Muhammed'in Mucize(!)leri-Hadislerdeki Akildisi Ve Bilimdisiliklar
Islam dininin iki yazili esasi vardir: 1) Kuran, 2)Hadisler..Hadisler içinde "sahih" denilen, yani, anlatanlarin yalan söylemedigine inanilan birkaç hadis kitabi vardir..Muhammed öldükten sonra, onunla beraber bulunanlarin anlattiklari $eylerdir, hadisler.. Islam dininin ne derece mantikli bir din oldugunu degerlendirmek isteyenlere, bu hadislerden örnekler aktaracagim.. 2000 yılını geride bıraktığımız bu çağda, ben bu uydurmalara inanmiyorum..Ama, "iyi" müslümanlarin "inanmasi" lazim. Ben, "inançsiz" oldugum için "inanmiyorum". Çünkü, bunlara inanmak elimden gelmiyor..Bakalim, sizlerin degerlendirmesi nasil olacak? Muhammed'in Doktorluğu ile ilgili hadisler ve biilgiler için buraya tıklayınız. Ağlayan Kütük .. "Olay", Muhammed'in 11 "sahabi"si (arkadaşı) tarafından "nakl" edilmiştir. (Bkz. Süleyman Nedvi, Ibid, c.4, s.1653, dipnot1) Bunlar arasında, Abdullah Ibn Abbas, Abdullah Ibn Ömer, Cabir Ibn Abdullah, Ebu Saidi'l-Hudri, Enes Ibn Malik, Übeyy Ibn Kab gibi ünlüler ve Peygamber'in karılarından Aişe de var. Böylesine bir saçmalıkta bile "sahabi"ler birleşebiliyorişte. Peygamber'in, "birer yıldız gibidirler, hangisine uyarsanız, doğru yolu bulursunuz!" diye övdüğü "sahabiler".. Söz konusu olay, yani bir "mucize" olarak "hurma kütüğünün Peygamber için ağladığı", "en sağlam" kabul edilen "hadis kitapları"nda da yer almakta, "tefsir kitapları"nda da..(Bkz.Tecrid, hadis no 126). "Olay"ı alıp yazanlar arasında Buhari de var. (Bkz. Kamil Miras,Sahih-I Buhari Muhtasarı Tecrid-I Sarih Tercemesi, Ankara 1966, (2.basım), c.3,s.76,77, 1 no.lu dipnot.)Dahası bu olayı içeren hadis, sağlamlık yönünden hadisçilerce en yüksek derece sayılan "mütevatir" derecesindedir. "Mütevatir hdis"tir, ya da bu mertebede görülmüştür.(Bkz.Kamil Miras,Ibid, c.3,s.79,4 no.lu not. Ayrıca; Bkz.Nedvi,Ibid,c.4,s.1652,1653) "Olay" nasıl olmuş? "Mescid'de mimber yoktu. Peygamber hutbe okurken, bir hurma kütüğüne dayanırdı. Sonra mimber yapıldı ve Peygamber mimibere çıkmıştı hutbe okumak için. Artık hurma kütüğüne dayanmıyordu. Tam o sırada bir "ağlama" sesi duyuldu. Kimine göre bir çocuk ağlamasına, kimilerine göreyse gebe, ya da yavrusunu arayan bir deve sesine benziyordu. Ama kesin olan şuydu: Bir 'feryat', 'acı bir çığlık' ya da 'acılı ağlama' türündendi. Kütükten peygamber ayrıldığı için olmuştu bu. Sarsılarak ağlayan kütüktü. Peygamberin daha önce dayanarak hutbe okuduğu hurma kütüğüydü. Dayanamıyordu ayrılığa. Ağlaması, inlemesi bundandı. Peygember hemen mimberden indi, elini kütüğe koydu. Ya da kucakladı onu. Kütük sesini yavaşlattı. Tıpkı susturulan bir çocuk gibiydi artık. Yavaş yavaş ağlayarak inledi. Ve sustu sonra. Bunun üzerine Peygamber konuşup şunları söyledi.:'Kütük, yanında işitmeye alışık olduğu zikrullah için (artık yanında hutbe okunmadığı için) ağladı."(Bkz. Sahih-I Müslim,yay.Muhammed Abdulbaki,1972,Beyrut,c.4,s.2306,2307.Ay rıca Bkz.Süleyman Nedvi, Ibid,c.4,s.1656,1657.) "Mütevatir" derecesine ulaştığı bildirilen "hadis"in ve Peygamber'in arkadaşlarının anlattıkları böyle işte. Muhammed'in Parmaklarından Su akıyor
Peygamberin ünlü arkadşlarından Enes anlatıyor: "Peygamber, arkadaşlarıyla birlikte Zevra'da bulunuyordu. Kendisine bir kap getirildi. Elini daldırdı kaba. Ve parmakları arasından sular fışkırmaya başladı. Topluluktaki herkes abdest aldı." Katade, Enes'e "Orada kaç kişi vardı?" diye sormuştu da Enes, "300 kişi kadar vardık!" karşılığını vermişti."(1) Peygamber'in arkadaşlarından Cabir anlatıyor: "Hudeybiye günü halk susamıştı. Peygamberin önündeyse bir su kovası bulunuyordu. O, onunla abdest aldı. Halk, akın etmişti bu suya. Peygamber 'Ne istiyorsunuz?' diye sordu. Yanına üşüşenler de, 'Suyumuz yok. Ne abdest alacağımız, ne de içeceğimiz su var' dediler. 'Yalnızca senin yanındakinden başka!' diye eklediler. Peygamber, alini su kovasına soktu. Ve birden, sular parmaklarından akmaya başladı. Tıpkı, çeşmeler gibi. Akan sulardan içtik, abdest aldık." Cabir'e, 'O sırada kaç kişi vardınız?' diye soruldu. Cabir'in karşılığı şu oldu:"Yüzbin kişi bile olsaydık, akan su yeterdi bize. Ama, biz orada binbeşyüz kişiydik" Bu iki hadis de, hem Buhari'nin hem de Müslim'in "E's-Sahih"lerinde vardır. Başka hadis kitaplarında da.. (1): Bkz. Buhari,Babu Alamati-Nübevve; Bkz. Tecrid:1466; Bkz.Nedvi,Ibid,c.4,s.1698; Bkz.Kadi Iyaz, Ibid,s.230. Yürüyen Ağaçlar Muhammed'in arkadaşlarından Abdullah Oğlu Cabir anlatıyor: "Peygamberle birlikte yürüyorduk. Geniş bir dereye indik. Peygamber ayakyolu (tuvalet ihtiyacı) için biraz gitti. Bir su kabıyla izledim onu. Peygamber bakındı, arkasına geçebileceği bir şey, ya da elverişli bir yer göremedi. O sırada, derenin kıyısındaki iki ağaç gözüne ilişti. Hemen ağaçlardan birinin yanına gitti. O ağacın dallarından birini tuttu ve ona, 'Allah'ın izniyle bana boyun eğ' dedi. Dal hemen boyun eğdi. Tıpkı, sahibinin ardından çekilip götürülen, burnu halkalı bir deve gibiydi. Peygamber, sonra öbür ağaca gitti. Onun da dallarından birini yakaladı. Ona da 'Allah'ın izniyle bana boyun eğ' dedi. O da öbürü gibi boyun eğdi. Peygamber, iki ağacın ortasında kalınca, ağaçları birlştirmeye yöneldi. Ve, 'Allah'ın izniyle bir araya gelin' dedi. İki ağaç hemen bir araya geldi. Kendisine çok yakın olduğumu anlamasın ve beni çok uzaklaştırmasın diye, hızla, Peygamber'den biraz öteye gittim. Oturmuş, kendi kendime konuşuyordum içimden. Ve dalmış, yanıma yöreme bakınıp duruyordum. Birden, Peygamber'le karşı karşıya geldim. O sırada, ağaçlar da ayrılmış, ve her biri kendi kökü üzerine doğrulmuştu. Bir an, Peygamber'i durmuş, başıyla öylece işaret ederek ağaçlara buyruk verir gördüm. Sonra dönüp bana yöneldi, Peygamber. Yanıma geldiğinde de, 'Cabir! Ayak yolu mucizemi gördün mü?' diye sordu. 'Evet, ey Peygamber! (Gördüm!) diye karşılık verdim."(1) Bu "hadis-I şerif" Müslim'in E's-Sahih'inde de yer almakta olduğuna göre, "sağlam" sayılması gereken bir hadistir(2). Bu na benzer "olay"ı, Peygamber'in başka "sahabi"leri de anlatırlar. Bu arkadaşlarının anlattıklarının özetiyse şu: Peygamber'in yine ayakyoluna gitmesi gerekmiş. Elverişli bir yer görememiş. Sormuş, arkadaşından da öyle elverişli bir yer bulunmadığını öğrenmiş. Bunun üzerine, arkadaşıyla, ağaçlara selam ve buyruğunu göndermiş. Ağaçlar da Peygamber'in "buyruğunu" duyunca, yerlerinden kopup gelmişler ve Peygamber'i çevrelemişler. Peygamber, tuvaletini yapmış. Işi bittikten sonra, ağaçlar yürüyüp gitmişler eski yerlerine. Tabii, yine Peygamber'in buyruğuyla..(3).Bu da "hadis". (1): Bkz. Müslim, Ibid, c.4, s.2306,2307 (2): Bkz. Nedvi,Ibid,c.4, s.1657. Bkz.Kadi Iyaz,Ibid,s.241 (3): Bkz. Buhari,Babu Alamati'n-Nübevve, bkz.Tecrid:1465.hadis. Bkz. Müslim, Babun Fi Mucizatu'n-Nebiy (Kitabu'l-Fedail),hadis no:6, c.4,s.1783. Ayrıca, bkz. Nedvi, Ibid, c.4, s.1687. Bkz. Kadi Iyaz, Ibid, s.229,230. Üfürükle Çoğalan Yemek Buhari ve Müslim'in birlikte "sahih (sağlam)" bulup kitaplarına yazdıkları bir hadis: Enes anlatıyor: "Ebu Talha, karısı Ümmü Süleym'e şöyle demişti:'Peygmber'in sesini biraz güçsüz buldum. Aç olduğunu sezdim bundan. Yiyeceği birşeyin var mı?' Karısı, 'Evet,' demiş ve birkaç arpa ekmeği çıkarmıştı. Kadın, sonra bir başörtüsü çıkrdı; başörtüsünün bir ucuyla ekmekleri sardı, ve koltuğuma yerleştirdikten sonra, öbür ucuyla da üzerinden örttü. Ve beni ekmeklerle peygambere gönderdi. Gittim, Peygamber'I mescidde buldum. Yanında kişiler vardı. Dikildim üzerlerinde. Peygamber bana sordu:'Seni Ebu Talha mı gönderdi?' 'Evet,' dedim. Sordu, 'yiyecekle mi?' Yine, 'Evet,' karşılığını verdim. Peygamber, sonra yanındakşlere 'Haydi, kalkıp gidelim,' dedi ve yürüdü. Ben de önlerinde yürüyordum. Önce kalkıp, Ebu Talha'ya haber verdim. Ebu Talha da karısına 'Ümmü Süleym! Peygamber bir sürü insanla geliyor. Evimizdeyse, onlara yedirebileceğimiz hiç bir şeyimiz yok!' dedi. Karısıysa, 'Allah ve Peygamberi daha iyi bilir durumumuzu!' dedi. Ebu Talha, bu kez Peygamberi karşılamya çıktı ve onunla birlikte içeri girdi. Peygamber, 'Ümmü Süleym! Yiyecek olarak yanında neyin varsa getir!' dedi. O da daha önce Peygamber'e gönderdiği ve geri getirilen ekmekleri getirip koydu önüne. Peygamberin buyruğuyla ekmekler parçalandı. Ümmü Süleym, ekmeklerin üzerine tulumdan yağ döktü ve karıştırdı. Sonra, Peygamber, ekmeklerin üzerine Tanrı ne dilediyse söylyip okudu (okuyup üfledi). Sonra Ebu Talha'ya, 'On kişiye izin ver (gelsinler)!' dedi. Ebu Talha, söyleneni yaptı. On kişi gelip doyuncaya dek yediler. Sonra çıkıp gittiler. Daha sonra, Peygamber yine, 'On kişiye daha izin ver(gelsinler)!' dedi. Ebu Talha yine söyleneni yapıp, ikinci on kişiyi de buyur etti. Onlar da yediler, doyup gittiler. Peygamber yine 'On kişiye daha izin ver(gelsinler)!' dedi. Ebu Talha üçüncü on kişiyi de çağırdı ekmek yağ karışımı yemeğe. Onlar da karınlarını doyurup, çıktılar. Peygamber yine, 'On kişiye daha izin ver(gelsinler)!' dedi. Ebu Talha dördüncü on kişnin de sofraya gelmesini sağladı. Onlar da yediler, doydular. Topluluğun tümü doydu ononla. Ve topluluk, 70-80 kişi kadar vardı." (Bkz. Buhari, Babu Alamati'n Nübüvve; Bkz. Kadi Iyaz, Ibid, 243.) Bir diğer "çoğaltma olayı" da şöyle: Buhari'nin E's-Sahih'inde, Cabir anlatıyor: "Babam ölmüştü, geriye ağır borç bırakmıştı. Peygamber'e vardım. 'Babam ölürken çok borç bıraktı. Geriye kalan hurmalığın gelirinden başka hiçbir şeyim yok. Yıllarca ödesem bile, hurmalığın ürünü, borcu kapatmaya yetmez. Bari benimle gel de, alacaklılar bana kötü söz söylemesinler!' dedim. Geldi, Peygamber. Hurma harmanlığındaki yığınlardan birini dolaştı ve dua etti (okuyup üfledi). Sonra, öbür kesimi dolaşıp dua etti. Daha sonra oturup şunları söyledi: 'Hurmalarınız alın, çıkarın harman yerinden.(Kimin ne alacağı varsa, alıp götürsün)' Hurmalar da tüm alacaklılara yetti, tüm borçlar ödendi. Hatta, bir o kadar da geriye kaldı hurma ürününden. (Bkz.Buhari, Babu Gazveti Hayber, Menakıbu Ali..; Bkz. Müslim, Babu Fedaili Ali; Bkz. Nedvi, Ibid, c.4, s.1663; Bkz. Kadi Iyaz, Ibid, s.261). İkiye Bölünen Aydede Bunu da biliyor muydunuz? Hiçbir astronomi ve tarih kitaplarinda yazmayan bir doga olayini Muhammed gerçeklestirmis(!)..Ay'I ikiye bölmüs kendileri..Sahitleri de var..Hadis kitaplarina geçmis bu olayi(!), kaynak gösterilen hadis kitaplarinda yazdigi sekilde aktaralim.. Muhammed'in isteğiyle ay ikiye bölünmüş: Kur'an'da bir "Kamer" Suresi var. Kamer, ay demektir. Bir mucize olarak, ayın bölündüğü anlatıldığı için, sureye bu ad verilmiş. Surede, bakın, ne "buyuruluyor"? "Kıyamet yaklaştı, (onun için:) Ay ikiye bölündü. Bir mucize görünce yüz çevirirler ve :'Süregelen bir büyüdür' derler."(Ayet 1-2) .. Söz konusu mucize, en sağlam sayılan hadis kitaplarında da yer alır. .. Buhari'nin kitabına aldığı bir hadisin anlamı şöyle: "Abdullah Ibn Mes'ud'dan aktarılmıştır.: Ibn Mes'ud der ki: Ay, Peygamber'in zamanında ikiye bölündü. Onun üzerine Peygamber, 'Tanık olun!' dedi. (Bkz.Kamil Miras, Ibid, c.9, s.369) Yine Buhari'nin, Enes Ibn Malik ile Abdullah Ibn Abbas'tan gelen iki aktarması daha var. Bunlardan birinde, éMekke putataparlarının Peygamber'den mucize istedikleri, Peygamber'in de onlara Ay'ın ikiye bölündüğünü gösterdiği" anlatılır. Öbüründe, yine, "Peygamber zamanında, Ay'ın ikiye bölündüğü" açıklanır. (Bkz.Sahihu'l Müslim, yay. Muhammed Fuad Abdulbaki, Beyrut, 1972; Kitabu Sıfat'l-kıyameti ve'l -cenneti ve'n -Mar, Babu Inşikaki'l-kamer, c.4,s.2158, hadis no.44; Bkz. Buhari, e's-Sahih, Kitabu'l-Menakıb/36; Müslim, e's-Sahih, Kitabu Sıfati'l-Münafıkın/46-47, hadis no:2802.) Daha ayrıntılı bilgi veren hadisler de var: Müslim'in E's-Sahih'ine aldığı hadislerden birinin anlamı tam şöyledir: (Bkz. Müslim, e's-Sahih, Kitabu Sıfati'l-Münafıkın/46-47, hadis no:2800.) "Abdullah Ibn Mes'ud der ki: Biz, Peygamber'le birlikte Mina'da bulunuyorduk. O sırada, Ay iki parçaya ayrıldı. Bunlardan bir parça, dağın arka yanında, bir parça da dağın beri yanında kaldı. Bunun üzerine Peygamber,'Tanık olun!' dedi bize. (Bkz. Ibn Melek, Mebariku'l-Ezkar mi Şerhi Meşariki'l-Envar, Istanbul, 1309, c.2, s.263. Bkz. Buhari, Babu Alamati'n-Nübevve ve Müslim, Kitabu'l Sıfati'l-Kıyameti ve'l -Cenneti Ve'r-Nari, Babu Inşikaki'l-Kamer. Bkz. Süleyman Nedvi, Islam Tarihi Asr-ı Saadet, çev. Ömer Rıza Doğrul, Istanbul, 1928,c.4, s.1606-1607, 1606'daki dip not. Bkz. Kamil Miras, Sahih-I Buhari Muhtasarı Tecrid-I Sarih Tercemesi, Istanbul, 1945, TC Diyanet Işleri Reisliği Neşriyatı, c.9, s.369.) Bu hadisi, birçoğu gibi, Tirmizi de kitabına aldıktan sonra ayeti de eklemiştir. "Ay'ın bir parçasının bir yanında, öbür parçasının da kaldığı bildirilen dağ" hangi dağdır? Bu da açıklanıyor Hadis-I Şerifler'de: "Hira" Dağı. Buhari ve Müslim'in ittifak ettikleri, yani ikisinin de alıp yazdıkları bir hadiste de dağın adı Hira olarak geçer. .. Siz neye inaniyorsunuz? Muhammed'in Doktorluğu I ".. Tükürükle Tedavi: Muhammed'in birçoklarını "tükürükle" tedavi ettiği anlatılır. Böyle tedavi ettikleri arasında, damadı Ali de bulunmakta.. Muhammed: "Ali nerede?" Sahabe: "Gözleri ağrıyor (hasta)" Muhammed: "Bana gelsin" Bu konuşmadan sonra Ali, Muhammed'e gelir. Ve Muhammed, Ali'nin gözlerine tükürür, tedavi eder. Hadiste, aynen şu anlamdaki sözler yer alır: "Peygamber, Ali'nin gözlerine tükürdü ve gözler hemen orada iyileşti. Öylesine ki, gözlerde hiç ağrı bulumamış gibiydi." (Bkz. Buhari, e's-Sahih, Kitabu'l-Cihad/102, 143; Tecrid, hadis no: 1236; Müslim, e's-Sahih, Kitabu'l-Cihad/132, hadis no: 1807 ve öteki hadis kitapları.) Üfürükle tedavi: Hadislerde pek çokörnek verilir. Ve, iki türü vardır. Tedavide tükürüksüz üfürük, tükürüklü üfürük.. Tükürüksüz üfürük: Hadislere göre Muhammed, bu yöntemle kırıkları, yaraları, kılıç yaralarını bile tedavi ediyordu. Yani okuyup üfürerek. Ekva Oğlu Seleme, Hayber'de bacağından vurulur. Muhammed'e gelir. Muhammed, "üç nefes" eder, yani okuyup "üç kez üfürür". Seleme'nin sorunu, ağrısı, sızısı kalmamıştır. (Bkz. Buhari, e's-Sahih, kitabu'l-Megazi,/38; Tecrid, hadis no: 1611; Ebu Davud, Sünen, Kitabu't-Tıbb/19, hadis no:3894 ve öteki hadis kitapları.) Tükürüklü üfürük: Ali'nin gözlerinin tedavisinde görüldüğü gibi, pekçok olayda bu yöntem uygulanırdı. Ilkellerde de bu tedavi yöntemi çok geçerli ve yaygındır. Prof.Dr.Veyis Örnek şunları yazar: "Tükürük (ilkellerde) hastalık tedavisinde kullanılır. Tüküren kimsenin mistik ve majik (büyüsel) gücünü karşısındakine geçirdiğine inanılır. Ayrıca nazar inancının yaygın olduğu yerlerde, kötülüğü uzaklaştırıcı pratikler de kullanılır" (Bkz. Örnek, Etnoloji Sözlüğü, Tükürük Mad.) Üfürükle tedavinin alanına giren hastalıklar: Yukarıda da belirtildiği gibi, hadislerde bu tedavi yönteminin pek çok olayda kullanıldığı anlatılır. "Nazar"a (göz değmesi"ne karşı üfürük: Yüzünde "sarılık" belirtisi görülen bir kız görür Muhammed. Ve hemen buyurur: "Bu kızcağızı okutup üfletin. Çünkü buna göz değmiştir (nazar var)." (Bkz.Buhari, e's-Sahih, Kitabu'l-Tıbb/35; Tecrid, hadis no:1933; Müslim, e's-Sahih, Kitabu's-Selam/59, hadis no:2197 ve öteki hadis kitapları.) Muhammed'in karılarından Aişe anlatıyor: "Peygamber, göz değmesine karşı (tedavi için) okuyup üfürmeyi buyurmuştur." (Bkz. Buhari, e's-Sahih, Kitabu't-Tıbb/35; Tecrid, hadis no:1932; Müslim, e's-Sahih, Kitabu's-Selam/55-56, hadis no:2195 ve öteki hadis kit.) Yılan, akrep böcek sokmalarında üfürük: Malik Oğlu Enes anlatıyor: "Peygamber, böcek, akrep, yılan zehirlenmelerinde ve kulak ağrısında tedavi için okuyup üflemeye izin verdi." (Bkz.Buhari, e's-Sahih, Kitabu't-Tıbb/26; Tecrid, hadis no:1929; Müslim, Kitabu's-Selam/57-58, hadis no: 2196 ve öt.) Aynı şeyi Aişe de anlatıyor. (Bkz. Buhari, e's-Sahih, Kitabu't-Tıbb/35; Tecrid, hadis no:1934; Müslim e's-Sahih, Kitabu's-Selam/52-53, hadis no:2193) Üfürükle tedavi ücreti ve Muhammed'in payı: Hadiste anlatıldığına göre: Ebu Said ve Peygamber'in öteki arkadaşlarından bir kalabalık, birkesim yeri ele geçirmek için yola çıkar. Yolları bir kabileye düşer. Kabile başkanını akrep sokmuştur. "Peygamber'in arkadaşları"na başvurulur. Tedavi için birşey bilen olup olmadığı sorulur. Ebu Said Hudri atılıp, başkanı tedavi edebileceğini söyler. Ücret pazarlığından sonra tedaviye girişir. Fatiha suresini okuyup üfürür. Başkan kurtulmuştur. Ücret: Bir sürü koyun. Yani, akrep zehirini okumayla, üfürükle tedavinin karşılığı. Bu arada sürünün Ebu Said ve arkadaşları arasında bölüştürülmesi söz konusu olunca sorun çıkar. Çözüm için "Peygamber"e götürülür konu. Olay ve tedavi anlatılır. Alınan ücret de..Bunun üzerine, Muhammed'in verdiği karşılık şu olur: "Çok iyi etmişsiniz (bu tedavi ve ücret işinde) Koyunları şimdi paylaştırın ve benim payımı da ayırın.." (Bkz. Buhari, e's-Sahih, Kitabu't-Tıbb/39; Tecrid, hadis no:1031; Müslim, e's-Sahih, Kitabu's-Selam/65-66, hadis no:2201)" Muhammed'in Doktorluğu II Üfürükle tedavide el sürme, okşama: Vücudun ağrıyan, acıyan yerine el sürerek okunur; üflenir. Muhammed de böyle yapardı hastalarına. Muhammed'in karılarından Aişe anlatıyor: "Hastaya, Peygamber şunu diyerek tedavi ederdi: 'Kimimizin tükürüğüyle yöremizin toprağıdır bu..Efendimizn (Tanrımızın) izniyle hasta iyileşir bununla."(Bkz.Buhari, e's-Sahih, Kitabu't-Tıbb/38; Tecrid, hadis no:1935; Müslim, e's-Sahih, Kitabu's-Selam/54, hadis no: 2194; Ebu Davud, Sünen, Kitabu't-Tıbb/19, hadis no: 3895 ve öteki hadis kit.) Aişe, Muhammed'in başlangıçta "Bismillah (Tanrı adıyla)" dediğini de anlatır aynı hadiste. Ve bu hadisin açıklaması şöyle yapılır: "Peygamber, 'tükürüğünden' işaret parmağına bulaştırır ve bu parmağı toprağa sürerdi. Tükürüklü ve topraklı parmağıyla da hastayı sıvazlar, elini (parmağını), hastanın hastalıklı yerinin üzerinde gezdirirdi." (Bkz. Kamil Miras, Sahih-I Buhari Muhtasarı Tecrid-I Sarih Tercümesi, 12/92, hadis no: 1935; Müslim, yukarıdaki hadis, 2/1724.) Yine Aişe anlatıyor: "Bizden bir insan, hastalığından şikayette bulunduğunda, Peygamber eliyle hastalıklı yere dokunurdu (elini ağrıyan, acıyan yer üzerinde gezdirip okşardı).."(Bkz.Buhari, e's-Sahih, Kitabu't-Tıbb/38; Müslim, e's-Sahih, Kitabu's-Selam/46, hadis no:2191 ve öt.) Aişe, Muhammed'in bu sırada hangi duayı okuyup üfürdüğünü de aynı hadiste açıklar. Yukarıdaki ve daha birçok hadislerde anlatıldığına göre, Muhammed tükürüklü ya da tükürüksüz üfürükle tedavi ederken değişik şeyler mırıldanır ve elini hasta üzerinde gezdirirdi. Din etnolojisi alanında inceleme ve araştırmalar ortaya koymuştur ki, ilkellerde de bu tedavi yöntemi vardır. Büyüsel etki görülür. O nedenlerle, ilkellerde "büyücü", aynı zamanda hastalara bakan bir tür doktordur. Ebu'l-As Oğlu Osman anlatıyor. Bu Osman'da bir ağrı-acı vardır. Gelip Muhammed'e anlatır. Muhammed de hemen şunu söyler: "Elini, vücudunun o ağrıyan yerine koy ve şunları oku.." Üç kez bismillah demesini, yedi kez de başka bir dua okuyup üfürmesini bildirir. (Bkz.Müslim, e's-Sahih, Kitabu's-Selam/67, hadis no: 2202) Deliliğin üfürükle tedavisi: Temim kabilesinden Salt Oğlu Harice'nin amcası Ilaka, yeni müslüman olmuştur. Müslüman olup Muhammed'in yanından ayrıldıktan sonra, yolu bir kabileye düşer. Bu kabilede demir zincire vurulup bağlanmış bir deli adam vardır. Ailesi, yeni müslüman Ilaka ile konuşur: "Evet.." "Duyduğumuza göre, sizin sahibiniz (Muhammed), Tanrı'dan yaralı şeyler getirmiş. Sen de onun arkadaşı olduğuna göre, bu hastamızı (deliyi) iyiliğe kavuşturacak birşey biliyormusun? Yeni Müslüman (nasılsa öğrendiği) Fatiha suresini okuyup üfler, deliye. Zincirlerle bağlı deli iyileşir. Ve yeni müslüman (Ilaka), tedavisinin karşılığında delinin ailesinden yüz koyun alır. Muhammed'e geldiğinde olayı anlatır. Muhammed'le şöyle konuşurlar: "O deliyi tedavi ederken, Fatiha'dan başka birşry okumadın değil mi?" "Hayır." "Canım üstüne andiçerek söylerim ki, sen öyle başkaları gibi batıl bir tedavinin karşılığını alıp yemiyorsun. Hak olan bir üfürükle tedavinin karşılığını alıp yiyorsun.(Yani, üfürüğünün karşılığında aldığın yüz koyun sana helaldir, hk ettin bunu.) (Bkz. Ebu Davud, Sünen, Kitabu't-Tıbb/19, hadis no: 3896; Ahmed Ibn Hanbel, Müsned, 5/211) Üfürüğün hastalığa karşı koruyuculuğu: Hadislerde, üfürük tedavi yöntemi olarak yer aldığı gibi, hastalıklara, tehlikelere karşı koruucu olarak da yer alır. Örneğin, yılan, akrep sokmalarına karşı bir önlem diye öğütlenir. Akrap sokmuş, zehirlenmiş olan birinin başvurduğu Muhammed, şunları söyler: "Sen yatarken, şunları okuyup üfürmüş olsaydın, akrep seni sokmayacaktı. Soksa da zarar vermeyecekti." (Bkz. Müslim, e's-Sahih, Kitabu'z-Zikr, hadis no: 2709; Ebu Davud, Sünen, Kitabu't-Tıbb/19, hadis no:3898.) Üfürük, cinlere, şeytana karşı da bir önlem olarak gösterilir. (Bkz. Ebu Davud, Sünen, hadis no: 3893) Hastalığa karşı temizlik: Hadiste bir temizlik örneği ve önemli bir önlem: "Herhangi birinizin yiyecek kabına bir sinek düşse (sineğin tümü batmış değilse) tümünü iyice batırsın kaba. Çünkü, sineğin bir kanadında zehir, öbür kanadında zehire karşı şifa vardır." (Buhari'de de yer alan hadis için, Diyanet yayınlarından Tecrid-I Sariha, 1941 no.lu hadise bkz.) Muhammed'e göre, yaz neden sıcak; kış neden soğuktur? Bunun cevabını Muhammed şöyle veriyor: Yaz sıcağının şiddeti cehennemin kaynamasındandır.. (Anlaşılan, cehennemde iyi bir izolasyon yok, içeride yanan odunların ve kaynar sıvıların sıcaklığı dışarı kaçıp dünyaya ulaşıyor, böylece de yazın hava bazan çok sıcak oluyor!) Kışın ise, cehennemde ateş sıcaklığı düşmüş olmalı ki, (belki de tatil yapıyor ocakçılar) dünyada hava soğuyor. Şimdi, bu yazıyı okuyanlar, "nereden çıktı bu?" diyecekler.. Benim iddiam değil bu, ama, Islam peygamberi Muhammed söylemiş bunu... Güneşin kızgın olduğu zamanlarda öğle namazını serinliğe bırakması için söylediği hadisten alınmadır: "Sicak siddetlendigi vakitte salat (i-Zuhru) serinlige birakiniz. Zira sicagin siddeti cehennemin kaynamasindandir. Nar (i-cehennem) Rabbine arz-i sekva etti: "Ya Rab, beni ben yiyorum (izin ver)" dedi. Allahu Teala da iki defa nefes almasina izin verdi. Nefesin birisi kisin, digeri yazin. En cok maruz oldugunuz sicak ile sizi en ziyade usuten zemherir (iste budur)." Goruluyor ki Muhammed'in soylemesine gore, mevsimlerin sicak ya da soguk oluslarinin nedeni, cehennimin "kaynamasindan" ve "nefes almasindan"dir; cehennemin kaynamasi siddetli sicaklara sebep olmaktadir. Ote yandan fazla kaynamaktan dolayi cehennem kendi kendini yemeye, kemirmeye baslar ve Tanri'ya sikayette bulunur: "Ya Rab" der, "Beni ben yiyorum!" Ve cehennemin bu sikayeti uzerine Tanri ona, iki kez nefes almasi icin izin verir, ki bu da sicak ve soguk mevsimleri olusturur! Evet, bu sözler, Buhari'nin Ebu Hureyre'den rivayet ettigi bir hadistir ki, Diyanet Isleri Baskanligi'nin Sahih--i Buhari Tecrid-i Sarih Tercumesi adli yayinlarinin ikinci cildinin 476-7 sayfalarinda 321 sayili hadis olarak yer almistir. Islamiyet'in bilimdışı ve akıldışı temelleri, mevsimler ve cehennem konusunda bununla da kalmıyor. Meğerse, "cehennem konusuyor"mus da: Cehennem Konuşuyor.. Muhammed'in soylemesine gore cehennem Cuma'dan gayri her gun parlatilmaktadir. Ve parlatildigi sirada gunes zeval vaktinde bulunmus olur. Gunes zeval vaktinde iken yeryuzunun sicak olusu, cehennemin o sirada parlatilmakta olusundandir. Ve cehennem, Cuma gununden gayri haftanin her gunu, gunes zeval vaktinde iken parlatildigi icin, o saatlerde namaz kilinmasi yasaklanmistir. Cehennem sadece Cuma gunu parlatilmadigi icindir ki Cuma gunu gunes zeval vaktinde iken namaz kilmak gerekir. (Bkz Imam Gazali Kimya-i Saadet, Ist 1979 s 107). Ote yandan Kuran'da cehennemin Tanri ile sik sik konustugu ve Tanri'nin sorularini cevaplandirdigi yazilidir. Ornegin Kuran'in Kaf suresinde, gunahkarlar atese atildikca, Tanri'nin cehenneme "Doldun mu?" diye sordugu ve cehennemin de bu soruya "Hayir, dolmadim. Daha var mi?" diye cevap verdigi anlatilmistir. (Kaf suresi Ayet 30). Anlasilan cehennem insanlari yemekten pek hoslaniyor olmali ki bir turlu doyamamaktadir. Bu arada aklıma da gelen sorulardan biri şu: Hani, kıyamet olacak da, kötü insanlar cehenneme gönderileceklerdi.. Kıyamet olmadığına göre, demek ki cehennem boş bulunuyor.. Kaf suresindeki olay ne zaman olmuş(!) peki? Ayrıca, daha kıyamet kopmadan cehennem boşu boşuna yanıyor ve parlatılıyor ise bu boşu boşuna enerji ve emek israfı değil mi? Günümüzde bilimdisi ve akildisi hurafelere inanmayi kim bekleyebilir? "Iman"i, "akil"a üstün tutanlar bu devirde nasil olabilir? Insanlar bilgilendikçe, azalacak dincilerin sayisi dogal olarak.. Yukarida siralanan bircok akildisi ve bilimdisi ifadeler ile günümüz bilim ve gerceklerine uymayan anlatimlar, Kuran'in 1400 yil onceki durumu ile günümüzde kullanilamayacagini gostermektedir. Dahasi, eger var ise, her seyi mükemmel yarattigina inanilan bir Tanri'nin, bu denli acik hatalarla dolu bir kitap gonderdigini düsünmek mümkün olamayacagina gore, geriye tek bir sonuc kaliyor: Kur'an, Muhammed ve arkadaslari tarafindan yazilmistir. Şeytan Hakkındaki Ayetler A'raf suresinin 27. ayetinde, "SEYTAN"dan söz edilirken: "...Sizin onlari görmeyeceginiz yerlerden,o ve toplulugundan olanlar, sizi görürler." deniyor. Bundan su çikiyor açikça: - Seytan ve toplulugundan olanlar, insanlari görürler. - Insanlarsa ne seytani, ne de onun toplulugundan olanlari görebilirler. "Seytan ve toplulugu ( huve ve kabiluhu )" anlatiminin kapsami içinde, Kur'an yorumculari, "cin"leri de görürler. ( Bkz. Taberi, Camiu'l-Beyan fi-Tefsiri'l-Kur'an, 8/113, F. Razi, e't- Tefsiru'l-Kebir, 13/54.) Böyleyken, Elmali Hamdi Yazir, "müfessirin (Kur'an yorumculari) demislerdir ki bundan, insanin seytani hiç göremeyecegi zannedilmemelidir..." diyor. (Bkz. Hak dini Kur'an Dili, 3/2147.). Oysa, ayetteki açik anlatim nedeniyle, "Kur'an yorumculari"nin tümü bu görüsü paylasmaz. (Bkz. Taberi, ayni yer; F. Razi, ayni yer; Celaleyn 1/132;Tefsiru'n-Nesefi, 2/50.) Fahruddin Razi, su nedenlerle "cin"lerin, "seytan"larin insanlara görünmemesi gerektigini yazar: ( Bkz. F. Razi, ayni yer.) Baska kiliklara bürünerek bile olsa "cin-seytan" insana gözükür olsa: - Insan örnegin karisinin, çocugunun, gerçekte "CIN" oldugunu düsünebilir. - Insan her gördügü kimse için de bu saniya( cin oldugu sanisina) kapilabilir. - Ve böylece kimseye güven kalmaz. -......... Gelin görün ki, Muhammed, "SEYTAN"i, "CIN"i, hem de somut bir biçimde gördügünü söyler. "Seytani yere yatirdim, boguyordum" Nesei'nin Aise'den aktardigi bir hadise göre Muhammed söyle der: "Namaz kilarken seytan geldi. Hemen yakaladim, yere yatirdim, boguyordum onu. O denli ki, onun dilinin soguklugunu elimin üzerinde duydum.". Ibn Teymiyye, bu hadisi saglamlikta Buhari'nin kosullarini tasidigini belirtir. (Bkz. Takiyyundin Ibn Teymiyye, Izahu'd Delale fi Umumi'r-Risale, Misir, 1369, s. 41. Bu hadis için ayrica bkz. Kamil Miras, TEcrid-i Sarih Ter., 288 no.'lu hadisin "izah"indaki 2 no.lu not.) Seytanin "yatirilmasi", "bogulmasi" ve "dilindeki sogukluk, bu soguklugun elde duyulmasi", "bes duyu" içine giren, somut durumlardir. Muhammed'in "seytani bogarken onun salyasinin eline bulastigini, elinde bunu duydugunu(hissettigini)" anlattigi da aktarilir. (Bkz. Ahmet Ibn Hanbel, Müsned, 3/82. ) Cinin-seytanin direge baglanmasi Ayni hadiste, Muhammed'in "seytani yakaladiginda, bir direge baglamak istedigini, buna güç yetirebildigini, ama bu tür seylerin Süleyman peygambere özgü kalmasi gerektigini düsünüp direge baglamaktan vazgeçtigini" anlattigi belirtilir. Yine bu hadiste Muhammed'in "...Direge baglardim ve Medine çocuklari onunla oynarlardi yoksa." dedigi de aktarilir.(Bkz. Ayni kaynaklar.) Bu hadis, Buhari'nin ve Müslüm'in e's-sahihlerinde de -biraz degisikliklerle- yer aliyor. Müslim'deki bir aktarmaya göre Muhammed söyle anlatmakta: -"Tanri düsmani Iblis, yüzümü yakmak amaciyla, bir ates aleviyle geldi. Bu nedenle ben üç kez: "Senden Tanri'ya siginirim!" dedim. Sonra "Tanri'nin tam lanetiyle seni lanetlerim!" diye ekledim. Yine üç kez. Geriye gitmedi. Yakalamak istedim sonra. Tanri'ya antiçerek söylerim ki, kardesimiz Süleyman'in (bu tür seyleri yapmanin kendisine özgü kilinmasina iliskin) istegi olmasaydi baglanacakti o. Ve Medine halkinin çocuklari onunla oynayacaklardi." (Bkz. Müslim, e's-Sahih, Kitabu'l-Mesacid/40, hadis no: 542.) Bir baska aktarmaya da, Buhari ve Müslim, birlikte söyle yer verirler: "Dün gece, CINLERDEN IFRIT, namazimi bozdurmak içn bana ansizin saldirdi. Tanri, bana, onu yakalama olanagi verdi. Ve onu, Mescid'in direkelrinden bir direge baglamak istedim. Sabah olunca, tümünüz ona bakip seyredesiniz diye...Ne var ki, kardesim Süleyman'in:"Tanrim beni bagisla, bana benden sonra kimsenin ulasamayacagi bir egemenlik ver!"(Sad, ayet:35) biçimindeki sözünü animsadim ( ve onu direge baglamaktan vazgeçtim)." (Bkz. Buhari, e's-Sahih, Kitabu's-Selat/75; Tecrid, hadis, no: 288; Müslüm, e's-Sahih, Kitabu's,Selat/75; Tecrid, hadis no: 288; Müslüim, e's-Sahih, Kitabu'l- Mesacid/39, hadis no: 541.) "Cin-seytan" için, hadislerde baska somut seyler de anlatilir. Örnegin "Seytan"in "zart" diye "sesli olarak yellenmesi". "Seytan zart diye ses çikararak yellenir" Muhammed'in söyle dedigi aktarilir: "Namaza çagrildiginda(ezan), SEYTAN geri geri gidip uzaklasir. VE ZART (zurat) diye sesli yellenerek gider. Ezan sesini isitemeyecegi yere degin uzaklasir... (Bkz. Buhari, e's- Sahih, Ezan/4; Tecrid, hadis no: 360; Müslim, e's-Sahih, Kitabu's-SElat/16-19 hadis no:389.) Kimileri bunun bir "temsil" oldugu görüsünde. (Bkz. Kamil Miras, bu hadisin "Izahi"ndaki 2 no'lu not.). Ne var ki, "temsil" için "Seytan"in yellenirken ZART diye ses çikardigini" söylemeye gerek olmadigi düsünülebilir. Su da var: Muhammed, "cinin-seytanin, yemesinden-içmesinden" söz eder. (Bkz. Müslim, e's-SAhih, Kitabu'l Esribe/102-106; hadis no: 2017-2020.) Ibn Melek de Nevevi'ye dayanarak "bu yeme- içmenin gerçek anlamdaki bir yeme içme oldugunu" savunur. ( Bkz. Mebakiru'l-Ezhar fi Serhi Mesariki'l-Envar, 1/100.)"Yemesi-içmesi" olanin, "sesli olarak yellenmesi" de dogal degil mi? Yani Muhammed'in sözlerini "tevil" etmeye gerek bulunmamakta. Kaynak: 2000'e Dogru, 8 Nisan 1990, Yil 4, Sayi 15'ten alinmistir. |
| Devam (sayfa 2) için tıklayınız | Muhammed'in Doktorluğu |