carsafa sarmakla ne sosyal ve ne de ahlaksal gelisme olamayacagini Misirli aydin az cok anlamisa benzer. Nitekim 1950lerde bir Misirli yazar, Halid Muhammed Halid, oldukca cesur sayilacak su satirlari yazmistir: "Gerici yiginlara biz sunu anlatmak isteriz ki kadin ancak haklarini kullanma olanagina sahip bulundugu takdirde deger kazanir ve kendi kendisine sayginlik besler. (Ozgurluge ve bagimsizliga) kavustugu takdirde yok olacagindan endise ettiginiz iffet duygusu, kadinlarinizi boyunduruk altinda tuttugunuz ve haklardan yoksun kildiginiz ve efendilerinin (yani kocalarinin) oyuncagi oldugu fikrine saplandiginiz takdirde zarar gorur. Iffet ve namus duygusunu kadini carsafa tikmakla ve evin dort duvarlari arasina hapsetmekle degil, fakat onun ruhunda nefs duygusunu yaratmakla ve sahsiyetinin haysiyetine saygili olmakla saglayabilirsiniz." (Halid M. Halid (1950), 159. Arapcadan Ingilizceye cevirisi icin bk From Here We Start -1953-, 159)
Fakat belirtelim ki kadini umaci kiliklarindan cikarip sosyal yasamlara sokmanin bir uygarlik sorunu oldugu bilincine Misir ve diger bazi musluman ulkeleri Turkiye ornegiyle erismislerdir. (Katibah -1940- 208-9) Ataturk devrimleri, bu alanda da Islam dunyasina rehberlik etmistir. Ilginc olan sudur ki bu devrimler Turk kadinini, eski Turk geleneklerine yoneltmek amacina dayanir. Bu gelenekler arasinda kadini kapamak ve erkekten kacirmak ve carsafa sarmak gibi ilkellikler yer almamistir. Muhammed'in yerlestirdigi hukumlere ve ornegin kocasi "evde yokken kadinin hic kimseye (velev ki akrabasi olsun) kapi acmamasi gerekir" seklindeki emirlere karsilik Dede Korkut'un dile getirdigi su asil Turk gelenegi bunun en guzel kanitlarindan biridir: "Eve bir konuk gelse ve er adam evde olmasa, ol (karisi) onu yedirir, icirir, agirlar, azizler (ve) gonderir." (Turk Dil Dergisi-1974- sayi 268 s 326) Ibn Batuta'nin "Seyahatname" adli yapitinda tanimladigi Turk kadininin uygar yasami bir baska ornektir ki daha onceki bolumlerde deginilmisti.
Kadini ozgurluge ve esitlige sahip bir varlik seklinde degerlendiren eski Turk gelenegi, Turklerin Islami kabul etmeleriyle giderek zayiflamis olmakla beraber tamamen yok olmus degildir. Turk kadini carsafa sokulmus olma durumlarina karsi icin icin tiksinti beslerken, ozgurlugune, giyim ve kusam uygarligina daima ozlem duymustur. Eski Turk geleneklerine en fazla bagli kalabilen kuruluslarda ve ornegin orduda (ve kentlerden uzak koylerde) bunun boyle oldugu gorulmustur.
Ataturk devrimlerinden cok once, daha Osmanli doneminde Kahire, Beyrut, Bagdat ve Sam, hatta daha kucuk yerlerde gorevli bulunan Turk subay eslerinin uygar yasamlari Arap toplumlarini daima etkilemis, kadin sorunlari konusunda uyandirmaya baslamistir.
Arap yazarlarindan ogrenmekteyiz ki bu subaylarin "beyaz tenli, mavi gozlu eslerinin", sigara tutturerek, kahve icerek ve modern giysilerle son derece zarif ve "efsunkar" tavirlarla olusturduklari "sosyetik" yasamlar Arapin gozunde ruya alemleri yaratirdi. (Arsel, Arap Milliyetciligi ve Turkler, 1977 s 190 ve d.) Yine bir baska Arap yazarinin bildirdigine gore hemen her Arap insaninin gonlunde bir Turk kadini yatardi. (Katibah, 209)
Arap ulkelerinde kadin haklari icin girisilen cabalarin temelinde bu etkilerin yattigi inkar edilemez. Nitekim bir Arap yazar soyle der: "(Turk kadininin bu)etkisi aslinda carsaf ve peceden kurtulmaya dogru en buyuk bir adim olmustur. Musluman kadinin kurtulus savasimi ile ilgili olaylarin tarihcesi anlatilirken, Istanbul'dan, Edirne'den, Izmir'den...(bu Arap ulkelerine) gelen Turk subaylarinin (erkekten kacinmak nedir bilmeyen ve herkesin onunde sigara tutturen ve bacak bacak ustune atip kahve kopurten davranisli) eslerine, ya da kiz kardeslerine ya da diger kadin akrabalarina, Arap dunyasindaki kadin haklari davasinin onculeri olarak serefli bir mevki tanimak gerekir" (Katibah, 210)
Subay esleri kadar ayni uygar yasamlara sahip Turk kadin ogretmenlerin de etkisini unutmamak gerekir. Gerek Cemal Pasa'nin ve gerek Beyrut valisi Azmi Bey'in Beyrut'a getirttikleri kadin ogretmenler, Arap yasamlarina uygarlik havasi saglayan orneklerdendir.
Halide Edip'lerin, ya da Nigar hanimalrin ve benzerlerinin Arap ulkelerine yaptiklari ziyaretler, Arap yoneticileri ve Arap aydinlari uzerinde unutulmaz izler birakmistir. Bir Arap tarihcisi, Muhammed Cemil Beyhum, Turk kadininin yarattigi bu etkiye deginirken ayni zamanda gerici Arap cevrelerin davranislarini da sergiler. Gercek odur ki Turk dusmanligi ile sisirilmis bu cevreler Turk kadininin bu tur yasamlarini Islam'a karsi "kufur" olarak tanimlamislardir. Ornegin Urdun Krali Huseyin 9 Eylul 1919'da yayinladigi bir bildiride, Arap'in Turk yonetimine karsi ayaklanmasinin nedenlerinden birinin bu oldugunu, ve cunku Suriye Valisi Cemal Pasa'nin kadinlar icin kongreler tertip ettirdigini, bu kongrelerde kadinlarin erkeklerle birlikte ayni salonda oturup konustuklarini, bazi kadinlarin bu toplantilar sirasinda erkekler onunde siirler okuyup demecler verdigini ve toplantinin seref mevkiine getirildiklerini; oysa ki butun bunlarin Islam dinine ve Arap geleneklerine ters davranis icerisinde bulundugunu ve bu nedenle Turklere karsi ayaklanmanin dinsel bir gorev oldugunu belirtmistir. (Arsel, Arap Milliyetciligi ve Turkler, 191, not 187)
Ote yandan carsaf ve pece gibi Islami giysilere karsi nefret, Osmanli toplumunun en muhafazakar sanilan varlikli ve mevkii sahibi ailelerin kadinlarina da yayilmisti. Ancak ne var ki koyu taassubun olusturdugu korku icerisinde bu nefret duygularini ortaya vuran gorulmezdi. Bu ortamdan uzaklasip yabanci diyarlara goc edebilenler ve duygularini aciklama serbestisine kavusanlar hakli olarak hicnlarini cikarma firsatini ararlardi. Selma Ekrem adindaki bir genc kizimizin 1930 yilinda Amerika'da yayinladigi bir kitap ilginc orneklerden biridir. Cocukluk doneminin anilariyla dolu bu kitabinda kendisinden birkac yas buyuk ablasina ilk kez carsaf giydirilmesi olayini anlatirken duydugu uzuntu nakledilmeye deger:
"...Ablama giydirilen (kara) carsaf, basini ve kollarini (ve her tarafini)kavrayan bir pelerin ve ayak bileklerine kadar inen bir eteklik seklinde kalin siyah ipek kumastan yapilmis bir seydi. Yuzune de kalin bir pece gecirilmisti... (Onu bu halde gorunce) salonda bulunan kalabalik gozlerimin onunden silindui ve karsimda bambaska bir kiliga burunmus bir abla belirdi. Bana simdi tamamiyla yabanci bu bohcanin kapkara ortuleri, beni (adeta) golge gibi sardi; tipki tum hayatimi pencesi arasina alip dev gibi buyuyen bir golgeydi bu... Hiddet ve dehset icerisinde tas kesildigimi hissettim. Ablami kara bir carsaf icerisinde zindana tikilmis gormek istemezdim... (Diyebilirim ki) carsaf (korkusu) benim yasantima iste boylece, pek zalim bir sekilde girmis oldu ve o andan itibaren (bu olumsuz etkisiyle) cocuklugum boyunca belli edecek sekilde zihnimin icine coreklendi. Bu (tiksinti verici) dusunceyi kafamdan cikarmam mumkun degildi. (Carsafa sokulma dusuncesi) oldurucu bir dusunce olarak o ana kadar tanik oldugum her turlu korkudan cok daha korkunc bir nitelik tasimaktaydi. Milyonlarca kadin bunu, benden once giymisti. Gozlerimin onune, kalin kara carsafa burunmus, yuzlerikapali, hep bu kadinlar gelir oldu. Kara bohcalar seklindeki bu milyonlarin (bilincsiz) teslimiyeti beni nefessiz birakmaya yeterliydi. Ustume buyuk bir firtinanin coktugunu duyar oldum; fakat basimi azimle dolu olarak kaldirip bu firtinaya karsi savasmaya ve beni saran bu golgeyi yirtmaya hazirdim. (Kara bohcalara sarili) milyonlarca insan bana gulebilir; benimle alay edebilir, beni kucuk gorebilir (beni dinsiz bilebilirdi); fakat ben (her ne olursa olsun) bir bohca haline girmeyecektim. Ben yasamim boyunca temiz havayi ve ruzgari yuzumde hissetmek istiyordum. Ruh cokerten bu kara agil beni pencesine alamayacakti. Ne demekti dinsel emirler ya da benim buyuklerimin emir denen sozleri? Gencligimin verdigi pervasizlikla butun bunlara karsi direnecektim." (Selma Ekrem, Unveiled; The Autobiography of a Turkish Girl, New York 1930, 1780180)
Ve iste Turk kadinina bu guzel ozlemi gerceklestirme firsatini Ataturk devrimleri verecektir. Bu devrimleri bazi musluman ulkeler, ornegin Afganistan izlemek isteyecek fakat Seriatcinin melaneti ve tepkisiyle cabuk vazgececektir. (Afganistan krali 1927 yilinda, Ataturk'u takliden pece ve carsafi yasaklamistir. Kraliyet ailesine mensup bazi prensesler, halka ornek olmak icin sokaga carsafsiz ve pecesiz cikmaga baslamislar, fakat din adamlari bu davranisi 'gavurluk' ilan ederek halki isyana cagirmislardir.) Bu devrimleri tek basina surduren Turk toplumu ise, Ataturk'un olumunden az sonra kafasini kaldirmaya calisan yedi basli yilaninin zehiriyle sendelemeye baslayacak ve o eski felaket vadisine dogrulacak ve ilk is olarak kadini carsafa sokma yollarini arayacaktir.
(Kaynak:Ilhan Arsel, Seriat ve Kadin, 9. Baski, Istanbul 1991, s. 255-279)
Aralık 2000'de, islamcılar arasında yeni bir tarışma başladı. İslamiyette kadının çağdığı durumunun sergilenmesinden rahatsız olan bazı Islamcılar, özellikle kadınların Islamiyeti sorgulayarak islamdan kaçmalarını engellemek için, özellikle Islamcıların en önemli istismar konusu olan "örtünme" hakkında diğerlerine ters gelen görüşler öne sürmeye başladılar. Örtünme konusunda diğerlerine aykırı fikirler öne sürenlerden Prof.Dr. Zekeriya Beyaz'ın bu konudaki düşünceleri için burayı tıklayınız.
Konuyla Ilgili Cesitli Linkler:
Seriat Baska Hayatlara Yasam Hakki Tanimaz
Islamiyet Gercekleri Anasayfasina Dönüs
Islamiyet Gercekleri (yedek link)