Bir yandan "Tanri dileseydi puta tapmazlardi" seklindeki seriat hükmüne inanirken diger yandan puta tapanlarin Cehenneme atilacaklarina dair hükmü dogal kabul etmekten geri kalmaz ve bu iki hükmün çelisir seyler oldugunu düsünmez. Düsünse bile düsünmemis görünür.
Bir yandan "Allah kimi dogru yola koymak isterse onun kalbini Islamiyete açar, kimi de saptirmak isterse ... kalbini dar ve sikintili kilar" seklindeki hükme inanir fakat ayni zamanda bu hükmün uzatmasi olan "Allah, inanmayanlari küfür batakliginda birakir" seklindeki satirlari dogal bulur. Bu iki hüküm arasinda çelisme oldugunu aklindan geçirmez. Gecirse bile, gecirmemis görünür.
Bir yandan "Seriat dini, kadini yüceltmistir, yirminci yüzyilin ulasamadigi haklara eristirmistir; kadinin sahsiyet haklarina saygilidir, kadin erkek esitligini öngörür" seklinde konusurken diger yandan: "Kadinlar aklen ve dinen dûn yaratiklardir; erkeklerin kadinlardan bir üstün dereceleri vardir; iki kadinin tanikligi bir erkegin tanikligina bedeldir; mirasta erkegin payi iki disinin payi kadardir; namazi bozan seyler esek, kara köpek, domuz ve kadin'dir; kadinlar insanin karsisina seytan gibi çikarlar; Cehennem'in çogunlugu kadinlardan olusur, vs..." seklindeki hükümleri öne sürebilir ve bunu yaparken çeliskiye düstügünü bilmez. Bilse bile, bilmemis görünür.
Sayisiz denecek kadar çok bu örneklerin ortaya vurdugu sonuç sudur ki seriat verileriyle yetisen kisi birbiriyle çeliski halinde bulunan din verilerini gerçegin ta kendisi olarak kabul etmekten geri kalmaz. Bu hükümlerin "kutsalligina" ve "mutlak gerçekligine" öylesine inanmistir ki bunlarda "çelisme", "tutarsizlik" ya da "bagdasmazlik" diye bir sey olabilecegini kabul etmez. Kabul etmek söyle dursun fakat kabul edenleri dinsizlikle suçlamaga hazirdir. Cünkü zekasi, seriat'in olusturdugu ortam içerisinde körletilmistir ve bu ortami olusturan da esas itibariyle din adamidir. Din adami'nin ona belettigi sudur ki Kur'an: "Dogrulugu süphe götürmeyen kitab'tir" (K.2 Bakara 2) ve "Eger o, Allah'tan baskasi tarafindan gelmis olsaydi onda bir çok tutarsizlik (bulunurdu)" (K. 4 Nisa 82)
Ancak ne var ki akilci bir gözle Kur'an'i okumaga basladigimiz an, daha ilk satirlarindan itibaren çelismeli hükümleri karsimizda bulur ve okumaga devam ettikçe bunlarin çoklugu içerisinde kayboluruz. Sadece bir kaç örnekle yetinmek üzere En'am Suresi''nden bazi hükümlere göz atmakla ise baslayalim: 107ci ayet söyle der: "Tanri dileseydi puta tapmazlardi" (K. 6 En'am 107). Bir kaç ayet ilerde su vardir: "Allah dilemedikçe inanmazlar" (K. 6 En'am 111) . Bundan anlasilan sudur ki inanmak ya da puta tapmak Tanri'nin dilegine baglidir ve eger Tanri dilemis olsaydi kisiler puta tapmazlardi.
Ancak ne var ki bu ayni En'am Sure'sinde: "... puta tapanlardan yüz
çevir" (K. 6 En'am 106) diye yazilidir. Bunu pekistirir nitelikte olmak
üzere Tevbe suresi'nde de puta tapanlarin öldürülmelerini emreden su ayet
vardir: "...Müsrikleri (puta tapanlari) buldugunuz yerde öldürün,.." (K.
9 Tevbe 5). Bir baska deyisle, Kuran'a gore, Tanri kisiyi hem "putperest"
(müsrik) birakmistir, ve hem de "putperest'tir" diye cezalandirmaktadir.
Yukardakine benzer bir diger örnek En'am Suresi'ndeki su ayet'dir: "Allah
kimi dogru yola koymak isterse onun kalbini islamiyete açar, kimi de saptirmak
isterse... kalbini dar ve sikintili kilar. Allah inanmayanlari küfür batakliginda
birakir" (K. 6 En'am 125). Dikkat edilecegi gibi ilk iki tümce ile son
tümce çeliski halindedir. Cünkü ilk iki tümceye göre kisi'yi "Müslüman"
ya da "Kafir" yapan Tanri'dir; fakat Tanri, kafir yaptiklarini Cehennem'e
atmaktadir.
Yine Bakara Sure'sinin 6.ayet'i söyle der: "Süphe yok ki, inkar edenleri
(kafir olanlari), baslarina gelecekle (azab ile) uyarsan da uyarmasan da
birdir, inanmazlar" (K. 2 Bakara 6). Bu ayet'in hemen arkasindan su ayet
gelir: "Zira Allah onlarin kalblerini ve kulaklarini mühürlemistir; gözlerinde
de perde vardir ve büyük azab onlar içindir" (K. 2 Bakara 7). Görülüyor
ki kisileri "kafir" yapan, onlarin kalblerini ve kulaklarini mühürleyen
Tanri'dir. Fakat böyle oldugu halde Tanri kendisinin "kafir" yaptiklarini,
büyük bir azab'a sokacaktir.
Söylemeye gerek yoktur ki Tanri'nin insanlari, hem gözlerini ve kulaklarini mühürleyip kafir yapmasi ve hem de cezalandirmasi çelismeli ve tutarsiz bir davranistir. Fakat islamcilar bu hükümleri, sanki ortada çelisme yokmus gibi müslüman kisinin beynine sokusturuverir.
Yine bunun gibi Bakara Sure'sinde "Dinde zorlama yok" (K. 2 Bakara 256) diye yazilidir. Islamcilar buna dayanarak Islam'in hösgörü dini oldugunu söyler. Söylediklerini pekistirmek maksadiyle: "Süphe yok ki bu (Kur'an) bir ögüttür. O halde dileyen Rabbine götüren yolu tutsun..." (K. 73 Müzemmil 19) ya da "Muhakkak ki bu kitap bir ögüttür. Kim dilerse ondan ögüt alir..." (K.74 Müddessir 54-55) seklindeki ayetleri okur. Buna benzer diger ayet'leri ya da hadis'leri okuyarak seriat dininde inanç özgürlügü oldugunu savunur.
Fakat bunu yaparken, söyledikleriyle çeliskiye düsercesine, Islam'dan baska "gerçek din" olmadigini, bildiren, baska din ve inanca yönelenleri "sapik" ya da "kafir" olarak ilan eden, ya da Tanri'ya es kosanlari (müsrik'leri) ölüme götüren, daha baska bir deyimle inanç özgürlügünü ve hosgörüyü kökünden silen hükümleri siralar. Ornegin Kur'an'daki "Müsrikleri nerede bulursaniz öldürün" (K. Tevbe 5; Al-i Imran 85) seklindeki emirleri açiklar. Ya da "Kitab Ehli" olanlara (yani Yahudilere ve Hiristiyanlara) karsi savas açilmasini, Islami kabul ettirene ya da "Cizye" (kafa parasi) alinana kadar bu savasin sürdürülmesini öngören hükümleri belletmekten geri kalmaz. Islam dini'nin bu hükümlere dayali olarak yayildigini, Muhammed'in bu maksatla savaslar yaptigini, ölüm döseginde iken "Arap ceziresinde iki din bir arada bulunmayacak" diye vasiyette bulundugunu anlatmaktan bikmaz. Dinde "zorlama" olmadigini bildiren hükümlerle, "zorlamayi" öngören hükümlerin (ve eylemlerin) yan yana, içiçe bulunmasini çeliski saymaz.
Bir yandan: "Iyilik ve fenalik bir degildir... Sen fenaligi en güzel sekilde sav; o zaman seninle arasinda düsmanlik bulunan kisinin yakin bir dost oldugunu görürsün..." (K. 41 Fussilet 34) seklindeki hükümler, diger yandan bunlara ters düsen: "Ey inananlar...size kisas farz kilindi...Ey akil sahipleri kisas'ta sizin için hayat vardir..." (K. 2 Bakara 178-9), ya da ":Bir kötülügün karsiligi, ayni sekilde bir kötülüktür..." (K. 42 Sura 40) seklindeki hükümler bulunur Kuran'da. Hangi kötülüge hangi kötülükle karsi konulacagini da : "... hür ile hür insan, köle ile köle, kadin ile kadin..." (K.2 Bakara 178) ya da "... onlara can cana, göze göz, buruna burun, kulaga kulak, dise disle ve yaralara karsilikli ödesme yazdik...Allah'in indirdigi ile hükmetmeyenler, iste onlar zalimlerdir..." (K.5 Maide 45 ayrica bkz. Bakara 179) seklindeki hükümler de bulunur Kuran'da. Bir yandan öç almayi farz kilan bu emirlerle, ya da: "Sen de müsrikleri hicvü zemmet, yahud onlarin hicivlerine mukabelede bulun, Cibril'de seninle beraberdir" seklindeki Hadis'lerle 186 hasir nesir olurken diger yandan: "Her kim öç almayip bagislarsa iste bu hareket büyüklerin karidir" (K.42 Sura 43) seklindeki hükümler bulunur Kuran'da.
Inançlı olup olmama konusundaki çelişkili ayetler::
Kuran diyor ki:
Bakara/272. Onları hidayete erdirmek sana ait değildir. Fakat Allah, dilediğini
hidayete erdirir. Hayır olarak ne harcarsanız, kendiniz içindir. Zaten siz ancak
Allah'ın rızasını kazanmak için harcarsınız. Hayır olarak her ne harcarsanız
-hiç hakkınız yenmeden- karşılığı size tastamam ödenir.
Yunus/99. Rabbin dileseydi, yeryüzünde bulunanların hepsi inanırdı. Öyle iken
insanları inanmaya sen mi zorlayacaksın?
Başka bir ayette ise aynen şöyle diyor:
Tevbe/ 29. Kendilerine kitap verilenlerden Allah'a ve ahiret gününe iman
etmeyen, Allah'ın ve Resûlünün haram kıldığını haram saymayan ve hak din İslam'ı
din edinmeyen kimselerle, küçülerek (boyun eğerek) kendi elleriyle cizyeyi
verinceye kadar savaşın.
Bu ayet yukarıdaki ayetlerle tam çelişki içindedir. Herşeyi bilen Allah-varsa
eğer- fikir mi değiştirmektedir ki, kendisinin inançsız yaptığı kişilerin
üzerine müslümanları saldırtarak inançsızları zorla müslüman yapmaya
çalışmaktadır. Bu ne çelişkidir.. Her seyi bilen ve onceden goren Allah-varsa
eğer fikir degistirir mi? Kendi yarattiklarina hak dini kabul ettirmek icin
baski uygular mi?
Kur'an'daki Sure'lerin ya da ayet'lerin ve bunlarda yer alan konularin
bilimsel bir siralamasi diye bir sey yoktur. Bir konu'nun biteviye islenmesi
diye de bir sey yoktur. Birbirleriyle ilgisi bulunmayan çesitli sorunlar
ve konular birbirlerinin içine girmistir. Ornegin ibadet'le ilgili hükümler
hukuk'la ilgili hükümlerle, ya da efsanevi olaylarla karma karisik bir
sekilde, iç içedir. Belli bir konuyla ilgili olay anlatilirken hiç yeri
ve ilgisi olmadan bir baska olaya geçiliverir. Kisaca fikir edinmek üzere
bir iki örnekle yetinelim ve Kur'an'in 2.ci Sure'si olan Bakara Suresi'ne
göz atmakla ise baslayalim: Sure'nin 225 ila 238 ayet'lerinde "bosanma"
ve "hülle" sorunlari ele alinmistir. Hukuk'la ilgili bu hususlar kurallara
baglanirken birden bire karsiniza, bu sorunlarla ilgisi bulunmayan namaz
kilma usulleri çikar ki ibadet'le ilgilidir (K. 2: 238-239). Iki ayet'ten
ibaret bu hususun hemen arkasindan hukuk'la ilgili "bosanma" konusuna dönülür
(K. 2: 240-242) hemen sonra, ve yine hiç ilgisi bulunmadigi halde, "savas"
konusuna atlanir ve vaktiyle Yahudilere savas farzolundugu belirtilir,
Talud ve Calud ordularinin bozguna ugratilmalari hikaye edilir ve yeryüzü
düzeninin, insanlarin birbirleriyle bogazlastirilmasi suretiyle saglandigi
anlatilir (K. 2: 244-252)
Gelisi güzel bir baska örnek olmak üzere "Ankebut" Sure'sini alalim. Söylendigine göre bu Sure'nin ilk on ya da ondört ayet'i Medine'de, geri kalan 59 ayet'i ise Mekke dönemi esnasinda Kur'an'a konmustur. Sure'nin basindaki ilk ayet'lerde Bedir savasinda ölenlerin sikayetlerine karsilik: "Hak ugrunda cihad eden ancak kendisi için etmis olur..." (K. 29: 6) seklinde yanit verilirken Ibn Ebu Vakkas ve anasi Hamna ile ilgili hikayelere yer verilmistir. Oglunun müslümanligi kabul ettigini ögrenerek üzülen ve müslümanligi terkedinceye kadar açlik grevi yapacagini söyleyen Hamna vesilesiyle Tanri'nin güya: "Eger ana baba, bana ortak kosman için seni zorlarlarsa, o zaman onlara itaat etme" (K. 2: 8) 187 seklinde konustugu yazilidir. Sure'nin 14ci ayet'inden sonraki kismi Mekke döneminde indigi için çok farkli konulara geçer ve Nuh'un , Ibrahim'in gönderilmesine atlar. Ibrahim'den söz ederken birden bire onu birakip Muhammed'e geçer ve (K. 29:18-23) sonra yine Ibrahim hikayesine döner ve biraktigi yerden alip devam eder (K. 29: 24-26); ederken de daha önceki bir Sure'de (ki 21. Sure olan Enbiya Suresi'dir) söyledigini (yani Tanri'nin onu atesten nasil kurtardigini) yeniden anlatir (K.21: 60-69), sonra Ishak ve Yakub'a ve Lut'a geçer (K. 29:27-28), ve sonra onlari birakir tekrar Muhammed'e döner (K. 29:29), sonra tekrar Ibrahim'e döner (K. 29:31) ve bu sefer daha önceki bir Sure'de (ki 11.ci Sure olan Hud Sure'sidir) söylemis olduklarini tekrarlar, sonra Suayb'in Medyen'e gönderildigine dair hikaye'ye geçer(K. 29: 36) ve bu sefer A'raf Suresi'nde (ki 7.ci Sure'dir) anlattiklarini yeniden tekrarlar, hemen sonra Ad ve Temud asiretleriyle ilgili masallara atlar (K. 29: 38), oradan Firavun ve Haman'a ve Musa'ya ait hikayeleri siralar.
Kuran'da, bazan ibadetle, hukukla ve efsane ile ilgili hususlar birbiri içine geçmis olarak yer almistir: örnegin Mü'minun suresi'nin basinda müslüman kisilerin, baskalarinin yaninda utanilacak yerlerini açmamalari emredilirken, ahitlere riayetin ve namazlarin vaktinde kilinmasinin geregi belirtilir, sonra birden bire insanin topraktan nasil yaratildigi, yer'in ve gök'ün nasil olusturuldugu, gökten nasil ölçü ile su indirildigi eklenir (K. 23: 12-21) Nuh ve diger peygamberlerle ilgili hikayelere geçilir (K. 23: 58) ve sonra "Ayet'lerimiz size okunuyor, siz ise gerisin geriye dönüyor, kibirleniyor (Kur'an hakkinda) ileri geri sözler söyleyor, ondan yüz çevirip uzaklasiyorsunuz" (K. 23: 67) seklindeki yakinmalara geçilir, daha sonra "(Tanri) asla ogul edinmedi" (K. 23: 92) diyerek devam edilir.
Bir diger örnek olarak Al-i Imran Suresi'ni ele alalim. Bu sure'de Uhud savasindan söz edilirken (K. 3 Al-i Imran 121-129) birden bire faiz yasaklarina geçilir (K. 3:30), hemen sonra Uhud savasi ile ilgisi bulunmayan baska konulara atlanir (K. 3: 130-142) ve tekrar Uhud savasi'nin anlatimina dönülür (K. 3: 143-148). Uhud bozgunundan dolayi Tanri'nin müslümanlari sorumlu tuttugu ve cezalandirdigi görülür (K. 3: 152-153); ancak ne var ki hemen akabinde Uhud felaketi'nin, Tanri'nin müslümanlari sinamasi, denemesi oldugu belirtilir (K. 3: 152)
Bu tür tutarsizliklar, uyumsuzluklar ve çeliskiler hemen her Sure'de kendisini gösterir. Bundan dolayidir ki, Kuran'in "Allah/Tanri sozu olmayip", bir insan, yani Muhammed tarafindan yazilmis oldugu sonucu cikmaktadir.
İçki konusunda çelişkili ayetler:
Kuran'daki celiskilerden bir ornek de icki konusundadır. Bunlardan birinci ayette: "Hurma ağaçlarının meyvelerinden ve üzümlerden de içki ve güzel rızık elde edersiniz." (Nahl-16/67) denilmektedir. Daha sonra bu ayetteki anlama karşı gelecek şekilde Bakara-2/219 ayetinde; "Sana şaraptan ve kumardan soruyorlar; De ki o ikisinde de büyük günah vardır. İnsanların bazı faydaları varsa da günahları faydalarından büyüktür." (Bakara- 2/219) denilmektedir. Bir başka ayette "Ey insanlar! Sarhoş iken namaza yaklaşmayın." (Nisa-4/43) Ve başka bir ayette de: "Ey insanlar! Şarap, kumar, dikili taşlar, şans okları şeytan işidir. Pisliktir. Bundan sakınınız. Ta ki kurtuluşa eresiniz." (Maide-5/90) yazmaktadır. Görülmektedir ki, Kuran'da içki lehinde bir ayet ve içki aleyhinde 3 ayet ile bu konuda da çelişki mevcuttur. Aslında bu durum, Kuran'ın Allah'ın-varsa eğer- sözü olduğunu değil, bir insan eseri olduğunun bir diğer göstergesidir. Çünkü, bir Tanrı, aynı konuda çelişkili ifadeler kullanmazdı.
Nahl-16/67. Hurma ve
üzüm gibi meyvelerden hem içki hem de güzel gıdalar edinirsiniz. İşte bunlarda
da aklını kullanan kimseler için büyük bir ibret vardır. *
Bakara-2/219. Sana, şarap ve kumar hakkında soru sorarlar. De ki: Her ikisinde
de büyük bir günah ve insanlar için bir takım faydalar vardır. Ancak her
ikisinin de günahı faydasından daha büyüktür. Yine sana iyilik yolunda ne
harcayacaklarını sorarlar. "İhtiyaç fazlasını" de. Allah size ayetleri böyle
açıklar ki düşünesiniz. *
Nisa- 4/43. Ey İnananlar! Sarhoşken, ne dediğinizi bilene kadar, cünübken, yolcu
olan müstesna gusledene kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta veya yolculukta
iseniz yahut biriniz ayak yolundan gelmişseniz veya kadınlara yaklaşmışsanız ve
bu durumlarda su bulamamışsanız tertemiz bir toprağa teyemmüm edin, yüzlerinize
ve ellerinize sürün. Allah affeder ve bağışlar.
Maide-5/90. Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans
okları birer şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz.
Kuran Ve Seriat hükümlerindeki çeliskiler,
ve tutarsizliklar konusunda Islamcilar'in tutarsız tutumu:
Seriat hükümleri içerisindeki çelismeler ve tutarsizliklar konusunda din adaminin bilim disi ve olumsuz bir tutumu vardir ki o da her seyden önce insan aklinin yetersizligini öne sürmek ve örnegin : "Celiskiler bize göredir, Tanri'ya ve Peygambere göre degildir" deyip isin içinden siyrilmaktir. Hani sanki "çelismeler", insanlarin gözünde "serab" gibi bir seydir ve aslinda yoktur da insanlar "çelisme varmis" gibi görüyorlardir!
Oysa ki çelismelerin varligi, daha islamin ilk anlardan itibaren farkedilmis ve gerek din bilginlerini ve gerek yöneticileri güç durumlara sürüklemistir. Ornegin Halife Osman, ya da Abdullah Ibn-i Amr gibi ünlüler Kur'an'daki ayet'lerin birbirleriyle çelisir olmasi yüzünden bazi hususlarda fetva veremez durumda kalmislardir 188.
Seriat verileri içerisindeki çelismelerin varligini inkar etmek üzere din adami'nin basvurdugu diger bir yol, Kur'an'in Tanri'dan gelen "son ve tek gerçek" Kitab olduguna, ve "geçmiste ve gelecekte onu batil kilacak olmadigina" (K. 41 Fussilat 41-2), ve Kitab'da bulunanlarin "kesin gerçekler olup bunun disinda baskaca gerçek olamayacagina" (K. Meariç 51), ve "yeryüzündeki her seyin apaçik Kitab'da tespit olunduguna" (K. Necm 75) dair ya da buna benzer hükümleri siralamaktir. Bunu yaparken sirtini özellikle su ayete dayar: "... Allah katindan gayri bir yerden gelseydi, (Kur'an'da) birbirini tutmaz bir çok seyler bulurlardi..." (K. 4 Nisa 82).
Ote yandan Islamcilar, çeliskilerin ve tutarsizliklarin ortaya çikmasini önlemek üzere sunu hatirlatir ki Kur'an ve Hadis hükümlerini tartismak, yalanlamak ve bunlar üzerinde süpheci olmak ya da bunlarda çeliski ve tutarsizlik oldugunu söylemek "günahtir", "dinsizliktir", "Tanri'ya ve peygamberine karsi gelmektir". Bu hükümler çeliskili görünse de, akla ve müspet ilme ters düsse de, bunlari hiç bir elestiriye ve tartismaya girismeden olduklari gibi kabul etmek gerekir.
Bunun böyle oldugunu anlatmak üzere din adami: "Allah ve peygamberine karsi gelenler ... alçaltilacaklardir... Biz apaçik ayet'ler indirmisizdir, bunlari inkar edenlere alçaltici ceza var..." (58 Mücadele 5), ya da: "Allah ve Resulü bir ise hükmettigi zaman (inananlara) artik islerinde baska yolu seçmek yarasmaz. Allah'a ve Peygambere baskaldiran süphesiz apaçik bir sekilde sapmis olur..." (K. 33 Ahzab 36) seklinde hükümleri gösterirken "Allah'in hükmüne uygun hüküm vermeyen kafirdir" (K. 5 Maide 44) ayet'ini ekler, ve benzer ayet'lerle "süphe" etmenin ya da Kur'an'da çeliski oldugunu söylemenin dinsizlik sayilacagini bildirir. "Dini islerde asiri inceleyip sik dokuyanlar helak olacaklardir" seklindeki hadis hükümlerini belirterek soru sormanin ve soru yolu ile din verilerine karsi gelmenin yasak oldugunu anlatir 189.
Kur'an'da çeliski olmadigini savunmak maksadiyle Islamcilarin basvurdugu bir diger yol, bazi ayet'lerin bazi ayet'lerle kaldirildigini öne sürmektir. Oysa ki hangi ayet'lerin hangileriyle kaldirildigi hususundaki görüs ayriliklari bir yana ve fakat böyle bir iddia, hani sanki Tanri her seyi diledigi gibi önce'den düzenleyemezmis ya da bilmezmis ve bazi ayet'leri yanlislikla yerlestirmiste sonradan hatasinin farkina varip düzeltmis gibi bir anlam tasir ki Tanri'yi küçültmek sonucunu dogurur.
Kaldi ki Kur'an'daki çelismeler, kaldirilmadigi kesin olarak bilinen ayet'leri kapsar ki bunlardan pek bariz olanlardan biri, Ebu Talib'in ölümü vesilesiyle Muhammed tarafindan Kur'an'a konmus olan su ayet'tir: "Allah kimi dogru yola koymak isterse onun kalbini islamiyete açar, kimi de saptirmak isterse... kalbini dar ve sikintili kilar. Allah inanmayanlari küfür batakliginda birakir" ( 6 En'am 125).
Bu ayet'le anlatilmak istenen sudur ki Ebu Talib'in kalbini müslümanliga açmayan Tanri'dir ve Tanri onun müslüman olmadan ölmesini uygun bulmustur. Ancak gerçek bundan çok farklidir.
Bilindigi gibi Muhammed, kendisini bir baba gibi yetistiren Ebu Talib'i müslüman yapmak istemis fakat yapamamistir. Yapamayinca sorumlulugu sirtindan atmak üzere Tanri'nin keyfiligini öne sürmüs ve amcasinin müslüman olmayisini bu keyfilige baglamak üzere yukardaki formülü bulmustur. Ancak ne var ki ayet kendi içerisinde çeliskilidir, çünkü bir yandan Tanri'nin kisileri diledigi gibi saptirdigini belirtirken diger yandan saptirdiklarini Cehennem'e attigini anlatmaktadir.
Konuya biraz ilerde tekrar dönecegiz, fakat simdilik deginmek istedigimiz sudur ki seriat ortami içerisinde ve Islamcilarin elinde yetistirilen insanlarimizin seriat verileri konusunda süpheci olmalari, bu verileri elestiri konusu yapmalari ya da tartismalari mümkün degildir. Mümkün olmadigi içindir ki fikirsel gelisme yoluna girmeleri ve akilci düsünceye yönelmeleri güçtür. Düsününüz ki Ibn Rüst gibi ünlüler bile Kur'an'daki kissa'lara "masal" dedikleri için, din adamlari tarafindan dinsizlikle suçlandirilmislardir 190.
Kuran'daki Celiskilerin nedenleri:
Kuran'da gorulen çeliskiler ne gökten inmedir ve ne de din adaminin dedigi gibi "Tanri'ya göre degil, bize göredir". Bu çeliskiler, Kuran'in yaraticisi olan Muhammed ve onun yardimcilarindan kaynaklanmaktadir. (Bilindigi gibi, Muhammed, okur-yazar degildi ve Kuran'i olustururken okur-yazar yardimcilardan faydalandi). Kuran'i "Gökten indi" diyerek yarattigi dine taraftar toplamak isteyen Muhammed ve yardimcilarinin, çesitli durumlara ve farkli olaylara çözüm saglama siyasetinden dogmustur.
Konu ayri bir kitap olabilecek boyutta bulunmakla beraber pek kisa bir özet olarak söyleyelim ki Muhammed, kendisini Kureysli'lere peygamber olarak kabul ettirebilmek için ilk baslarda (özellikle daha henüz güçlenmedigi dönemde) Kur'an'a "Dileyen Rabbine giden yolu tutar" (K. 76 Insan 29) ya da "Her kese islediklerinin karsiligi ödenir" (K. 46 Ahkaf 19) seklinde ayet'ler koymustur. Böylece kisileri, eger müslüman olacak olurlarsa Cennet'e, olmayacak olurlarsa Cehennem'e gitmek gibi bir seçim karsisinda birakarak kendisine baglayabilecegini hesaplamistir. Daha baska bir deyimle müslüman olup olmamanin "kisisel irade" isi oldugunu, ve müslümanligi seçenlerin mükafatlara konacaklarini anlatarak, ve nasil olsa kisilerin kazanç yolunu (örnegin Cennet'e gitmeyi") tercih edeceklerini düsünerek, iyi bir taktik kullandigina inanmistir.
Ancak ne var ki bu usul ile pek basari
saglayamamis ve fazla sayida taraftarlar kazanamistir. Kendisini bir baba
gibi büyüten ve koruyan amcasi Ebu Talib'i bile, bütün cabalarina ve yalvarip
yakarmalarina ragmen, müslüman yapamamistir. Yapamayinca, basarisiz kalmis
gibi görünmemek için müslüman olup olmamanin Tanri'nin istegine bagli bir
is oldugunu söylemis ve Kur'an'a: "Allah kimi dogru yola koymak isterse
onun kalbini islamiyete açar... kimi de saptirmak isterse...kalbini dar
ve sikintili kilar... " (K.6 En'am 125) seklinde ayetler koymustur. Fakat
"kafir'lerin" Cennet'e giremeyeceklerini belirtmek üzere "Allah, inanmayanlari
küfür batakliginda birakir..." (K. en''am 125) seklinde eklemede bulunmustur
ki çeliskili durumu yaratan da budur.
Ayni durum, daha sonra Medine'ye geçipte oradaki Yahudileri müslüman
yapmaga kalkinca da ortaya çikmistir. Onlari müslüman yapabilmek için ilk
önceleri bir takim ödün'ler (tavizler) vermis olmasina ve örnegin Kible'yi
Yahudilerin kutsal bildikleri Kudus yönüne cevirmesine ragmen sonuç alamamis,
onlari müslüman yapamamistir. Sadece onlar bakimindan degil fakat putperest
olan Arap kabileleri bakimindan da ayni basarisizliklara ugrayinca taraftarlarindan
bir çogu: "Eger Muhammed gerçekten Peygamber ise, nasil olur da bu kisileri
müslüman yapamaz?" seklinde konusur olmuslar ve bu tür konusmalar kuskusuz
ki Muhammed'i telasa düsürmege yetmistir. Peygamberliginin süphe uyandirabilecegi
endisesiyle onlarin bu tarz konusmalarina engel olmak istemistir. Bundan
dolayidir ki, daha önce amucasi Ebu Talib'in ölümü sirasinda uyguladigi
taktigi, bu vesile ile pekistirmek gerektigini anlamis ve putlara tapip
tapmamanin, ya da müslüman olup olmamanin Tanri'ya ait bir is oldugunu
söyleyerek, kisileri müslüman yapamamaktan dogma sorumlulugu sirtindan
atmaya çalismistir. Bunu saglamak üzere Kur'an'a: "Tanri diledigini saptirir,
diledigi dogru yola sokar" (K. 16 Nahl 93), ya da "Allah dileseydi puta
tapmazlardi" (K. 6 En'am 107), ya da "Tanri kimin gönlünü islama açmissa
o Rabbi katinda bir nur üzre olmaz mi?... Kimi saptirirsa ona yol gösteren
bulunmaz" (K. 39 Zümer 22-23) seklinde (ve buna benzer) ayet'ler yerlestirmistir.
Görülüyor ki çeliskilerin asil nedeni günlük siyasetin olusumu ile ilgilidir:
kisileri müslüman yapmak için "irade" özgürlügü ilkesine basvurulmus ve
örnegin "Kim müslüman olursa o mükafata erisir" seklinde hükümler konmus
ve fakat basari saglanamayinca bu sefer müslüman olmanin kisi iradesiyle
ilgili bulunmayip Tanri'nin istegine bagli oldugu tezi'ne basvurulmustur.
Bu ve buna benzer durumlar, seriat hükümlerinin birbirleriyle çelisir nitelikte
olmak uzere ortaya çikmalari sonucunu dogurmustur.
Islamcilar tartisma ve soru sorma yollarini kapali
tutmakla çeliskili düsünme aliskanligini sürdürür. Nasil ki Hiristiyanlikta koca bir orta çag boyunca Incil 'in elestirilmesi
ya da süphe konusu edilmesi büyük günah sayilir idiyse, nasil ki Isa ve
anasi Meryem 'le ilgili hususlarda tereddüd'e düsmek ve örnegin Meryem'in
bakire olmadigini söylemek dahi ateste yakilmayi gerektirmis ve din sorunlarini
tartismak çesitli cezalarla önlenmis idiyse, ayni sekilde Islam'da da Kur'an'i
ya da Muhammed'in yasamini elestiri konusu yapmak, akil kistasina vurmak
da ayni ölçüde dehset verici sonuçlari dogurur olmustur. Ancak ne var ki
Bati dünyasi akil çagi'na girmekle bu durumlara son vermis ve soru-tartisma
usullerini her sorunun çözümü yapmis, her seyin temeli haline sokmus oldugu
halde Islam'da böyle bir gelisme görülmemistir.
Her ne kadar islamcilar Kur'an'i öne sürerek, örnegin: "Bilmiyorsaniz
kitaplilara sorun..." (K. 16 Nahl 43-44) seklindeki ayet'leri göstererek
soru sormanin yasaklanmadigini söylerlerse de dogru degildir. Cünkü bir
kere bu ayet'lerde, Tanri'nin daha önce peygamber olarak erkeklerden baskasini
göndermedigi belirtilmis ve: "Eger bilmiyorsaniz, (kitaplilara) bilenlere
sorun" denmistir. Bunun Kur'an hükümlerini tartismakla ilgisi yoktur.
Ote yandan din adami, Kur'an'da belirtilen hususlarla ilgili sorularin
"memduh" (uygun) ve "mezmum" (uygunsuz) olmak üzere ikiye ayrildigini ve
"uygunsuz" soru'larin "fuzuli" sayildigini ileri sürer. Söylemeye gerek
yoktur ki böyle bir ayirim keyfilige dayali olup soru sorma olasiligini
yok kilar nitelikte bir seydir. Cünkü bir kere sorulacak soru'lari "uygun",
ya da "uygunsuz" diye ayirima vurdugunuz an, soru sormayi yasaklamis olursunuz.
Nitekim din adamlarimizin bugün dahi yaptiklari budur. Nice sayisiz örneklerden
birini verelim: Diyanet Isleri Baskanligi'nin yayinladigi Sahih-i Buhari
Muhtasari... adli yapitin 4.cildinin 536.sayfasinda Muhammed'in, kendi
öz anasi Emine için dua ("istigfar") etmek üzere Tanri'dan izin istedigine
ve fakat Tanri'nin ona bu izni vermedigine ve vermedigi için anasina magfiret
dilemedigine dair Ebu Hüreyre' nin rivayet ettigi bir Hadis vardir. Bunu
okuyan bir kimse, hakli olarak kendi kendisine: "Pek iyi ama, Muhammed
bir çok vesilelerle -'Analariniz sizi binbir fedakarlik ve zahmete katlanarak
yetistirmistir, onlara dua edin... Analarin ayaklari altindan Cennet'ler
geçer-' seklinde konusurken, kendi anasina neden dua etmez?" diye sormak
ve bunun cevabini almak ihtiyacindadir. Ancak ne var ki böyle bir soruyu
tartismak ve buna akilci bir yanit aramaktan islamcilar kacinirlar, günah
islemekten korkarlar dusundukleri icin bile..
Yine bunun gibi Kur'an'da, biraz önce belirttigimiz gibi, Tanri'nin,
kimi kimselerin gönlünü açip onlari müslüman yaptigina ve Cennet'e aldigina
ve kimilerin de gönlünü kapatip kafir kildigina ve Cehennem'e attigina
dair ayet'ler vardir (Ornegin En'am 125; Nahl 93; Zümer 22-23 vs...). Söylemeye
gerek yoktur ki akla ve mantiga ve Tanri'nin yüceligi fikrine aykiri düsen
böylesine keyfi bir davranis karsisinda soru sormamak, susup oturmak mümkün
degildir. Ancak ne var ki din adami, islami verilere dayali olarak, size
bu olanagi tanimaz; "uygunsuz" soru sordunuz diye sizi, en azindan zindiklikla
suçlar, ve biraz daha israr ederseniz, çesitli usullerle "Cehenneme" yollar...!
Ote yandan din adami, sadece sorulari "uygun" ya da "uygunsuz" ayirimina
baglayarak degil fakat bir de fazla soru sormanin günah olacagini hatirlatmak
suretiyle sizi susmusluga zorlar; dayanagi yine seriat verileridir. Gerçekten
de din adami'nin belletmesine göre Muhammed, Tanri'nin igrenç bildigi üç
seyden birinin "Kesret-i sual" (fazla soru) oldugunu bildirmis ve: "Ben
sizi bir seyden nehyedersem, ondan içtinab ediniz, bir seyin ifasini emredersem
, onu da ...yerine getiriniz" demis ve dini islerde asiri inceleyip sik
dokuyanlarin helak olacaklarini eklemistir.
Din adami, bundan baska bir de Kur'an'nin: "Size açiklaninca hosunuza
gitmeyecek seyler sormayin" (K. Maide 101-102) seklindeki ya da buna benzer
diger ayet'lerini öne sürerek mü'min kisileri soru sormak ve hele tartismak
hevesinden uzak kilar 191. Cünkü soru sorma ve tartisma geleneginin islam
dini'ni temellerinden sarsabilecegi görüsüne saplidir. Sunu bilir ki Emevi
'ler ve Abbasi 'ler döneminin bazi halifeleri zamaninda din sorunlarinin
tartisilir olmasi, islamin özüne bagli çevrelerce bu sekilde kabul edilmis
ve önlenmis ve bu ise girisenler "dinsiz" ve "bilgisiz" diye bellenmis
ve bu tutum bugüne dek sürüp gelmistir. Gerçekten de bu halifeler döneminde
yer alan fikir alis verisi sirasinda Kur'an'in bile Tanri sözleri degil
fakat insan yapisi bir kitap oldugu öne sürülmüs ve bu tür egilimler seriatçilara
pek tehlikeli görünmüstür.
Bundan dolayidir ki islamcilar, 20.yüzyilin bitmek üzere bulundugu bu
uygarlik döneminde dahi insanlarimiza, yemek yerken yemek kabina sinek
düsecek olursa, sinegin disarda kalan kanadini yemegin içine batirip sonra
çikarip atmalarini, ve çünkü bunun bir "Peygamber emri" oldugunu, "peygamberin
söylemesine göre" sinegin iki kanadinin birisinde hastalik, öbüründe sifa
bulundugunu ve "idrak sahibi" olan sinegin önce zehirli kanadini yemege
soktugunu ve bu nedenle eger diger kanat iyice yemege batirilacak olursa
hastalik olmayacagini belirtirlerken, bazi kimselerin: "Bir sinegin iki
kanadinda nasil olur da hem da (hastalik) hem deva (hastalik giderici ilaç,
çare vs...) olan iki zid hassiyet bir arada toplanmis? Sonra hakir bir
sinek nasil olur da yiyecek içine önce zehirli kanadini sokmayi, deva olan
kanadini geri birakmayi bilebilir?" seklinde soru sormalarini "günah" saymakta
ve soranlari en azindan "inatci cahil" olarak tanimlamaktadirlar 192. Buna
benzer daha nice örnekleri siralamak mümkün.
Kisi özgürlügü bakiminda önemli olan sey sadece soru sormak degil fakat
din emirlerini tartismak ve gerektiginde kinamaktir. Iste Islam'in, daha
ilk anlardan itibaren önlemek istedigi sey, asil bu olmustur. Bundan dolayidir
ki Kur'an'in Tanri sözleri olmadigini söylemek ya da Muhammed'in yasam
ve davranislarini elestirmek ya da buna benzer görüsler öne sürmek, dehset
verici cezalara baglanmistir ki bunlar arasinda ellerin ve ayaklarin "çaprazlama
kestirilmesi" gibi olanlari vardir (Bkz. K. Maide: 5). Unutmayalim ki dünyevi
nitelikteki bu çok korkulu ve dehset verici cezalari, bir de gelecek dünya
Cehennem'lerinin kaynar ateslerinde yakilmak gibi olanlari tamamlar. Din
adamlarimiz için bu tür cezalar sistemini ayakta tutmak kadar kazançli
ve mutluluk yaratan baska bir sey yoktur. Oysa ki insanlik tarihi boyunca
elestiri ve tartisma olasiligina yer vermeyen hiç bir sistem gerilikten
çikamamistir.
Kaynak: Ilhan Arsel'in "Din Adamlari" adli eserinden yararlanilmistir.
İçerik Ve Biçim Olarak Kuran'ın Özellikleri
Kuran'ın
Eleştirisi
İslamiyet Gerçekleri Anasayfası