Dilimizden pek
eksilmeyen, din kitaplanna girmiş, "Eyüp Peygamber'in Sabrı" hikâyesinin
de, Sumerlerden kaynaklandığı ancak bu yüzyılın ikinci yarısından
sonra anlaşılabilmiştir. Bu metnin yazıldığı tabletin bir kısmı
Philadelphia Üniversitesi'nde, diğer kısmı İstanbul Arkeoloji Müzelerinde
bulundu. Bunlar ayrı ayrı okunup birleştirilince 135 satıra ulaşan, şiir tarzında
yazılmış bir hikâye ortaya çıktı. Fakat parçalann birçok yeri kırık
veya bozuk olduğundan metnin tümü tam olarak elde edilemedi.
Hikâyenin ana fıkri;
insanın felaketlere uğradığı zaman, bunu yapan Tanrıya lanetler saçacağı
yerde, onu yücelterek, ona yalvarıp yakararak kalbini yumuşatıp, bu
felaketlerden kurtulabileceğidir. Sumer'de yalvarılan Tanrı, insanın kendi Tanrısıdır.
O, Tanrılar meclisine bu duaları götürerek iyi sonuç alıyor.
Bu şiir, evvela
insanın Tanrısını övmesini, yüceltmesini, ağlayıp sızlamalarla
kalbini yumuşatmasını öğüt vererek başlıyor. Ondan sonra adı verilmeyen
bir adama, akraba ve arkadaşlan tarafından yapılan fena davranışlar anlatılıyor.
Adam başına gelen felaketlerden söz ediyor. Arkadaşlarının da kendi üzüntülerine
katılmasını istiyor. Bundan sonra başına gelen bu hallerin kendi günahları
yüzünden olabileceğini söyleyerek, Tanrısına affetmesi için yalvarıyor. Şiir,
Tanrısının onu affettiğini bildiren bir kısımla son buluyor.
Sumer şiirinden bazı
bölümler: (Tarih Sumer'de Başlar, s.96-98.)
"Ben anlayışlı insandım, şimdi bana kimse değer vermiyor
Doğru sözüm yalana döndü
Hilenin adamı beni güney rüzgân gibi sardı, ona iş yapmaya zorlandım.
Bana saygı duymayan, senin önünde beni utandırdı
Bana durmadan yeni üzüntüler verdin
Eve girdim ruh ağır, sokağa çıktım kalp sıkıntılı.
Cesur, dürüst çobanım bana kızdı, düşmanca baktı.
Düşmanı olmadığım çobanım bana fenalık aradı,
Yoldaşım doğru bir söz söyleyemedi bana,
Arkadaşım dürüst sözümü yalanladı.
Hilenin adamı bana
tuzak kurdu,
Ve sen Tanrım ona
engel olmadın!
Ben bilgin, neden
genç cahiller içine sokuldum?
Ben anlayışlı,
neden bilgisizler arasında sayıldım?
Her yerde yiyecek var, şimdi benim aşım açlık,
Herkese paylar verilirken benim payım üzüntü
oldu.
Tanrım
önünde durmak istiyorum,
İniltili sözlerimi
söylemek istiyorum,
Acılarımı
bildirmek istiyorum.
Tanrım gün
ışıdı,
benim günüm karanlık,
Gözyaşları, ağıt
ve sıkıntı sardı beni.
Gözyaşlanmdan başka bir seçeneğim yokmuş gibi üzüntü kapladı beni.
Kötü kader eline
aldı beni, çalıyor yaşam soluğumu,
Fena hastalıklar
yakıyor bedenimi.
Tanrım, beni var eden babam, yüzünü kaldır,
Ne zamana kadar beni ihmal
edecek, beni korumayacaksın?
Ne kadar zaman beni rehbersiz bırakacaksın?
Bir doğru söz söylüyor
akıllı bilginler,
'Asla günahsız bir çocuk annesinden doğamaz,
Günahsız bir genç, en eski zamandan beri
yoktu."'
Bundan sonra mutlu
sonuç şöyle:
"İnsanın Tanrısı onun acı gözyaşlanna ve ağlamalarına kulak verdi.
Genç adamın yalvarış ve
yakarışları tanrısının kalbini yumuşattı.
Söylediği doğru sözü
Tanrısı kabul etti,
Adamın dua dolu tövbeli
sözünü.
Tanrısı fenalıklardan
elini çekti.
Kanatlarını geren
hastalık cinlerini uzaklaştırdı.
Adamın üzüntüleri
sevince döndü,
Tanrısı
yanına koruucu bir cin koydu,
Ona müşfık bir
melek verdi."
Tevrat'ta bu hikâye, birçok bilge dolu sözle süslenmiş 1040 satırı kapsayan bir şiir halinde anlatılmıştır. (Tevrat, Eyüb.)
Hikâyenin başında
Rab, şeytana, Eyüb'ün iyi bir kul olduğunu söylüyor. Şeytan da, "Eğer
onu fena duruma düşürürsen bak sana nasıl lanet edecektir" diyor. Şeytan,
Eyüb'ün vücudunu tabanından tepesine kadar çıbanlarla dolduruyor. Eyüb
sesini çıkarmıyor. Karısı ona "Bunu veren Allah'a lanet et!"
diyor. Eyüb de "Allah'ın iyiliğini nasıl kabul ediyorsak, kötülüğü
de öyle üstlenmeliyiz" karşılığını veriyor.
Bundan sonra Eyüb
başına gelen felaketleri, dünyaya gelmemesi gerektiğini, Allah'ın bunu
haksız olarak kendisine verdiğini şiir halinde anlatıyor. Arkadaşları ise Tanrının
haksız iş yapmayacağını, kendisinin bunu hak ettiğini söyleyerek Allah'ı
savunuyorlar. Bundan sonra Allah ile Eyüb karşılıklı tartışıyorlar. Her
ikisi de kendi yaptıklan iyi işleri sayıp döküyor. Sonunda Eyüp söylediklerine
pişman olup tövbe ediyor. Allah da onun tövbesini kabul ederek sağlığına
kavuşturuyor ve mal mülkünü de iki kat yapıyor. Böylece Eyüb arkadaşlannın
yanında saygınlığını kazanıyor.(38)
Tevrat'taki şiirden,
Sumer şiirine paralel olan bazı satırlar:
Bap 63:15-16:
"Kardeşlerim
hainlik ettiler, bir vadi gibi,
Akıp giden
vadilerin yatağı."
Bap 7:3:
"Miras olarak
bana sefalet ayları verildi,
Pay olarak da meşakkat
geceleri.''
Bap 7:11:
"Ruhumun sıkıntısı
ile söyleyeyim,
Canımın acılığı
ile şekva edeyim."
Bap 7:11:
"Niçin günahımı
bağışlamaz,
Fesadımı gidermezsin?"
Bap 10:2:
"Allah!
diyeyim, beni mahkum etme!
Niçin benimle çekişiyorsun
bana bildir!"
Bap 13:1:
"Bana günahımı
ve suçumu bildir,
Niçin yüzünü göstermiyorsun?"
Bap 13:23:
"Fesatlarım ve
suçlanm ne kadar? Bana günahımı ve suçumu bildir!"
Bap 16:6:
"Ağlamaktan yüzüm
kızardı."
Bap 19:2:
"Ne zamana
kadar canımı üzecek,
ve beni sözle
ezeceksin?"
Bap 19:13:
`
"Kardeşlerimi
benden uzaklaştırdı
ve tanıdıklarım
bana bütün bütün yabancı oldular."
Bap 19:14:
"Akrabalanm
gelmez oldu,
Yakın dostlarım da
beni unuttu."
Bap 19:19:
"Hep sırdaşlarım
benden ikrah ediyorlar,
Sevdiklerim de yüz
çevirdiler."
Bap 30:1:
"Yaşça benden
küçük olanlar üzerime gülmekte!"
Bap 34:5:
"Hakkım varken
yalancı sayılmaktayım."
Bap 30:26:
"Ben ışık beklerken karanlık geldi,
Ruhum kırıldı, günlerim
karardı."
Bap 34:6:
"Hakkım varken
yalancı sayılmaktayım."
Bap 42:
Şiirin sonu. Eyüb
Allah'a söylüyor:
"Sen her şeyi
yaparsın!
Anlamadığım şeyleri
söyledim,
Benden üstün olanı
bilmediğim, şaşılacak şeyleri
Niyaz ederim, dinle de ben söyleyeyim!
Sana sorayım da
bana anlat!
Senin için kulaktan işitmiştim,
Şimdi ise seni gözlerim
gördü.
Bundan ötürü
kendimi hor görmekteyim,
ve tozda külde tövbe
etmekteyim."
Daha önce de belirtildiği
gibi, Eyüb'ün tövbesi Tanrı tarafından kabul edilerek, daha büyük mutluluğa
erişiyor.
Görüldüğü gibi,
Sumer ve Tevrat metinleri, konu olarak aynı. Tevrat'taki, Sumer,
şiirinden en az bin yıl daha geç yazılmış. Daha derin ve kapsamlı, şiirsel
bir dil ve bilgi dolu sözlerle donatılmış. Sumer şiiri daha yalın.. Fakat
Sumer metninde (tablet) birçok yerin kırık olmasından okunamayan, anlaşılamayan
bir hayli satır var. Her ikisinde de bu felaketlerin kendi günahları yüzünden
ceza olarak verildiği söyleniyor. Yalmz Sumer inancına göre, zaten her çocuk
günahı ile doğuyor. Ötekinde bu belirtilmemiş. Tevrat'ta Eyüb
Allah'ı görüyor.
Kurân'a gelince,
bütün konularda olduğu gibi, bu da çok yüzeysel; ancak dört sure içinde
birkaç ayette bulunuyor. Nisâ Suresi, ayet 163 ve En'âm Suresi, ayet 84'te,
İbrahim'den başlayarak bütün peygamberler arasında Eyüb'e de vahiy edildiği
yazılı.
Enbiyâ Suresi, ayet
83-94:
"Eyüb'e
gelince: O Rabbine 'başıma bu dert geldi, sen merhametlilerin en
merhametlisisin!' diye niyaz etmişti. Bunun üzerine biz, tarafımızdan
bir rahmet ve kulluk edenler için bir hatıra olmak üzere onun duasını kabul
ettik. Kendisinden dert ve sıkıntı olarak ne varsa giderdik ve ona aile
efradını, ayrıca bunlarla birlikte bir mislini daha verdik."
Sâd Suresi, ayet
41-44:
"Kulunuz Eyüb'ü
de an! O Rabbine nida etmiş ve 'doğrusu şeytan bana bir yorgunluk ve azap
verdi' diye seslenmişti. 'Ayağını yere vur! İşte yıkanacak, içilecek soğuk
su!' Bizden bir rahmet ve olgun akıl sahipleri için de bir ibret olmak üzere
ona, hem ailesini hem de onlarla beraber bir mislini bağışladık. Eline bir
sap al da onunla vur, yeminini bozma! Gerçekten biz Eyüb'ü sabırlı
bulmuştuk.. O ne iyi bir kuldu, daima Allah'a yönelirdi."
Konu çok kısa yazılmış
olmasına rağmen şeytanın azap vermesi, sabır, Tanrıya yakarış, duanın
kabul edilmesi, ödüllendirilme, diğer kaynaklarla paralel.
Tevrat araştırıcılarını
yüzlerce yıldan beri meşgul eden ve nedenini bulamadıklan bir konu da,
yine Sumer metinlerinin çözülmesi ile açıklanabildi. O da Tevrat'ta bulunan,
"Süleyman'ın Şarkılar Şarkısı"
Bu yüzyılın ilk
yarısından sonra, özellikle İstanbul Arkeoloji Müzeleri arşivindeki
Sumer edebi metinleri okunup çözülünce, "Süleyman'ın Şarkılar
Şarkısı"ndaki şiirlere benzer şiirler bulundu. Yapılan incelemelerde
bunların, Sumerlilerin yeniyıl bayramlarında, sazlar eşliğinde söylenen
şarkılar ve ilahiler olduğu anlaşıldı.(39)
Sumer ekonomisi tarıma dayalı olduğundan, onlar için tarımla ilgili konuların en önemlisi, ülkelerinde bolluk ve bereketin olması idi. Bunun için onlar, Aşk Tanrıçaları İnanna ile Çoban Tanrısı Dumuzi'yi (bu başlangıçta bir kral idi, sonradan Tanrı yapılmış nasılsa) evlendirirlerse, onların verimlilik gücünü ve ölümsüzlüklerini paylaşacaklarına ve bu yolla ülkelerinde bolluk ve bereketi sağlayacaklanna inanmışlardı. Bu inanca uyarak Sumer şair ve ozanları onlarla ilgili uzun bir efsane yaratmışlar ve bunu yazıya geçirerek zamanımıza kadar ulaştırmışlardır. Bu hikâyeyi kısaca özetleyelim:
Aşk Tanrıçası İnanna
ile Dumuzi birçok zorluktan sonra evleniyorlar. Bu evlilikten sonra Tanrıça
yeraltı dünyasına gidiyor. Fakat orası "gidip de dönülmeyen ülke".
Kurala göre, Tanrıça olmasına rağmen, yeryüzüne bırakılmıyor.
Bilgelik Tanrısı Enki'nin yardımı ile Tanrıça, kendi yerine birini göndermek
üzere, yeraltı yaratıkları ile dışarı çıkıyor. Tanrıça her gittiği
yerde Tanrı ve Tanrıçaların, kendisinin yokluğundan çuvallar giyerek,
yerlerde sürünerek yas tuttuklannı görüyor ve hiçbirini göndermeye kıyamıyor.
Fakat kocasının bulunduğu şehre gelip, onu, karısının yokluğuna aldırmayarak
keyifle tahtında oturduğunu görünce, büyük bir kızgınlıkla "alın
bunu" diyerek cinlere veriyor. Daha sonra yaptığına pişman olan, fakat
kocasının cezasız kalmasını da istemeyen Tanrıçanın yardımıyla,
Dumuzi in kız kardeşi Rüya Tanrıçası Geştinannan'ın, kardeşi yerine yarım
yıl yeraltında kalması, Tanrılar meclisinde kabul ediliyor.
Böylece Dumuzi kış
aylarında yarım yıl yeraltında kaldıktan sonra bahar zamanı dışarı çıkıp
tekrar karısı ile birleşiyorlar.
Bu birleşmeyi zamanın
kralı ile bir başrahibe evlenerek kutluyorlar. Bunun için büyük törenler
yapılıyor. Artık yeni bir yıl başlamıştır; ortalık uyanıyor, ağaçlar
yeşilleniyor, hayvanlar çoğalıyor.
İşte bu törenlerde
okunmak üzere kralın ve rahibenin veya Tanrının ve Tanrıçanın ağzından
birbirlerine karşılıklı söylemeleri için aşk dolu, sevgi dolu, açık saçık
şiirler yazılmış ve bunlar bestelenerek şarkı haline getirilmiştir.
Sumer bereket kültünü
oluşturan bu törenler, bugün "Kutsal Evlenme Törenleri" olarak
nitelendirilmiştir.
Bu bereket kültünün
İsa'nın zamanına kadar, hatta daha geç zamanlara kadar sürdüğü anlaşılıyor.
İşte bu yüzden Tevrat'tan birçok dinle ilgili olmayan konu çıkarıldığı
halde, bu şiirler bırakımış olmalı. Bu törenlerin Süleyman zamanında
büyük bir ihtişamla devam ettiği, şiirlerin ona ait olarak gösterilmesi
ile kanıtlanabilir.
Sumer ve Tevrat şiirlerinden
bazı bölümleri karşılaştıralım: İstanbul Arkeoloji Müzesi arşivinde
bulunan ve bir rahibe tarafından
"Güvey
kalbimin sevgilisi,
Senin neşen hoştur,
bal tatlısı!
Arslan! Kalbimin
sevgilisi,
Senin neşen hoştur,
bal tatlısı!
Beni büyüledin,
karşında titreyerek durayım!
Güvey! Senin tarafından
yatak odasına götürüleyim!
Beni büyüledin,
karşında titreyerek durayım,
Arslan! Senin tarafından
yatak odasına götürüleyim.
Güvey seni okşayayım!
Yatak odasında bal
dolu,
Senin güzelliğinle
neşelenelim,
Arslan! Seni okşayayım!"
Tevrat: Neşideler
Neşidesi, bap 1:2-4:
"Beni kendi ağzının
öpüşleriyle öpsün:
Çünkü okşamaların
şaraptan daha iyidir.
Kokuca ıtırın ne
güzel;
Senin adın kabından
dökülen ıtır gibidir,
Bundan ötürü seni
kızlar seviyor.
Beni kendine çek,
biz senin ardınca koşarız,
Kral beni iç odalarına
götürdü
Seninle biz ferahlanıp
seviniriz,
Senin okşamalarını
şaraptan ziyade anarız,
Seni sevmekte onların
hakkı var."
Bap 4:9-11:
"Kaptın gönlümü,
kız kardeşim, yavuklum!
Gözlerinin bir bakışı ile,
Gerdanının tek
zinciri ile gönlümü kaptın.
Okşamaların ne güzel,
kız kardeşim, yavuklum!
Şaraptan ne kadar
hoştur okşamaların,
Itırın güzel
kokusu da her çeşit baharattan! .
Ey yavuklum! Bal
damlatır dudakların."
(Sumer'de Tanrı Dumuzi, İnanna'ya "kız kardeşim" der.)
Bap 3:11:
"Ey
Sion kızları!
Çıkın, Kral Süleyman'ı taç ile görün,
O taç ki, onun düğünü gününde ve yüreğinin sevinci gününde,
Anası onun başına
giydirmişti."
Bu satırlar, kutsal
evlenme törenlerinin Kral Süleyman zamanında devam ettiğini kanıtlıyor. Tevrat'a
göre Süleyman'ın her dinden 700 karısı varmış ve onların dinlerini de
Süleyman sürdürürmüş.
Bap 2:10-12:
"Sevgilim cevap
verdi ve bana dedi: Sevgilim, güzelim, kalk da gel.
Çünkü, işte, kış
geçti:
Yağmurlar geçip gitti;
Yerde çiçekler göıünüyor;
Terennüm vakti
geldi."
Bu satırlar da
kutsal evlenme töreninin baharda yapıldığını anlatmaktadır.
Bap 6:10:
"Bakışı
seher gibi,
Ay gibi güzel,
Güneş gibi temiz,
Sancak açmış ordu
gibi korkunç,
Bu kadın kim?"
Bu satırlar da Tanrıça
İnanna'nın niteliklerine uymaktadır.
Bap 2: 5-6:
"Kuru üzümle bana kuvvet verin, elma ile beni canlandırın,
Çünkü aşk hastasıyım ben.
Sol eli başımın
altında olsun,
Sağı da beni
kucaklasın."
Sumerce'de buna paralel olan satırlar:
"Sevgilim,
kalbinin adamı,
Sağ elini vulvama
koydun,
Sol elin başımı
okşadı,
Ağzını ağzıma
dayadın,
Dudaklarımı başına
bastırdın."
Göıüldüğü
gibi, birkaç Sumer şiirinde bile paralellikler bulunuyor. Kuşkusuz bunlar
gibi pek çok şiir vardı Sumer'de. Fakat bunlann büyük kısmı hâlâ
toprak altında olmalı. Belki bazı müzeler ve koleksiyonlarda da henüz
okunmayanlar vardır.
Sumer Aşk Tanrıçası
İnanna; Akadlarda İştar, İsrail'de Astarta, Yunanlılarda Afrodit, Romalılarda
Venüs adı altında saygı görmüş ve varlığını sürdürmüştür.
Bugün de İsa'nın annesi Meryem'e, İnanna'ya ait nitelikler yakıştırılıyor. O da İnanna gibi, göğün hâkimesi, sosyal adaletin savunucusu, fakirlerin, ezilenlerin koruyucusu sayılıyor. Bazı çevrelerde Tanrıça seviyesine getirildiğinden, oğlundan daha çok ona tapıldığından; annelerin, savaşanlann, üzüntü çeken ailelerin yardım için ona dua ettiklerinden söz ediliyor. (The Search of Mary, Richard N. Ostling, Handmaid or Feminist, The Time, Aralık 1991, s.52-56.)
İsa'nın durumu da
Dumuzi ye benziyor. Damuzi'nin dövülerek, eziyet edilerek yeraltına götürülüşü,
tekrar yeryüzüne çıkışı, İsa'ya yapılanlar ve her yıl yeryüzüne çıktığı
düşüncesi, Dumuzi'nin serüvenini andırıyor.
Safevilerde Ali'nin
dünyaya yeniden geleceği inancı da Dumuzi efsanesinden kaynaklanıyor
demektir.
Dumuzi, takvimimizde
Temmuz adı olarak sürüyor. Musevilerde de Tammuz şeklinde. Bu ayın 17'sinde
İsrail kadınlannın oruç tutarak mabet kapısına gidip ağlamaları,
Dumuzi'nin yeraltına götürülüşü dramını canlandınyor.
Ülkemizde Mayıs ayı başında bahçelerde, hatta mezarliklarda (Tahtakuşlar köyünde) kutlanan Hıdırellez şenlikleri, bu kutsal evlenme törenlerinin bir devamı gibi görünüyor. Çünkü şenlik, Hızır ile İlyas Peygamber'in bir araya gelmesi nedeniyle yapılıyor. Aynca bu günlerin gecesinde yapılan bir niyetin olacağı, iki yıldızın birleştiğinin görülmesine bağlıymış. Bunun için niyet yapanlar sabaha kadar bu olayı beklerlerniş (Yaşar Kemal'in Ağrı Dağı Efsanesi'nden).
Bu kutsal evlenme törenlerinin izleri, bir Çağatay şairi tarafından Hicri 950'de mesnevi şeklinde yeniden kaleme alınmış olan Bediül- cemal ve Seyfelmuluk hikâyesinde bulunmuştur. (Bkz. Gönül Tekin, Seyfelmuluk ve Bediülcemal Hikâyesinde Eski Yakın Doğu Kültüründen Kalma Unsurlar Hakkında, Journal of Turkish Studies, Türk Bilgisi Araştırmaları, Massachusetts, 1985, s.277-300.)
Bütün bunlardan
anlaşılacağına göre Sumerlilerin kurduklan din ve yarattıkları zengin
edebiyat Ortadoğu milletlerine büyük etki yapmış, hatta dinlerinin temelini
oluşturmuştur.
Yalnız, bu etki,
Sumerlilerden İsraillilere doğrudan doğruya olmamıştır. Çünkü İsrail'in
tarih sahnesinde görülmeye başlamasından en az bin yıl önce Sumerliler
varlıklarını yitirmişti.
Öyle ise bu kültür
onlara nasıl ulaşmıştı? Bu ulaşmanın çeşitli yollarla olduğu bugün
kanıtlanabiliyor.
Sumer devletinin, güçlü
olduğu çağlarda, sınırları doğuda Hindistan'a (Dilmun?), batıda Akdeniz'e
(Ebla, Martu) hatta Kıbrıs'a, kuzeyde Orta Asya'nın batısına (Aratta,
Hurrum), güneyde Mısır ve Habeşistan'a (Magan, Meluhha) kadar genişlemişti.
Oralara giden asker ve tüccarlar, oralardan ticaret amacı ile gelen insanlar
Sümer kültürü ile bir bağlantı kurmuşlardı.
İÖ 2400 yıllannda
lsrailliler gibi Sami bir ırktan olan Sargon, Sumer'i ele geçirerek
bir Akad Krallığı kurmuştu. Onun ve ondan sonra gelen sülalesi zamanında,
Samiler Mezopotamyadan Ortadoğuya kadar yayılmaya başlamış ve Akad dili
de konuşulan dil haline gelmişti.
Bir müddet sonra
Sumerliler yeniden canlanarak bir Sumer devleti kurdular. O da oldukça kısa
bir süre sonra parçalandı. Yine Sami bir halk olan Amoritler, Babil Krallığı
adı altında bütün Sumer ülkesine egemen oldular. Bu geçiş devrinde
Sumer okulları ve akademilerinde Sumer dili ve yazısı en yüksek düzeye çıkanldı.
Buralarda, Sumerlilerin yarattıklan dinsel ve edebi yapıtları birçok kopya
halinde yazılarak, diğer şehirlerdeki eğitim kurumlarına, kütüphanelere gönderildi.
Ülkede gittikçe çoğalan Samiler, Sumerce'yi öğrenmek, Sumerliler de
Akadca'yı öğrenmek zorunda kaldıklarından, okullarda her iki dilde eğitim
yapıldı. Babil devleti kurulduktan sonra, Sumerce halk dili olmaktan çıktı.
Fakat Sumerlilerin eğitim tarzı, dinleri, efsaneleri ve edebi yapıtlan
Babil okullannda öğretilmeye devam edildi. Sümerce, ortaçağdaki Latince,
eskiçağdaki Yunanca gibi dinsel bir dil olarak hemen hemen İsa'nın doğumuna
kadar sürdü.
Babilliler Sumer
Tanrılarını, adlarını değiştirerek kendilerine Tanrı yapmışlar; bu Tanrılara ait
mabetler, dinsel törenler korunmuş, ilahiler, dualar Sumerce okunmuştur.
İÖ 1500 yıllarında
Akadca ve çiviyazısı Ortadoğu'da uluslararası bir dil ve yazı haline geldi
ve o ülkelerde, en azından yazarların bu dili öğrenme zorunluluğu ortaya
çıktı. Bu yüzden Sumer okulları ve programlan oralarda uygulandı. Böylece
Babillilerin Sümerlilerden aldıklan kültür, dilleri ve yazısı
yoluyla o ülkelere yayıldı.
Yahudilerin, Hıristiyan
ve Müslümanlann atası olarak kabul edilen İbrahim Peygamber ve ailesi, Tevrat'a
göre, Mezopotamya'da Kaldealı
En son olarak Babil
Krali Nabukadnezzar'ın (604-562) Filistin'i ele geçirip bütün Yahudi
bilginlerini Babil'e sürgün götürmesi, bu bilginlere Babil kütüphanelerini
inceleme olanağı verdi.
Görüldüğü
gibi, Sumer dini ve edebiyatı İsraillilere çeşitli çağlar ve yollardan
ulaşmıştır. 12. yüzyılda yaşayan Yahudi otoritesi Eben Ezra ve 16. yüzyılda
yaşayan Yahudi fılozofu Spinoza, Tevrat'ın, özellikle Musa tarafindan
yazıldığına inanılan ilk beş kitabın, Musa tarafından yazılmadığını,
ancak Babil tutsaklığından sonra yazılmış olduğunu söylemişlerdir
(Robert Cooper, Thirteen Lectures on Bible, s.107). (Yahudilere Babil tutsaklığının yaptığı etkiler hakkında daha geniş bilgi için, bkz. Max
I. Dimont, Jews, God and History, New York, 1962, s.69-72.)
Bu çalışmamızla,
din kitaplarına Sumerlilerden geldiğini açıklamaya çalıştığımız konular
hakkındaki bilgilerimizi, yine onlann icat ettiği yazıya ve yazı malzemesi
olarak kullandıklan kile borçluyuz. Onlar bozulan veya eriyen bir nesne üzerine
yazmış olsalardı, bunların hepsi çözülemeyen bir sır olarak kalacaktı.
(M.Kemaloglu'nun notu: Muhammed, Islam dininin temellerini, Yahudilerden almıştır. Muhammed'den 3400 yıl önce yaşamış olan Sumer'lerin günümüze kadar gelen yazılı eserleri var iken, Allah'ın-varsa eğer- gönderdiği iddia edilen Kura'n'ın orijinalinin (yazıya ilk geçirilmiş halinin) bulunmaması garip görünmüyor mu? Allah-varsa eğer- Sumer'ler kadar akıllı mı değil, yoksa Kur'an'ı Muhammed ve arkadaşları mı hazırladı? Bu durumda da, Kur'an'ın yazılı ilk geçirildiği orijinal hali yok? Spekülasyona açık olsun diye mi? Kur'an bu durumda değişmemiş olarak kalabilir mi?)
Kaynakça:
(38). Robert Cooper, aynı
eser, s.110'da, bu hikâyenin Yahudi kompozisyonu olamayacağı yazılı.
"Bu Tevrat'ta bulunan kitaplardan hiçbiriyle ilgili değil. 'It
stand alone in its glory' (O, kendi ihtişamı içinde başlı başına
duruyor). Birçok Yahudi bilginleri bu kanıda. Bu muhakkak ki, başka bir dilden
Yahudiceye çevrilmiştir. Dâhice yazılmış bir kompozisyon ve onda anlatılan
drama Yahudilere ait olamaz" deniyor. "Kutsal hayalet tarafından
yazılmış" diyenler de varmış.
(39).
Tarih Sumer'de Başlar, s.252-260.
(40). Samuel Noah
Kramer, The Sacred Marriage Rite, Aspects of Faith, Myth, and Ritual in
Ancient Sumer, Indiana, 1969.
Matta İncili,
22:1-14'te aı:analatılan "Gök krallığımn düğünü" Sumer'in
"Kutsal evlenme törenini" yansıtıyor gibi. Tevrat, Hezekiel
bap 14'te anlatılan fahişe, Sumer'in Aşk Tanrıçası İnanna gibi ve
onun kültünün kaldınlması çabaları ile ilgili görünüyor.
(41).
Tevrat, G
Tekvin bap 14'te, İbrahim'in dövüşçü, tüccar prens olduğu yazılıyor.
Evin de bulunan 308 uşak ve askerini, kardeşi oğlu Lut'u kurtarmak için
çeşitli krallarla savaştırmış. Cyrus Gordon'a göre (The Common
Background of Greek and Hebrew Civilizations, s.26.) bu tür topluluklar,
askeri olduğu kadar tüccar da oluyorlar ve bulunduklan ülkenin sınırlarını
koruyorlarmış.
(Kaynak: Bu makale, Muazzez İlmiye Çığ'ın Kuran İncil Ve Tevrat'ın Sumer'deki Kökeni adlı kitabından alınmıştır.)
İslamiyet Gerçekleri (yedek link)