Kurban bayramı nız kutlu olsun (mu?)
Cocuk, evlerinin bahcesindeki agaca baglanan "kuzu"yu (koyun ile kuzu, koc ile koyun arasindajki farki bilmezdi) her aksam, her sabah ve her oglen severdi.. "Kuzu"sunun basini oksar, ona elleriyle ot yedirir, tastan su icirirdi.. Arkadaslarina, "Bak bu bizim "kuzu"muz, benim "kuzu"m" diye gosterir, sevdiklerine kuzusunu sevdirirdi.. Sonra... Sonra "o sabah" geldi.. Cocuk, dedesinin bir elinde kova, bir elinde kocaman bir bicak gordu.. Omuzuna da kalin bir halat atmisti.. Kuzu bir kez daha meledi.. Bogazindan kanlar fiskirirken bacaklari titredi.. Cirpinmaya calisti.. Ama iple baglanmis bacaklari sadece titredi.. titredi.. titredi.. Kuzunun meleyen bogazindan bu kez hiriltilar cikti.. Hiriltilar.. Hiriltilar.. Hiriltilar... Bu arada dede, "Allahu ekber allahu ekber, la ilahe illallah, allahu ekber, allahu ekber" diyordu.. Dedenin yuzunde bir mutluluk ifadesi vardi, can vermekte olan kuzuya bakarken.. Dede, vahsi bir sekilde can vermis kuzuyu bahcedekii agaca ayaklarindan tepe ustu asti.. Dede, bicagiyla kuzunun derisini yuzdu.. O guzel kuzu, sadece et olmustu.. Dede, kuzuyu parcaladi.. Oglen mutfakta kavurma pisti.. Cocuk kavurmayi yiyemedi, yemedi.. Annesi, babasi, dedesi, ninesi "Yesene, kurban eti.. Sevap.." dediler.. Cocugun midesi bulandi.. Gozunun onune kuzusu geldi.. Cocuk buyunce cok da parasi olsa bir kez bile "kurban" alip kesmedi.. Sonra "kurban bayrami"nin esasini, kokenini ogrendi: |
Kurban
Adem’in iki oğlu vardır. Kabil ile Habil. Birincisi çiftçi, ikincisi
ise koyun çobanıdır. “Efendi”ye yani “Tanrı”ya birer kurban sunma
yoluna giderler. Çiftçinin kurbanı ne olabilir? Kuşkusuz tarım ürünlerinden.
Ve çiftçi bu tür bir kurban sunar. Çobansa, “sürünün ilk doğanlarından”
ve “yağlılarından” getirip koyar. Tanrı, çobanın kurbanına bakar,
yani kabul ettigğini gösterir bu kurbanı. Çiftçininkine ise hiç bakmaz.
Yani bu kurbanı kabul etmediğini belli eder. Bu hikayenin anlatıldığı
Tevrat’tan daha sonra, duruma içerleyen çiftçinin (Kabil), kardeşi çobanı
(Habil) öldürerek hıncını aldığı yazılır. (Tevrat, Tekvin,4:1-7)
Tanrı her kurbanı kabul etmez
Iyi ama, “Efendi-Tanrı”, zavallı çiftçinin sunduğunu niye kabul
etmemiştir?
Anlatılmak istenen şu olmalı: Birincisi, çiftçinin “kurban”
olarak sunduğu “tarım ürünü” belki de “turfanda” yani “yeni ilk
yetişen” türden değildi. Oysa, “kutsal kitap”ta, Efendi-Tanrı’nın
hep “turfanda” türünden ürün istediği işlenir. (Tevrat, Çıkış,
22:29;23:16,19; Sayılar, 18:12; Süleyman’ın Meselleri, 3:9). Efendi-Tanrı’nın
beğendiği bu.
Ayrıca, Kabil’in(çiftçi) sunduğu “kan” değildi. Sunulan kurbanın
da daha çok “kan” olmasını ister. Islam’a da bu geçmiştir. Dahası,
kurbanda kan dökülmesi vazgeçilemeyecek bir koşuldur. O denli ki, tüm “fıkıh”
kitaplarında anlatıldığına göre, “Kan akıtılmazsa, kurban caiz
olmaz.” Kurban bayramındaki kurban şöyle tanımlanır: “Koşulların oluşması
durumunda, Tanrı yakınlığını sağlamak amacıyla, belirli günlerde,
belirli yaşta kesilen (yani, kanı akıtılan) belirli hayvandır.” (Dürer
Kitabu’l-Udhiyye, 1/265 ve öteki fıkıh kitapları) Kurbanda kan temel amaç
olduğu için “hacc” sırasında sunulan kurbanlardan kiminin bir adı da
“kan” anlamına gelen “dem”dir. (Fıkıh kitapları, “cinayetler” bölümü)
Sonra, Efendi-Tanrı, kendisine sunulan “kurban”ın “özürsüz”
olmasını ister. Bu da Islam’a geçmiştir. (Fıkıh kitapları, Udhiyye bölümü).
Kurban, en iyiasinden olmalıdır.
Yine, Efendi-Tanrı, sunulan kurban, “ilk doğan”lardan olursa daha çok
beğenir. Tevrat’ta, bu da özellikle anlatılır. (Tevrat, Çıkış, 13:1,
12, 13,15; 22:29, 30; 34:19; Levililer, 27:26; Sayılar, 3:13;8:16,17;18:15,17;
Tesniye, 15:19) Kabil’in kurbanının niye kabul etmediği, Habil’inkinin
ise niye kabul edildiği Incil’de ise şöyle anlatılır: “Habil, Tanrı’ya,
Kabil’den daha iyi bir kurban sundu..” (Incil, Ibraniler, 11:4)
Demek ki, Efendi-Tanrı’nın istediği koşullara uygun olan kurban,
Habil’in kurbanıydı. “Kan” vardı, kurban “en iyisi”ndendi ve de
“ilk doğan”dı.
Her adımda kurban
Anadolu’da yeni evlenen çiftlere kurban kesilir. Çiftler kurbanın üerinden
atlarlar. Kanlarını da alınlarına sürerler. Nedeni, evliliklerinin mutlu geçmesi.
Kan akıtmak, uğur ve mutluluk anlamına geliyor. Yağmur yağmadığı zaman
Cuma günleri duaya çıkılır ve kurban kesilir. Yağana kadar bu olay
tekrarlanır. Toplumumzda her önemli gelişmeye kurban kesmek eski bir
gelenektir. Yeni bir gelenektir. Yeni bir araba mı alındı? Hemen kurban
kesilir. Araba, kanın üzerinden geçer, uğur sayılır. Devlet büyükleri de
kurbanla karşılanır. Fabrika ve işyerleri açıldığında, çocuğu
olmayanların kutsal yerleri ziyaretlerinde, futbol takımlarının sezon açılışlarında..Adı
üstünde, Kurban Bayramı’nda ise katliam boyutlarına ulaşır.
Kurban kesmenin kökeni nerede? Islami bir gelenek mi? Yoksa, daha eski çağlara
mı uzanıyor?
Ibrahim Ve Oğlu
Ilk doğanın tanrıya kurban edilmesi çok eski bir gelenektir.
Kuran’dan okuyalım:
“Işte bir ona (Ibrahim’e) uslu bir oğlan müjdesini verdik. (Çocuk
doğop büyüdü) Çocuk kendisiyle birlikte çalışma çağına erişince,
(babası):’Oğulcuğum! Düşümde seni kesiyor olduğumu gördüm. Bir düşün,
ne dersin?’ dedi. (Oğlan da) ‘Baba! Sana buyurulanı yap. O zaman Tanrı
dilerse, beni sabredenlerden bulursun!’ diye karşılık verdi. Ikisi de boyun
eğince, ve (babası) onu alnı üzerine yatırınca, biz seslendik ona: ‘Ey
Ibrahim! Düşünü doğruca yerine getirdin. Biz iyi davrananları böyle ödüllendiririz.!’
Apaçık bir denemeydi bu kuşkusuz. Biz kurtulmalık (fidye) olarak ona büyük
bir kurbanlık verdik.” (Saffat:101-107)
Bu ayetlerde anlatılan öyküye göre özet olarak tunlar olmut:
1)Ibrahim bir çocuk istemiş Tanrı’dan. “Şöyle, akıllı uslu
olsun!” ve de “oğlan!”
2) Ibrahim’in bu dileği kabul edilmiş. Bir oğlu olmuş.
3) Ne var ki, bu ilk oğlanı kurban olarak kesmesi gerekmiş. Çünkü,
Tanrı’dan öyle buyruk almış. Hem de “düşünde!”
4) Oğlan biraz büyüyünce babası düşünü açmış. Oğlan da
kesileceğini ama bunun bir Tanrı buyruğu olduğunu anlayınca, babasına,
buyurulanı çekinmeden yapmasını söylemiş.
5) Ve, Ibrahim, kesmek için oğlanı yüzüstü yatırmış. Kesecek!
6) Işte tam o sırada Tanrı, “Ibrahim!” diye başlamış seslenmeye.
Oğlunu kesmemesini bildirmiş, düşünde gördüğüne bağlı kaldığını,
“sadakat” gösterdiğini anlatmış. “Bu bir denemeydi (seni denedik!)”
demit.
7) Ve de, (kuşkusuz gökten) bir kurbanlık göndermiş. “Bir büyük
kurbanlık”
Sorular, sorular..
-Ibrahim, çocuğunu kurban etmek, kesmek için, bir “düş”ü nasıl
kanıt saymış? Bunun Tanrı’dan olabileceğini nasıl (daha doğrusu niçin)
düşünmüş? “Bu olanı bir armağan olarak veren Tanrı’ysa, nasıl olur
da yatırıp kesmemi buyurur? Böyle “armağan” olur mu? Tanrı’nın amacı
armağan vermek mi, yoksa cinayet işletmek, öz çocuğumu öldürterek sonsuz
acılara gömmek mi? diye niye düşünmemiş?
-Burada olduğu gibi, başka konularda da Kuran’da, Tanrı’nın
insanları denediğinden söz edilir. Tanrının denemeleri kime karşı, niçin?
Birşey öğrenmeye ya da kanıtlamaya gereksinimi mi var?
-Bir başka kişi de, “Düşünde gördüğünü kanıt sayarak,”
Ibrahim’in tutumunu gösterirse (yaptığını yapmak isterse) ne olur?
Ibrahim’in öyküsüyle buna yol açılmış olmuyor mu?
Hemen belirtilmeli ki, bu yola giden müslümanlara da rastlanmıştır!
-Tanrı, Ibrahim’e -düşte de olsa- “oğlunu kesmesini” gerçekten
buyurmuş da, dsonradan buyruğunu geri mi almıştır? Böyleyse, Tanrı’lıkla
bağdaşır mı bu?
-Tanrı, Ibrahim’e çocuğunu kestirmeyeceğini bildirirkeni oğlanın
yerine bir “kurtulmalığa” (fidye) niye gerek görmüş? Bir başka canlıyı
kurban etmek niye? Ya da bunun için bir kurbanluk yaratıp göndermek?
Akla gelebilen ama, karşılıksız kalan sorulardır bunlar.
Ayetlerden anlaşılan o ki, “ilk doğan oğlan”ın, “Tanrıya
kurban edilmesi” biçimindeki eski inancın bir yansıması var burada.
Kuran’daki öykünün kaynağı, kuşkusuz Yahudi kaynakları ve en başta
da Tevrat. Aynı öykü Tevrat’ta da anlatılır.
Mal anlayışının yansıması
Ibrahim’in oğlunu kurban olarak sunmaya götürmesinden söz edilmesi,
bir durumu daha yansıtır.
Bu dinlerde “insan” kimi durumlarda “mal”dır. Örneğin köle,
sahibinin “mal”ıdır. Çocuk da özellikle babanın “mal”ıdır.
Ibrahim’e, çocuğunu kurban etme yetkisi verilmesi bundan.
Muhammed: “Ben iki kurbanlığın oğluyum”
Muhammed’in böyle dediği aktarılır. Ve yorumlanır ki, kurbanlıklardan
biri Ibrahim’in oğlu Ismail’di, öbürü de Muhammed’in babası Abdullah.
(Bkz. Acluni, Keşfu’l-Hafa, Arapça, 1985, 1/230, hadis no:606. Ayrıca, bkz.
Tefsirler, örneğin, F. Razi, 26/152)
Gelin görün ki, bir terslik var gibi: Ibrahim’in oğlu, Tevrattaki ve
Kur’an’daki “Efendi (Bab) Tanrı” için adanmışken; Muhammed’in
babası Abdullah, Müslümanların “put” saydıkları “Hubel” için
adanmıştı. (Bkz. Ibn’ul-Kelbi, Kitabu’l-Esnam, tahkik:Ahmed Zeki Paşa,
Ankara, 1969, Arapçası, s.18, Türkçesi “Putlar Kitabı”, çev. Beyza Düşüngen,
s.36, Ilahiyat yay.) Yani, peygamberin babası bir put için kurban olarak adanmış
ve bu adama “put”lara karşı gösterile gelmit olan Muhammed’çe de
benimsenmit.
Aslında bunda bir terslik yok. “Put” denen “Hubel”, gerçekte
“el Ba’l” anlamındadır. Yani Fenikelilerin en büyük ve ünlü Tanrısı
Ba’l. Mezopotamya’da ve Araplar içinde de son derece yaygın bir tapınma
alanı bulan, tanınan “Ba’l”ın anlamı da “Efendi”dir. Şu demek
oluyor: Kuran’ın ve Tevrat’ın “Tanrı”sı nasıl “efendi (rab)”
niteliğini taşıyorsa, bunlara kaynaklık eden “Ba’l” da bu
nitelikteydi. (Bkz. Dr. Muhammed Abdulmuid Han, El Esatiru’l-Arabiyye
Kable’l-Islam, Arapça, Kahire, 1937, s.114 ve öt.)
Demek ki, babasının “Ba’l”e (Hubel’e) kurban olarak adanmışlığını
Muhammed’in benimsemesinde, gerçekte bir terslik yok. Kendi Tanrı’sıyla,
bu “Tanrı” arasında bir fark olmadığı için.
Peki, Muhammed’in babasının kurban olarak adanması olayı nedir?
Muhammed’in dedesi Abdulmuttalib, “on tane oğlu olursa, birini
‘Tanrı’ya kurban edeceğini” söyleyerek adakta bulunur. Sonra 10 oğlu
olmuştur. Oğulları gelişme dönemine girince, durumu bildirir onlara. “Andım,
adağımdır, içinizden birini kurban olarak keseceğim.” Hepsini toplar,
Kabe’ye, Hubel’in önüne götürür. On tane okun üzerine on oğlunun adını
yazar. Ve, Muhammed’in babsı Abdullah’ın adının yazılı bulunduğu ok
çıkar sonunda. Kurbanlık, Abdullah’tır. Kurban yeri olan Isaf ve Naile adlı
putların yanına götürülür. Abdulmuttalib bıçağı eline almıştır. Şakası
yok, kesecek oğlunu. Ama sonunda Kabilesinden kişiler onu bu işten vazgeçirirler.
Bir takım öneriler geliştirerek..Sonunda “deve”nin başına çorap örerler.
Abdullah’ın yerine deve kurban edilir. (Bkz. Ibn Ishak, E’s-Sire, tahkik:
Muhammed Hamidullah, Arapça, Konya, 1981, s.10-18, fıkra:16-22;Ibn Hişam,
e’s-Sire, 1/50; Beyza Düşüngen, Putlar Kitabı, s.75, not:190)
Yine, anlatıldığına göre, Abdulmuttalib’in adağı ‘zemzem’
kuyusunu kazma sırasında olmuş. Abdulmuttalib, kurbanlık olan oğlunu keseceği
sırada, kendisine: “Tanrı’nı razı et de oğlunun yerine deve kurban
edilmesini kabul etsin..” demişler. Sonra öyle olmut ve adam 100 deve
kurban ederek itin içinden kurtulmut.(Bkz.Acluni, 1/230; F. Razi,
26/152. Ve öteki tefsirler.)
Abdulmuttalib’in Kurban olarak kestiği anlatılan “yüz deve”den söz
edilince, Muhammed’in kestiği ve kestirdiği “yüz deve” akla geliyor
ister istemez:
Buhari’nin de yer verdiği hadise göre, Muhammed, “Veda Haccı”nda
‘Yüz Deve Kurban’ olarak sunmuştu. Bunlardan büyük bir kesimini de kendi
eliyle kesmişti. Kalanını, damadı Ali’ye kestirmişti. (Bkz.Buhari,
e’s-Sahih, Kitabu’l-Hac/121-122; Tecrid, hadis no: 829; Müslim,
e’s-Sahih, Kitabu’l-Hac/348-349, hadis no: 1317)
Muhammed’in “yüz deve” kurban edebilmiş olması, servetinin büyüklüğünü
de ortaya koyuyor. Yahudilerden elde ettiği “ganimet” olarak çokça ve çok
önemli hurmalıkları olan Muhammed, çok da yoksul tanıtılır.
Enes, şunu anlatıyor:
“Bir arpa ekmeği ve bir bayat yağla peygambere vardım. Peygamberin zırhı
da, Medine’de bir ‘Yahudi’ye rehin olarak verilmişti” (Bkz. Tecrid,
hadis no: 966) Yani, “Peygamber bu denli yoksul” demek istenir. Ve
Muhammed’in bu yoksulluğu cami cemaatlerine de anlatılarak inananlar ağlatılır.
Kurban Bayramı, “kurban”ın, “kurbanlıklar”ın bayramıdır. Ve
en eski çağların “tanrılara kurban” geleneğini yansıtır.”
(Not: Bu yazi, Turan Dursun’un “Din Bu” c.1, kitabinin
sf.122-127 den aynen aktarilmistir)
Birkaç kelime de benden:
Masala (efsaneye) gore, Ibrahim’in hangi oğlu kurban olacaktı?
Ibrahim’in güzel işi Sara’dan çocuğu olmuyordu. Sara ne yapsın?
Cariyesi Hacer ile kocasını evlendirmiş, bu birleşmeden Ismail doğmuş.
Ibrahim, 100 yaşında iken bu kez de Sara’dan bir oğlu olmasın mı!.. Bu çocuğa
Ishak adı verilmiş.
Tanrı, Ibrahim’in inancını sınamak istiyormuş, oğlunu kurban
etmesini buyurmuş..
Hangi oğlunu?
Yahudilere göre Ishak’ı, Müslümanlara göre Ismail’i kurban etmek
istemiş Tanrı; ama, Ibrahim peygamber tam bıçağı çocuğun boğazına
dayadığı an, gökten bir koç inmiş, Ishak ya da Ismail kurtulmuş..
Kurban Bayramı bu söylenceye mi dayanıyor?
Ne var ki, iş bununla da kalmamış. Müslümanlar, Ismail’in soyundan
geldiklerine inanırlar, Yahudiler de Ishak’ın soyundan geldiklerini ileri sürerler,
bu “baba bir, ana ayrı” iki erkek kardeşin soyları arasında kavga ve kızılca
kıyamet hiç eksilmez!..
Islam’da Kurban Bayramı, Hicret’in ikinci yılında, yani Isa’dan
sonra 623 yılında başlıyor.
Neden?
Inanç dünyasında neden sorulmaz. Kurban, ilkel toplumlardan beri var.
Belayı defetmek, tanrıların öfkesindn kurtulmak için insanoğlu tarih
boyunca kimi zaman hayvanları, kimi zaman çocukları, kadınları, erkeleri
kurban etmit..
623’te Medine’de ortaya çıkan kurban kesme olayında ise, bir avuçluk
toplumda, ne belediye var, ne mezbaha.. Çöl toplumu bu.. Köy ya da kasabada
kesilen kurbanın kanını toprak emiyor, çölde kumdan bol ne var?
623’ten bu yana 1375 yıl geçti.. Istanbul’un nüfusu 10 milyonu geçti,
Ankara, Izmir, Bursa, Adana derken kentleşen Türkiye’de şehirler betonlaştı,
caddelere asfalt döşendi, kum ve toprak görülmüyor birçok şehir
merkezinde.. Belediye ve mezbahalar var kentlerde.
1998 yılında, ülkeyi açık mezbahaya çevirerek bayram mı kutlanır?
Muhammed, gözlerini açıp Anadolu’daki müslümanları seyretse:
“Hey cahiller, ben kurban kesimini 1375 yıl önceki koşullara göre düzenlemiştim.
O zaman ne Mekke’de ne de Medine’de apartman vardı.. Ne belediye ne de
mezbaha vardı.. Et kesimi zaten evlerde yapılıyordu. Bugün sağ olsaydım,
bayramın kurallarını başka türlü düzenlemez miydim!..” dese,
Muhammed’e ne yanıt verilebilir?
“Allah’ın resulu olduğunu iddia eden Muhammed efendi.. Müslümanlar
cahil olmasaydı, 21. Yüzyılın eşiğinde Hıristiyanlardan bu kadar geri kalırlar
mıydı?” derdik.. Malum, ekonomide, bilim ve teknikte, sosyal yatamda,
politikada, askeri konularda Islam ülkeleri, gayrimüslim ülkelerden geride
bulunuyor..
Herkesin kentteki evi önünde koyun, koç, manda, deve boğazlamak özgürlüğü,
insan haklarından mıdır?
HAC KURBANI'NIN EKONOMİYE ZARARI
Türkiye'den Suudi Arabistan'a son 10 yılda 700 bine yakın kişi gitti. Toplam 1 milyar 260 milyon dolar harcandı. Yaklaşık 630 bin kurban kesildi. Kuma gömülen bu kurbanlar için de 63 milyon dolar ödendi.
Son 10 yıldır, hac görevini yerine getirmek için Türkiye'den Suudi Arabistan'a giden 700 bine yakın kişi, toplam 1 milyar 260 milyon dolar (yaklaşık 1.6 katrilyon lira) harcadı. Diyanet İşleri Başkanlığı ve A grubu seyahat acenteleri aracılığıyla hacca gidenlerden, kişi başı ortalama 1800 dolar (yaklaşık 2.3 milyar lira) hac ücreti alınıyor. Hacca gidenlerden yüzde 99'u bu ücret grubunu tercih ediyor. Yüzde 1'lik grup ise 2-3 kişilik odalarda, müstakil, yemeksiz 2750 dolarlık (yaklaşık 3.6 milyar lira) ya da yemekli 3250 dolarlık (yaklaşık 4.3 milyar lira), Kabe'ye uzak, kısa süreli 5 yıldızlı odalarda konaklanan 4500-5500 dolarlık (yaklaşık 5.9-7.2 milyar lira), Kabe'ye yakın, kısa süreli 5 yıldızlı odalarda konaklanan 5500-9500 dolarlık (yaklaşık 7.2-12.4 milyar lira) kategorileri tercih ediyor. Diyanet İşleri Başkanlığı, bu yıl 1620 dolar (yaklaşık 2.1 milyar lira) ve 210 milyon lira hac ücreti alıyor. Bu ücretin 685-700 doları THY ve Suudi Arabistan Hava Yolları uçakları ile gidiş-dönüş uçakbileti olarak veriliyor. Geri kalan 1100 dolarlık (yaklaşık 1.5 milyar lira) kısım ise vize işlemleri, kira, ulaşım gibi ücretleri kapsıyor.
KURBAN 100 DOLAR
Hacca gidenlerin yüzde 90'ı Suudi Arabistan'da kurban kesiyor. Kurbanların kesim ve dağıtım işi İslam Kalkınma Bankası aracılığıyla yapılırken, kurban kestiren her hacıdan 325-375 Suudi Arabistan Riyali (yaklaşık 100 dolar) ücret alınıyor. Son 10 yılda Türkiye'den bu ülkeye giden hacılardan yaklaşık 630 bin kurban (Bu kurbanların büyük çoğunluğu değerlendirilemediği için kuma gömülüyor) için toplam 63 milyon dolar (yaklaşık 82.5 trilyon lira) para harcadığı hesaplanıyor. (Kaynak:
Hürriyet 02.02.2002)
Hac'da kesilen kurbanlarin etleri Turkiye'ye Arap hayvanlari hastalikli oldugu icin getirilmeyecekmis.
Hastalikli hayvani kurban etmek dinen caiz midir?
Islamiyet Gercekleri Anasayfasi Icin Tiklayiniz
İslamiyet Gerçekleri (yedek link)