Sümerler, Sümer Dini ve Islamiyette Kadınların Türban / Başörtüsü Kullanmasının Kökeni

(Muazzez İlmiye Çığ ile yapılan röportaj'dan ) Vatan Gazetesi - 16-10-2006

-Siz Sümerleri çok seviyorsunuz?
Ee tabii, yıllardır onları çalıştım.

-Sadece çalışmaktan değil, sanki siz Sümerleri gelmiş geçmiş en uygar halk olarak görüyorsunuz? 
Evet, evet, öyle! Çünkü Sümerler bugünkü kültürün temelini kuran bir millet. Evveli yok. Çivi yazısını bulmuşlar ve yaptıkları her şeyi yazmışlar. Mimariyi onlar başlatmış. Kubbe, kemer ve kanallar yapmışlar. Bunlar, fevkalade hesap isteyen şeyler. Matematikte 6'lı sistemi koymuşlar. Bugün hâlâ kullandığımız saat, daire, üçgen hesaplamaları Sümerler'in 6'lı sistemiyle yapılıyor. MÖ 590'larda yaşayan Pisagor'un formülünü biz Sümer tabletlerinde bulduk, Yunanlılar onlardan almış. Astronomi çok önemli. Beş gezegeni tespit etmişler. Keplere kadar altıncıyı bulan çıkmamış. Burçların adlarında hâlâ onların tercümesini kullanıyoruz. Geniş edebiyat anlayışları var. Gılgamış Destanları ve mitolojileri var.

- Yunan mitolojisinin aslında Sümerlerden alıntı olduğu söylenir?
Hem de nasıl. Aynı zamanda Sümer mitolojisiyle Türk mitolojisinde de büyük benzerlikler vardır.


Tam olarak bilmiyoruz, ama Türkler - Tarihte Türkler mi daha eski, Sümerler mi?daha eski görünüyor. Genel kanı Sümerler'in de Orta Asya'dan gelmiş olduğu yönünde. Bizim meslektaşların arasında yüzde 90 böyle biliniyor.

- Peki bugünkü Sümerler sizce kim?
Bilmiyoruz, Asya'dan Anadolu'ya devamlı bir göç olduğu için kimin ne olduğu belli değil. Şu anki haritaya göre Irak'ın güneyi ve Bağdat'ta yaşamışlar. Oradan Anadolu'ya geldiklerine dair elimizde belge yok, ama bana göre soyumuzda Sümerlilik de olabilir. Çünkü Sümer diliyle Türkçe arasında o kadar benzerlik var ki... Mesela Sümerce alım-Türkçe alımlı, bab-baba, dim-dimdik, es-esmek, gim-kim, güles-güleç, ib-ip, ir-er, kıya-kıyı, ulu-ulu, kusu-koşmak gibi...

- Sümerliler neye inanıyorlarmış?
Dört büyük yaratıcı tanrıları var: Yer, gök, hava ve su tanrıları. Bunların dışında bir de idareci tanrıları var. Ama tanrıçalara da büyük önem veriyorlar. Mesela sosyal-adaleti koruyan bir tanrıça, sanatı koruyan bir tanrıça, bereket ve aşkı koruyan bir tanrıça. Aynı tanrıçaya savaş tanrıçalığı da verilmiş. Aşk ve savaşı birleştiriyorlar.

- Kadın-erkek ilişkisi nasılmış?
Sümerler'de tek eşlilik var. Eğer kadın kendi görevini yapamayacak kadar yaşlanır veya hastalanırsa, ancak o zaman kadının izniyle kocası bir başka kadınla evlenebiliyor. Bu konuda çok güzel bir metin elime geçti. Bir kadın kocasına ikinci bir kadını alırken şöyle bir mukavele yazmış: "Ben bu kadını kocama karı, kendime kardeş olarak alıyorum. Şayet benim koca beni boşamaya kalkarsa kardeşimi de alır giderim." Bu mukavelenin altına da şahitlere imza attırıyor.

- Resmi nikâh mı yapıyorlarmış?
Yapıyorlar tabii. O kadar tanrıları olmalarına rağmen günlük işlerini hiç tanrılarla yürütmemişler. Son derece laik devlet. Nikâhı bir yetkilinin önünde yapıyorlar. Mukavelesi olmayan evlilik, evlilik sayılmıyor. Bizde Cumhuriyete kadar yoktu böyle bir şey.

- Aşk ne kadar önemli?
Çok önem veriyorlar ki aşk tanrıçaları var. Dünyanın bilinen ilk aşk şiirini onlar yazmış. Sümerli kadın, aşık olup kocasını seçebiliyor.

- O zaman şimdi dava konusu da olan şu malum örtünme bölümüne gelelim: Sümerlerde kimler, neden örtünüyormuş?
Her tanrının bir evi var, onlara mabet diyorlar. Bu evlerde tanrılar için çeşitli şeyler yapılıyor. Neler yapılacağını tanrılar insanlara söylemiyor, insanlar kendileri tanrıları için ne yapmaları gerektiğini anlayıp, yapıyor.

- Yani "vicdan evi" gibi bir şey mi?
Evet, vicdanlarıyla baş başa kaldıkları yer oluyor. Bugünkü kilise, cami ve havralardaki ibadet şekilerinden daha özgürler. Tanrıları hoş tutabilmek için orada danslar yapıyorlar, şarkılar söylüyorlar. İşte bu mabetlerde rahibeler var. Bu rahibelerin bazıları da genel kadınlık yapıyor.

- "Genel kadın" tam olarak ne demek?
Görevi seks yapmak olan kadınlara deniyor. Onlar fahişe değil, bunu para karşılığı yapmıyorlar. Mabetlerde aşk odaları var ve anladığım kadarıyla o odalarda gençlere cinselliği öğretiyorlar. Bunu nereden çıkartıyorum; çünkü Gılgamış Destanı'nda da ormanda, hayvanlarla büyümüş olan adamı insanlaştırmak için bir mabetten rahibe getiriliyor ve ona cinselliği, yemeyi, konuşmayı rahibe öğretiyor. O genel kadın dediğimiz rahibeler Sümerler'de her şeyi öğreten bir varlık olarak görülüyor. Bunu yaparken kendilerini tamamen tanrıya vakfetmiş sayıyorlar. Çünkü Sümerler'de aslında bekaret var. Bekarete önem verilmesine rağmen genel kadınların mabetlerde ilişkiye girebilmesi, bu hizmete verilen kutsal değeri gösteriyor.

- Bekarete önem verildiğini nasıl biliyorsunuz?
Tabletlere göre evlenmeden önce bakire olmadığını söylemeyen kadın boşanırken yarı tazminat alabiliyor.

- Peki bu genel kadınlar başörtüsünü niye takıyorlar?
Onları diğer rahibelerden ayırmak için böyle başörtüsü kuralı konmuş. Sokaktaki fahişeler de başörtüsü takamıyor. Bu sadece mabetlerdeki görevli kadınlara özel bir durum. Tarihteki ilk başörtüsü böyle çıkmış oluyor.

- Sonradan bu iş nasıl tersine dönüyor?
Sümerler'den uzun yılar sonra, M.Ö. 16'ncı yüzyılda, Asurlular birden bire kanun çıkarıyorlar. Diyorlar ki, bundan sonra evli ve dul kadınların da hepsi başını örtecek. Aslında burada, evli ve dul kadınların yasal bir şekilde cinsel ilişkiye girdiklerini düşünerek genel kadınlar gibi örtünmelerini ve kendilerini belli etmelerini istiyorlar.

- Asurlar'da başörtüsü takan kadın, cinsel ilişkiye girmiş, bekareti olmayan kadın anlamına geliyor?
Evet aynen öyle. Ama bunu bazı dinciler yanlış anlayıp "Tarihte ilk başörtüsünü fahişeler taktı" diyorum sanıyor. Oysa ne Sümerler'deki rahibeler fahişe, ne de Asurlar'daki evli ve dul kadınlar.

- Yani örtünme, İslamiyet'ten binlerce yıl önce, kadının toplumdaki statüsünü belirlemek için bulunmuş bir çare?
Benim anlatmak istediğim de bu! Bunu da ben söylemiyorum, tarih söylüyor. Kendimden bir şey eklemiyorum, yorum yapmıyorum, bilimsel tarihi anlatıyorum.

- O zaman Asurlular'dan İslamiyet'in doğduğu döneme gelelim. Orada başörtüsü karşımıza nasıl çıkıyor?
Kızım, ben İslam uzmanı değilim, ama tarih yönünden baktığımızda orada da şöyle oluyor: Hz. Muhammed peygamber olduktan sonra ailesindeki kadınlarla birlikte Mekke'de oturuyor. İnsanlar hangisi Hz. Muhammed'in karısı, hangisi kızı, hangisi cariyesi biliyorlarmış. O yüzden de orada bu kadınlara sataşma katiyen yokmuş. Ama Medine'ye hicret ettikten sonra durum değişiyor. Çünkü Medine çok kalabalık; Hıristiyan'ı, Yahudi'si her milletten insan var. İnsanlar Peygamber'in ailesini tanımıyorlar. İşte bu dönemde Peygamber'e bir vahiy geliyor. Bir ayete göre "Peygamber karıları, peygamber kızları ve mümin kadınlar sokağa çıkarken tanınmayacak şekilde örtünsünler" deniyor. Oysa bir başka yorumda da deniyor ki, "tanınacak şekilde" örtünecekler.

- Bu anlattığınız mantığa göre "tanınmaları" daha doğru değil mi ?
Evet, o daha doğru. Bence "mümin kadınlar" lafı da sonradan eklenmiş bir laf. Çünkü biliyorsunuz, Kuran Peygamber zamanında oluşturulmadı. Ebu Bekir döneminde tanıklardan alınan ayetlerin birleştirilmesiyle yazıldı. 

.....
Kimdir?
Muazzez İlmiye Çığ, Birinci Dünya Savaşı sırasında doğdu (1914-Bursa), Kurtuluş Savaşı yıllarında ilkokulu okudu, İkinci Dünya Savaşı başladığında Ankara Dil-Tarih'ten mezun oldu. Aynı yıl okul arkadaşı Kemal Çığ'la evlendi. 33 yıl İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde çalıştı. Depolardan bulup çıkardığı yaklaşık 3 bin Sümer tabletinin anlamını tarih ve arkeoloji dünyasına kazandırdı. 1972'de emekli olduktan sonra 8 kitabına 5 kitap daha ekledi. Heidelberg Üniversitesi, Roma ve Londra sergilerinde çalışmalar yaptı. İngilizce ve Almanca biliyor. Pek çok ödülü olan Çığ'ın iki kızı var. 

Kaynak: http://www2.vatanim.com.tr/root.vatan?exec=yazardetay&Newsid=90263&Categoryid=4&wid=117

Islamiyet Gerçekleri | Islamiyet Ve Kadın | Islam Toplumlarında Kadın | Türban ve Hukuk

Free Web Hosting